Ana içeriğe atla

Kayıtlar

birhan keskin etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İskelede Bir Çırak

Ne diyeyim allahım ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun. Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm, gocunmam da yükümden beni bilirsin. Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi. Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi. Öyle mi? Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü, ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da, işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü. Bizim köydeki gibi. Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri. Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri. Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu, keseriz tabii bunda ne var, diyor Diyor, ben sana medeniyet getiriyorum tomar tomar. İnsan önce bi minnet duyar. Oysa allahım toprağa bassın ayaklarım...

Karınca

Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum kor dantellerden bu yolu, ormanın altına yeter ki oku onu. Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua, ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya; katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya. Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya. Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin, büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü; kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın. Kim anlayacak bu kor işaretleri? Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan. Ovada ve dağda saklı bir mavi için düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı, çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara. Kışa girdik kıştan çıktık ama değişmiyor insan karınca duası diyorlar ördüğüm yola.. Birhan Keskin

Her Gün

Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışarı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez "neredeyim" diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün karşımda duran fotoğraflarına baktım. Bir kez öfkelendim her gün bir kez sordum kendime neden bu kadar bağlandın. Her gün adalet ve zalimlik üzerine düşündüm. Belki de her şey. Her gün bir barbar, bir medeni ile gezdim sokaklarda. Minareleri her gün sabaha ezan sesleriyle ben açtım. Her gün bir perdeyi aralamaya çalıştım. Her gün hiçbir şeyi anlamadığımı düşündüm, her gün her şeyi anladığımı düşündüm. Güvercinleri yolculadım. Her gün, günlere dayanamadığımı düşündüm. Kitapları alt alta dergileri kıvırarak yan yana dizdim. Ne idüğü belirsiz yerler benimle yürüdü. Gördüğüm her "cümle" bana bir bıçak gibi battı, anlamadım. Her gün bir taş ...

Babanın Yokluğuna Gitmek

Ne vakit babamın yokluğuna gitsem Babam bana bir şey diyor. Diyorum ki, bir yerdeyim ben baba Bir gökte. Gökte gece var, ay var, Sen de varsın. Ama hercai bir şey sanıyor İnsanlar beni böyle görünce. Oysa benim karnımda bir zehir var. İçimde çok uzakta biri kalmış da Onu çok özlemişim gibi bir zehir var. Babam burası yatmak için çok güzel, diyor. Sen de kaldır kıçını biraz gez dünyayı, Kastamonu’ya git mesela Devrekani’ye Çok güzelmiş de, bak o zaman geçecek, Dünya göreceksin, gülümsüyor. Elim soğuk mermeri okşuyor. Onun  yokluğuna giderken biz Kardeşlerim annem hepimiz serin ufkundan geçiyoruz Balkanların ve bizim oraların havası Sanki hepimizin zehrine iyi geliyor. Bana “sen kalk, güllerin altını çapala, dünyayı belle, ben artık gideyim,” diyor. Bir elim öbür elimi okşuyor. Birhan Keskin

İki Olmak

Onlar, otlar, burada yoklar. Dedim sana. Bunca zaman geçti, çok bekledim, sen bekleme hâlâ yoklar. Ben durdum, bekliyorum, onlar yoklar. Çok bekledim. Böylece, katıladım kendimi, dur dum, taş oldum. Yoklar. Biri sonra kırdı taşımı. Yana devrildi biri. İki oldum. Yoklar. Önümsıra yürüyordu yol ve içimde yan yatmış dağlar. Açtı içimi, biri gördü, zamanın gümüş simi ve keskin kristal ağlar. Birhan Keskin

Vuslat Çayırı

Sen beni yandın, öyle! yanmak nedir bildin, öyle! Yandın da n’oldu? Söyle. Senin hiç sözcüğün ağrıdı mı, alçaksın sen, ağrıdı da mı böyle? Ben sözüme ruhumu verdim, yükseldi, yükseği incittim, böyle! Olanı biteni çektim, kanımı unuttum, böyle. Sen dünya mülkündesin, öyle! ben sabahı ettim içimde sızlayan bir şeyle. Sen beni yandın, beni yandın sandın, böyle. Sen yanmak gör, ben kendimi kül ettim Sen bu alçaklıkta dur , ben otlara gittim. Birhan Keskin

Kuğunun Şik'ayeti

Hepsi budur; kenardaki otlar.. Yüzüm hep suya bakar benim, suya dalar çıkar. Bu göl; içinden bir ömrü geçirdiğim dünya Bu dur duğum, peşimsıra büyüsün diye rüya Bu yavrular kanat açtığımız, birbirimizin göğsüne durduğumuz filan… Bu gördüğün göl kadar. bir de işte kenardaki otlar.. Kuğuysan, yeminliysen bir ömür bir aşka. Diyeceğim; gitsen başka düğüm kalsan başka. Ama vardı gidenler, onlarda gördüm; (Her gidende seyreklikti, bir şey, uçtun da orda ne gördün!) Gitmemeyi seçtim ben, kaldım üst üste, kördüğüm. Öğrendiğim; bir kuğu yeminliyse aşka ömrü gibi Göldür bütün dünya, bitmez boynun eğriliği.” Birhan Keskin

Bırak Bırak

Bırak o kordonu dedin, bıraktım ve çıktım dünyaya İlk zorluğu buyurdun, memeyi bırak dedin, uzun emdimdi eminim. Köyü bırakıyoruz dediydi baban biraktı hepimizi şehire Saçını bırak, dedi annen berberde her sabah zor olur Her gün taraması, başlarken ilkokula. Ne berberi unuttun ne o günü. O gün bugün saçın bir anlamı yok sende, arada zülüf filan desen de şiirde. İlkokul öğretmenin sol elini beğenmedi, bırak dedi, Solak ne öretmenim diyemeden bıraktın kalemi sağ eline. Çocuklar travmatik oluyorlarmış boşanınca babayla anne O ne ki, bizimkiler kaç evi başımıza yıktılar her mahallede. Bir arkadaşın nurcan; sana göre, yaşına göre Onu esmerliğiyle sevdiydin geceyi de, ilk ayrılığındı, işte bak, bırak dedi sana, bıraktın oyun arasında, anlamadın bile. Feneri yak gidelim mavilim, sonra... ne bileyim, onca hırgür. Anlamadım neler bıraktım ilkgençlik yıllarında ralarda ralarda. Okulu bırak diyen bir şeytan da olmuştu arada, saymalı onu da. Sonra büyü dedin, büyüdük. Uza ...

Su

Konuşmam artık, ağır sözler söylemem bir düş için sabahları göğsüme sedeften bir çiçek işlerim Hiç bilmedim,konuştuklarımdan ne anladın, ormanın korkunçluğunu söyledim, ovanın serinliğini sustum, sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm Durmadan bir yoldan söz ettim: suyum ben, adımı unutmadım, dolanıp, bir gün yanına düştüğüm bir dağdan söz ettim; dünyanın işine karışmadım, beni avutmaz dünya, beni tutmaz da, dolanıp içinde kirinin yine temiz geldim. Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım: bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin bil ki yanına düştüm. Birhan Keskin

Ova

İki yanım dağ,üşüdüm heybetinden Bir adım daha güneşe, bir adım daha bir adım derken... genişledim uzağım artık kendimden. Kurumuş bir bataklık göğsümde, ayaklarımdan uzak duruyor su. Ve sessizliğin yankısıyla kuruyorum kendimi yeniden Mutlak ıssızlıkla buluştum, mutlak kopmuştum hatıradan. Bir şey değilim ben, geç benden. Ağaç tutunacaksa bende, köklerine güvensin yol gidecekse, varsın gideceği yere. Sabahın sisi ayaklarımı yalıyor gece de geçecek benden. Sustum. Yeryüzü olacağı gibi olsun. Açtım kendimi, dümdüz,ovayım ben. Rüzgar vurdukça bana çınlasın çimen. Birhan Keskin

Yolcu

"Şimdi" ve "Burada"olmanın kederine karşı çıkmadım. Dünyada iki kapılı bir han gibi durmanın, buraya böyle gelmiş olmanın, geçene yol açmanın, ki içinden rüzgar geçirmenin ne büyük güç istediğini anladım. Durmanın en büyük sabır... İçimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki, bölünmüş bir hatırayım ben dünyaya dağılan. Ve şimdi biliyorum, neden, yaş akıyor atımın sol gözünden Birhan Keskin

Yaprak

Yorgundum.. köklerimdeki uğultuyla ölümü beklemekten... yaz bitmişti.. bir deprem sesi geliyordu.. yaprağını savuran ağacın köklerinden. Ben doğurdum seni.. içimdeki kaynaktan, acı sudan.. ben doğurdum seni, bir hayal için.. ödünç bir bahardan. Birhan Keskin

Kırık Anafor

Kıraç, boz ve kurak bir boşluktayım kilimleri rüzgâra karşı astım ben burada sapların üstünde öğle uykusundayım dünya aşağıda dağlar uzakta ben küskünüm ama şu yamaç kadar ama rengarenk, rüzgârda kilimler ve harman sonu, yorgun yaprak, kaçkın keler. Üzerine akşamın kapandığı gölüm ben Bir kez hatıra ettim aşkı, bir daha etmem. Seyrek salkımım bağda Güz geçmiş üstünden ve tenha. Göl gibi misin, Göl gibi misin? Göl gibisin hea!Rüyadasın, hey, rüyasın. Bir su şiirinde Gürültüyle konuşuyorsun Aşağı iller, Susmuş şimdi. Oyy!sa Birhan Keskin

Estradıol 5.8

Eksildim ben, azaldı içimdeki su Yeşermiyor cümlem. Oysa Ben senin bir kimsenim, sensin esin. Buna inandım uyudum, Uyandım bununla durdum. Narın içinde canım niye kanıyor? Birhan Keskin

Dümen Suyu

Ah, okumaya başlamadan önce Çiçeklere su vermek lazımdır. M.C.Anday “Bütün devrelerin birbirine girdiği bir dünya zamanıydı, viraneydi zahir. Bizi ilmek ilmek sökmüşlerdi, hiçbir şey söktükleri yerde değildi.” Burası yeni bir yer.. her şey dingin ve her şey huzurlu olacak burada, dediydin. Öyle oldu. Bugün, çünkü, sebzeli makarna yaptım. Her şey dingindi. Bugün o sebzeli makarnayı yedim. Her şey sessizdi. Sardunyalara ve mor şebboylara su verdim, çiçeklerle aramda yeni bir dil geliştirdim bugün. Ama “şimdi” bugünün anlatılamaz olduğunu biliyorum. Dinginlik, ne yazık ki takatsız bir şeydir. Hafızanın duvarlarında tutunamayacak kadar mecalsiz bir şey. Bugün değil, sonra, belki çok sonra o duvarlarda silik bir iz, kim bilir, kalır? Her şeyin dindiği, bir iki kekeme ruh kabarcığından başka, dümdüz kalakaldığı, kıpırtısız, çarşaf gibi bir dinginliğin içine vakumladım kendimi. Burada. Kırklar’da… Nerede o başı dağlı, aşkı leyla? Dibe içimin en dibine yatırdığım, uyuttuğum kartal kanatlı? “Sa...

Hüzzam

Bütün suyunu dışarı terleyen Kuru ota döndürdün beni Kırkına ermeden, neden? Kış odasında camda buğu şimdi nefesim Bozkırda erguvan rüzgârdı eskiden. Birhan Keskin -Ba-

Eziyet

Ağaç duruyor. Yol da, ot da. Duran bir şey var bende, ağaç gibi. Onu ayaklandırıp, oradan oraya gitmem zor. Bende bir ağaç duruyor, bir ot Eserse arada rüzgâr Ağacın saçlarını o tarıyor. Aşk ayaklandırmıştı bir kere hatırlıyorum, ama… Şimdi rüzgâr şimdi güz Ağacın dallarını zorluyor. Birhan Keskin -Ba-

Baldamlası

İçinde çiçekler büyüttüğün zamanlardı Irmağında yıkandım Rüzgarında kurudum Eğildim dünyayı kokladım Bir iyilik oldum güzel ağzında. Gözlerinde yıldızlar gezdirdiğin zamanlardı Gövdenden gövdeme akan bir karanfil gecesi Denizine geldiydim senin Kendimi seninle değişmek için. Birhan Keskin

She Left Home

Ben seninle uzun bir araf yaşadım Ölümlere gittim geldim diyor. Sığmam dünya yüzünde bir yere artık. Nereden geçsem benim değil, kalamam bir yerde. O demiyor, ben diyorum. Demiyorum, yağmur diyor. Sana sarılmış kalmış ilk günüm ben. Böyle demişim o gün, bugün öyle diyor. O günden bir yağmur çiçeği, önümde duruyor. Bir davul sesi, bir davulun yıllarca titreşen sesi, düz duvardan düşürmüş beni. Tutunamamaklığım bundan, düşmüşüm, komadan, uzun uzun uzamış kollarım. Kola benzemiyor. Yerde yatan, komadaki, duvarda tutunmaktan düşen diyor; Ağlama balım, değmez hiçbir şey senin gözünden akan yaşa. Komadaki diyor; Ben hala sarılıyım beline senin. İstanbul n’ey sesi olmuştu o gün bugün üflüyor… Senin yüzün bende, senin yüzün bende. Hâlâ, diyor. Vurmalı vurmalı o sesler içime değiyor. Bir müzik parçası çalıyor içerde: İçimde bir parça; ne kopuyor ne ölüyor. Gitmek ölüm bana, kalmak haram. Adını bilmiyordum sonra öğrendim: She Left Home Birhan Keskin -Ba-

Evin Halleri

Sen evden de benden de gidersin bazen Yol seni bekler, yola koyulursun üşenmeden. Susar derinden ev, ıssız halidir. Ben sana, ev bana, sen eve, ev sana Kara kara bakar ya bazen Ah kıyamaz hani kimse kimseye. Evin içerlek halidir, boynu eğilir. Mutfakta çayın sesi demlenir Sabah, benim sesimde sonbahar Senin sesinde bir çocuk Ev mutludur halinden, pötikarelenir. Ben sana, sen bana soyunursun bazı geceler; sen kendinden sarkarsın, ben kendimden. Benlerimi saysın sabah Şerife teyze Evin dağınık halidir. Birhan Keskin