Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ateş Denizlerini Mumdan Kayıklarla Geçmek/Geçmemek

Dost sohbetlerinde ve Şeyh Gâlib’le ilgili yazılarda ilgimi en çok çeken meselelerden birisi, Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ına duyulan hayranlığı ifade eden ve şâiri “muhteşem” olmakla niteleyen cümlelerdir. Fakat hemen peşinden fark ettiğim bir gerçek de sohbetin ilerleyen kısımlarında ve yazıların sonraki cümlelerinde aslında Hüsn ü Aşk’ın okunmadığına dâir ipucu niteliğindeki yanlış ifade ve anlatımlar dır. Bu yazıda da bunlardan birisine dikkat çekilecektir. Bilimsel bir makaleye de konu edilebilecek bir yaygın yanlış anlamaya dikkat çekmeyi amaçlayan bu yazının amacı birilerinin yanlışlarına işaret ederek onları kırmak, incitmek değildir. Bu yüzden bir nevi dost sohbeti tarzında kaleme aldığım bu yazımda alıntıda bulunacağım bazı yazarların sözlerimden dolayı incinmelerini istemem. Şeyh Gâlib’in 1782 yılında yazdığı, Türk edebiyatının şâheserlerinden sayılan ve günümüz şair ve yazarlarını da derinden etkileyen mesnevisi Hüsn ü Aşk’ın belki de herkes tarafından bilinen bölümü “ateş den...

Dert Burada

Ben ne anlatayım bak sine sine burada dert var. Binlerce yakıcı kıvılcım ve soğuk ah var burada Bak, kafeste her ormandan bir aslan! Beluç, Kürt, Lor, Türk ve Gilek burada Bunca kalleşlik ve namertliğin olduğu bir zamanda Hâlâ halkı düşünen mertler vardır burada. Gel ki mesele olmak ya da olmamak değil Kavga, yok ediyor söz ve vefayı burada. Sabaha erişmeyen bir gece kalmayacaktır şu zamanda Sen gözünü açtığında gecenin sabahı burada Bahar duvarın öbür yanında artık ve meltem, Hâlâ bu sarı yaprakların kederiyle burada Ey Sâye’ciğim! Kadından çoluk çocuktan ayrı olmak kolaydır da Seni senden ayırıyorlar dert burada, acı burada Hûşeng-i İbtihâc (Sâye) Tercüme: Cemalettin Taşken

Yaşam

Ne düşünüyorsun? Çamura saplanmış kayığın kırık yelkeni değil midir yaşam? Afiyet renginin kaçtığıbu harabede kapalı yolun sonu değil midir yaşam? Ne korkunçtu olaylar seli! Açtı bir ejderha gibi ağzını Ayrıldı yerle gök birbirinden Yıldızlar döküldü salkım salkım ve güneş battı vadilerin morluğunda. Hava kötü Hangi rüzgârla gidiyorsun sen? Hangi kara bulut sardı göğsünü? Gece gündüz bin yıllık yağışla bile açılmıyor gönlün. Uzak bin yıllardan çıkageldin sen Kanlar fışkıran bu enginlikte Her adımda ayağının izi var. Bu zorlu devler mekanında Yol açan ayak seslerin geliyor her taraftan. Nâm ve ar tuzağının bu geniş engebeleri kanla yazmış sana vefa mektubunu. Bîsütûn'un kulağında hâlâ Keserinin sesleri var. Nice kamçılar sınadı aşkın gücünü senin vücudunda Nice darağaçları şeref kazandı seninle Ne görkemliymiş aşkın uzun boyu! Kaldı sapasağlam her felaketin hücumunda. Bak henüz o uzaklardaki yükseltiler, O ağartı, nur patlamasının tomurcuk tarlası  ...

Hüzünlü Bahar

Bahar geldi ama gül ve nesrin de getirmedi. Nesim rüzgarı Ferverdin’in kokusunu getirmedi. Martı geldi ama gülden de yok bir haber. Neden yoldaş değil martılarla güller? Bu gülistana ne oldu, ne oldu? Neden bahar töreni unutuldu? Neden şimşek bulutları gözlerde feryat eder? Neden bu feryad u figan böyle öfkeyle ağlar? Neden güllerin yapraklarından kan damlar? Ne oldu? Bülbülün avazı böyle nereye gider? Nasıl bir derttir bu? Nasıl bir derttir bu? Nasıl bir derttir? Kim bizim gülzarımıza böyle fitne tohumu eker? Neden her nesimde kan kokusu gelir? Neden menekşenin zülüfleri perişandır? Neden nergis böyle müptela olmuş yakalarda? Neden kumru kimsesizler gibi konmuş dala? Neden kuşların kanatları kırılmış? Neden her tarafa dert tozu sinmiş? Neden mutrıb bir şarkı söylemez? Neden saki bize bir selam vermez? Bu nasıl bir afettir ki sahranın yolunu kana bulamış? Bu nasıl vahşetli bir çöldür ki toprağı kana bulanmış? Neden Ferverdin güneşi kayboldu, battı? Bah...

"Yazarlara vermek içinde para ayırdın mı?" "Ne parası yahu? Size de para mı vereceğim?"

Sait'i en çok üzen şey, ne yalnızlıktı, ne de bireycilik bunalımı. Sait'in en üzüldüğü, annesinin kendisine işsiz adam gözüyle bakması korkusuydu. Zaman zaman sorardı bana: "Yahu şu kadar yazı yazıyorum, bana işsiz denebilir mi? " Sait'in cimrilikle suçlanmasının nedeni, annesine para için başvurma zorunda kalması korkusuydu . Onun bu durumu zaman zaman para konularını deşmeye kadar giderdi. Bir yazar, yazı parasıyla geçinebilmeliydi. Bir gün ikimiz Orman Birahanesi'nin önünden geçerken, Şerif Hulusi dışarı çıkarak bizi masasına çağırdı. Ne içeceğimizi sorduktan sonra: "Dergi çıkarıyorum!"dedi. "Siz de yazı vereceksiniz!" Sait'in yüzü allak bullak olmuştu. Hiç öfkelenecek bir şey yoktu ortada ama, kızmıştı işte. "Matbaa buldun mu? "dedi, gözlerini açarak. "Buldum!" "Kağıt alacak paran?" "Hepsi tamam." "Yazarlara vermek içinde para ayırdın mı?" "Ne parası yahu? Size ...

Divanenin Duası

yaza yaza, kaza kaza, içimde sonsuzun kapısını açmadan ardına kadar, yonta yonta aklın taş ocağında kuşa benzettiğim sözlerin kanat takıp da koltuk altlarına, dualar, şükürler, şiirler niyetine uçurmadan göklere, ölmek istemiyorum, ölmek! bir on yıl daha, Allah'ım, bir on yıl daha bu divane çırağına! Cahit Koytak