Ana içeriğe atla

Kayıtlar

a. kadir bilgin etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir Sevda Türküsü

Sokul yanıma, çığlıklar dolarken kentin sokaklarına yirmidört ayar yankılar düşer dağlardan. Üşürüm kar giyinmiş ağaçlar gibi sımsıkı tut ellerimi ki, bir kır çiçeği korkusuzluğuna ulaşayım. Tuz ekmek ve şarap kadar kutsal, okunması düşlenen bir kitabın el değmemiş koyakları kadar gizemli, sevdaya ait ne varsa içimde sırtımda taşıyorum akşamları. Rüzgarın baştan çıkarıcı çağrısına kapılıp ipini koparan uçurtma gibi çılgın olmak istiyorum, bu yüzden, görmüyor musun kollarım sana uzanıyor savaş alanının tam ortasından Peşimde kanıma susamış canavarlar var, gecenin sabaha yakın olan kısmında çalı ol yapraklarının arasına al beni, dikenlerin batmasın ama. Çocuklar kadar berrak pınarlar olsun avuçlarında, bir yudum içtiğimde ay kanatlarını tak gözlerime gözlerinle yak beni yüreğindeki ateşle. Karınca gölgesi olsan bir öğle üstü, uyusam uykuların en derininde, mermer yontular görsem düşümde, kılıfından çıkarsam ölümü rasgele öpsem ağustos gibi yanan göğsünd...

Benim En Küçük Hakkım

Birazdan ılık, tatlı uykular sarar bakarsın, bakarsın sırtıma bir sıcaklık gelir, birdenbire bakarsın, karanlıklar ortas›nda başlar tutuşmaya benim anadan doğma insan tabiatım. Birazdan ılık, tatlı uykular sarar bakarsın, bakarsın sırtıma bir sıcaklık gelir. Bakarsın ne böyle sessiz sedasız yaşamaya mahkûmum ne böyle sensiz yaşamaya mahkûm. Sen ve ben, bir de kocaman güneşleri ve aydınlık denizleriyle o sarışın mavi şehir. Ben cıgara içerim, kitap okurum, sana bakarım ben. Sen oturmuş yemek hazırlarsın. Birazdan ılık, tatlı uykular sarar bakarsın, bakarsın sırtıma bir sıcaklık gelir. Birdenbire bakarsın, senin yanan saçlarında ve ellerindedir benim ağlayan elim. Sanki ne luzum vardı böyle uykulara, sanki ne lüzum vardı, güzelim? Benim en küçük hakkımdı seni sevmek, ellerinden, çenenden tutmak senin, beraber yemek yemek, beraber bakmak sulara, yürümek geceleyin. A. KADİR

Bir Kayısı Ağacı

Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir’in Dinekbağı’ndan. Küçücük bir ev önünde yaşarım yapyanlız. Yılda bir çiçek açar, yılda bir kayısı veririm, avuç içi kadar. Yaz olur, bir kadın silkeler dallarımı, bir çocuk yerde bağırır, güler, bense hoşnut olurum. Hem zaten benim ne söğütler gibi nezaketim vardır, ne kavaklar gibi gururum. Ben bir kayısı ağacıyım Kırşehir’in Dinekbağı’ndan. Dinekbağı’nda üç insan severim, bir çocuk, bir genç kadın, bir genç adam, benim kadar sessiz sedasız, benim kadar halim selim. En güzel ay nisan ayı, toprak yumuşak yumuşak, en güzel ay nisan ayı. Yamur yağdı, çiçek açtı, bir hoş oldu içerim, en güzel ay nisan ayı. Kavaklar uzakta upuzun, bir sağa, bir sola, başı döner kavakların. Ben bir kayısı ağacı, başımda çiçeklerim. Ben bir kayısı ağacı, üç insan severim: bir çocuk, bir genç kadın, bir genç adam. Çocuğun adı Ahmet, kadının adı Fatma, adamın adı İbrahim. Ahmet küçük ve sarı, Fatma tombul ve beyaz, İbrahim uzun ve ...

Gittin İçimde Kaldı Ayrılık

Ayrılırken buz tutmuş bıyıktı gözlerin Kaçamak ellerimiz komutsuz sallandı Dudaklarımızda sıradan sözcükler Vedalaşmayı bile beceremedik Son bir bakış kaldı arkanda Kalabalığa karışan Her şey düzmece bir dinginliğe gömüldü Gittin. İçimde Yığınlarca kitap kaldı uçuşan Sözcükler beynimin köşelerinden Çıkıp korkuttular gecelerimi Peşimden geldi gölgeler Aynalara bakamaz oldum Hiçbir oyun avutmadı beni Yaşamıma sığmayan bir şey kaldı İçimde. Kaldı Yeni bir kent işkenceye hazır Ödeşemedim gittiğin mevsimlerle Belleğimi silkeleyip anılardan Tik tak çaldın uzun zaman Alışamadım yarımlığa Düşlerimde intihar tutkuları Sırtımda hançerinin oyduğu boşluk Kaldı. Ayrılık Çoğalarak giriyor günlerime Senden başka kim bilebilir Geçmişin dökümünü yaptığımı Ağır ağır pulsara dönüşürken güneşler Sonbahar hüznüne benziyor pencerede Artık konuk beklemeyen gözlerim Sayfalar da bitti ışık da her yanı kapladı A. Kadir Bilgin

Sana Geliyorum

I. Benim sabah keyfim yeni açmış bir gülü insanların gülücüklerine yerleştirmektir. II. Sana karlı bir günde geleyim saçımın beyazlığı ve paltomun ıslaklığıyla üşüyen dudaklarımı ısıt, tenimi kurula uzun bir şarkıda susalım farkında olmadan sobanın çıtırtılarına dalalım sana küçük törenlerimizde şarkı söyleyeyim içki içelim güneşle başbaşa saçlarına dokunan tarağın hışırtısını dinleyeyim gözlerinin titreşimini yansıtsın aynalar bir gece şelalesi gibi damarlarıma akıp yankılan yüreğimde. III. Sana yağmurlu bir günde geleyim parkta ıslanalım birlikte gürültüller toprağın kokusunda erisin kentin görüntüsü değişirken bulutlarla duraksamadan parlayan gözlerin ve ıslaklığınla sar beni en koyu kızıllığında dudaklarının kıralım demir parmaklı pencereleri önlerine ortanca saksıları yerleştirelim ağız dolusu sobe diyelim dudaklarımıza. IV. Sana güneşli bir günde geleyim ışıklı yollara halılar serelim birlikte aşkınlığa yükselelim, okyanus sularının ortasında a...