yeni bir koltuğun döşemelerini sökerim karartmak için odayı; lambanın ağzının etrafında dolaştırdım parmağamı; suyunu çekti dil defalarca: geldiniz ama ben seni bekledim! kurulmuşluğum iyice dinlendirdi beni yalnız geldiniz ama ben sizi bekledim! ben, döşemenin üstündeki bir sökük gibi. koltuğumu kapının önüne sürdüğümde içindeki demir yay fırladı dışarı; ince bir sökük tenimde; çekyat endişesiyle tüm bekleyişlerim benim, andırır yeni bir mobilyayı. içeri bakmak için dışarı çıkmak zorunda kaldım içeri bakmak için dışarı çıkmak zorunda kaldım kırılmış bir sandığın birbirine sarılmış kanatları tam tutturulmuş yerlerinden ayrılmışmış; o yüzden ağlarmış tahtanın haçlaşmış uçlarına basan çocuk. binaların görkemiyle duykemisi karışmış birbirine yalnayak tahtanın haçlaşmış uçlarına bakan çocuk bilmeden sürüklemiş kendini bir deltanın ağzına. dökülecekken tam denize; açmış havada bir pencere dağılmış tüm haçlaşmış parçaları oluşturulmuş bir sandığa. bizse tüm bu olan...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"