I
bak; şu omza kurulan çiçek bozuğu benim
ince narin annemi ölümden döndürmüşler
pasa çalan makasla köpürmeyen sabundan
birkaç metre bez için kordon kesen ebeler
beni açan ilk yaprak bir ölüm korkusudur
onla akran büyüdüm banyo edilmiş yüzü
çok istedim tedirgin bakan gözü saklamak
her resmin kıyısında eğik duran öksüzü
II
zaman kimin evi ki; ağaçların altında
sıra sıra durulur gözlerin içi güleç
gelinler köşe bucak biraz alım, hafif naz
menekşeler sabırsız, adamlarsa üşengeç
oysa herkes göçünün terkisinden inerek
ima eder hayatta tuttuğu çürük dalı
göğüs denen kilerin güze hiç belletmeden
sakladığı ne varsa alttan alta sarartı
III
nice ateş tutsan eğik kalıyor baston
sırtındaki kamburdan düşecek gibi günler
yumuşak bir toprakla bezlenen torunların
yüzündeki kalayı körüklüyor gidenler
varlık ki dairedir sonunda başa döner
kocayan çocuklaşır oyuncak olur ele
süt dişleri çıkıyor yüze varan ninenin
bir zamanlar güzelmiş gamzesinden kime ne
IV
duman gider is kalır vefa yok savrulanda
eski ocak dediğin birkaç tencere, kazan
eşiği çağıltıdan geçilmeyen haneyi
yarı yola varmadan unutuyor kız, kızan
bir babanın resmini büyüterek duvara
asmak yere eğiyor şecerenin dalını
o ki ağır bir gamdır günlerle didişmekten
kendi bile unutmuş uçsuz topraklarını.