Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Abdülbâki Gölpınarlı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Abdülbâki Gölpınarlı

  Ihlamur'dan Teşvikiye'ye uzanan yokuşun üst ucunda, sık sık rastladım ona… Beyaz saçların üzerine itinayla oturtulmuş siyah berenin altında pembe, güleç bir yüz; daha bir itinayla kesilmiş uzun, beyaz ama yer yer hafif sarımtrak bir sakal, kalın bir baston ve ceketin altında yakasız bir gömlek…           Ne zaman görsem, bir hareket fark ederim dudaklarında… Her an bir dua, yahut nefes veya mersiye okumakta olduğunu çok sonraları öğrenecektim…        1970'li senelerdi… Yolda, her ay, en az iki defa karşılaşırdık… Bizim Teşvikiye'nin sakinlerinden değildi… İsmi de, cismi de, ne iş yaptığı da merak olmuştu ve hiçbirşey bilmiyordum hakkında… Sadece bir sırrını çözebilmiştim: Yokuşun yukarısındaki camiin hemen yanıbaşından kalkan Karaköy dolmuşuna bindiğini…         Hatta bir defasında, Kadıköy'de tesadüf etmiştim… İskelenin birkaç yüzmetre ilersinde, daracık bir sokakta, zeytinyağı satan dükkânın önünde… İmbikten...

Garîb

Gurbet ender, gurbet içre olmuşum cânâ garîb Şimdi âlemde benim ben, bî-emel yektâ garîb Hânumânım bâde vermiş gird-bâd-ı rûz-gâr Âşinâ yok derdime, dil gavta-zen, deryâ garîb Neş'e-i ümmîd nâ-peydâ, şikeste câm-i mey Kalmamiş yârân bu meclisde bu şeb sahbâ garîb Hatt-ı nâ-fercâmımı yok bir bakıp fehmeyleyen Her görüp seyrettiğim sîmây-ı bî-mânâ garîb Mâ'bedim kâşânelerle sanki gark-âb-ı memât Kalmamış seng-i mezârım, mevt-i bî-pervâ garîb Şâhidim, şehdim, şuhûdum, sanki olmuş bir serâb Düşdüğüm bîgânelik bezmindeki feyfâ garîb Yok dilimden anlayan bir hemdemim, bir mahremim Sanki zât-i pâk-i Hakk'la olmuşum râ'nâ garîb Gök o gök amma ne çâre yer değil artık o yer Ben bu yerde olmuşum bîçâre vü bîcâ garîb Nağme-i şevk-u tarâb olmuş cünûna müntehî Beste çılgın, güfte mecnûn, tenni tennennâ garîb Dilkurum sa'yiyle oldu defter-i dîvân-ı dîl Nazmı nesrinden beter her sûret-i inşâ garîb Hâl-i zâr-ı bî-karâr-ı derd-i bî-dermânımı Sanki vakti...

Abdülbaki Gölpınarlı'nın Tarihi İstanbul Konuşması

Bir çeşit yol tarifi vardı.. Bir çeşit ev tarifi: “…oraya vardın mı sağa dön. Solda bir bostan göreceksin…doğruca git. Gene soldan, köşede: önünde koca asırlık bir çınar ağacı, cumbalı, sarayyavrusu bir konak…  Sağda az meyilli bir yokuş…  Vur o yokuşa! Aşağı-yukarı yüz adım ötede, sağda: bahçesinde salkım söğüt; küçük, kuş yuvası gibi ahşap bir ev.. 14 numara! Karşısında küçük bir bakkal  var; Bakkal  İbrahim  Efendi…  İşte o ev Selvinaz Kalfa’nın evi… “ Bir çeşit gidiş vardı… Bir çeşit dosta gidiş: Yanları açık, tek yahut çift atlı sayfiye arabasına kurulurdunuz. Yanınızda torununuz, ön tarafta damat bey.. Yaya bir saatte varılacak yola, sağı-solu seyrede ede yarım saatte varırdınız. Siz arabaya binerken arabacı yerinden iner, yardıma “müheyya” dururdu. Varacağınız yere varınca “dur”‘ dediniz mi, gene hemen yerinden atlar, önüne kavuşturur, hizmete amade bir hal alır: gerekirse tutunmanız için elini değil “kolunu” uzatır: parasını alınca da “teşek...

HZ. ALİ KISA SÖZLERİ, HİKMET VE VECİZELERİ

1. Bölüm DİN, İMAN, MÜMİN, MÜSLİM, KUR'AN, İBADET (İmandan sorulduğu vakit buyurmuşlardır ki:) * İman dört direk üstünde durur: Sabır, yakin, adalet, cihat. Sabır dört kısımdır: Özlem, korku, çekinmek, tetikte durmak. Cenneti özleyen dileklerden vazgeçer. Cehennemden korkan haramlardan çekinir. Dünyada çekinen kişi, dünya musibetlerini hiçe sayar. Ölüme karşı tetik duransa hayırlı işlere koşar. Yakin de dört kısımdır: Akıllılık, hikmeti yormak, geçmişlerden öğüt almak, geçenlerin yolunu yordamını izlemek. Akıllılıkta gözü açık olana hikmet aydınlanır. Himmeti apaydın gören ibret alır. İbret alansa geçmişlerdenmiş gibi hareket eder. Dünyaya da aldanmaz. Adalet de dört kısımdır: Anlayışta derine dalmak, bilgide derin olmak, aydın hükümle karara varmak, hilimde direnmek. Kim anlayış sahibi olursa, ilmin dibine dalar; kim ilmin dibine dalarsa hükümde yol yordam neyse elde eder; hilim sahibi olansa yaptığı işte ileri gitmez, insanlar arasında tertemiz yaşar. Savaş da dö...