Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Necdet Adabağ etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Fragmanlar

Fragmanlar II (Ayrılık) Gidip geliyorum evimin kapısına,  boşuna diliyorum yağmur ve firtına,  geçmesin istiyorum o kadın eşiği, çıkmasın dışarıya.  Oysa rüzgâr uğulduyor ormanda,  şimşek dolaşıyor çakarak bulutlar arasında,  şafak sökmeden önce. Ey sevgili bulutlar, gök, yer ve ağaçlar  gidiyor sevgilim: Acıyın bana, âşıklar  için merhamet varsa bu dünyada.  Ey fırtına uyan; yarışın ey bulutlar;  gömün beni altüst olmuş Doğa'ya; güneş  başka toprakları gün ışığına boğuncaya kadar. Gök yeniden masmavi; sustu rüzgârın sesi;  kesildi her kesimde yaprak, dal hışırtısı; yakıyor  gözyaşına boğulmuş gözlerimi acımasız güneş. Fragmanlar IlII  (Taş Kesilmiş Kadın)  Söndü gün ışığı batıda,  ateş altında değil evlerin bacaları,  havlamıyor artık köpekler, insanlar suskun.  Döndü yüzünü genç kadın aşk çağrılarına,  buldu kendisini bir çölün ortasında;  daha mutluydu, daha alımlıydı başkalarından da....

Ey bu kupkuru yaşamda açan tek çiçek!

sarıp sarmaladı bizi kanatlarıyla bezginlik; beşikten mezara başımızın ucundan ayrılmadı hiçlik * kadınlar az şey beklemiyor sizden * Yaşam o zaman güzeldir, ancak, tehlikeler yaşandıkça; insan unutur kendini; ayrımında olmaz... * ne ki, yürekli bir insan son vermek isteyince çekilmez yaşamına; doğa dikilir karşısına, ölüm kendi elinden olmadı diye. * Ve sen öyle umursamaz duruyorsun bakışlarınla * Daha kötüye gidiyor zaman; hatadır beklemek gelecek yoz kuşaklardan; yüceltmezler soylu yurttaşları, almazlar öçlerini acılardan. Kanat çırpsın etrafımda aç gözlü kara akbaba; yem olsun adsız cesedim yabanıl hayvanlara; dövsün bulutlar; dağılan parçaları sağa sola yağmurda; silinsin adım, sanım yeryüzünden rüzgarla. * Hoşlanıyordum duygusallığımdan, derin bir konuşmaya dalıp gitmekten yüreğimle ve acılarımın bekçiliğini yapmaktan. * Cendere altında gibi yüreğim, düşününce herşeyin nasıl gelip geçtiğini; ve hiçbir iz bırakmadan sanki. İşte geçip gi...

Sone CXL

Laura'da tatlılık ve acı bulur. Üzülür ama Aşk'ın başka bir meyve vermediğini bilir. Bakarken dingin güneşine hayran hayran gözlerinin bilirim, oradadır, benimkileri renkten renge sokanın, ıslatanın, kopar yüreğimden yorgun ruhum uzaklaşır, sığınmak ister koynuna, adına cennet dediği toprağının; acı ve tatlılıkla dolu olduğunu görür bulunduğu yerin, ve dünyadaki herşeyin bir örümcek ağına benzediğini, yakınır bunun için kendi kendisinden ve Aşk'tan: Niçin böylesine etkin mahmuzları var, niçin frenleri böylesine keskin. Birbiriyle çelişkili, birbirinden kopmayacak bu iki uçtan ötürü kalakalmıştır bazen sıcak mı sıcak, bazen buza dönmüş beklentileriyle; bazen mahzun, bazen mutlu mu mutlu. Ne ki, düşüncelerin çoğu hüzünlü, azı neşeli ve çoğu kez pişmanlık içindedir bu yürekli girişiminden ötürü, böylesi bir meyve ancak böylesi bir kökten doğarmış. Francesco Petrarca Çeviren; Necdet Adabağ

Sone CL

Laura'nın tatlı bakışı ve sözleri ona öldürürcesine işkence etmektedir ama onu ayakta tutanlar gene onlardır. Tatlı bakışları eğer o kadının beni öldürüyorsa, ve tatlı sözcükleri bilgece, ve Aşk üzerimde öylesine etkiliyse, bir tek sözcüğü ya da gülümsemesiyle, yandım! N'olacak benim halim, ya benden ötürü ya da kötü yazgımdan, uzaklaşırsa o kadın acıma duygusundan, meydan okuyacaktır bana o zaman ölümle, beni ona karşı savunmuşken? Titriyorsam eğer ve buz kesmişse yüreğim, yüzünün değiştiğini gördüğümdendir, bu korkularımın kaynağı eski deneyimlerimdir. Kadın tutarsızdır doğası gereği: iyi bilirim, bu nedenle, kısa sürer bir kadının yüreğindeki aşk ateşi. Francesco Petrarca

Sone CXLIR

Aşık olduğu yer ve zaman aklına geldiğinde gençleştiğini duyumsar. Anımsadığımda o yer ve zamanı, aklımı yitirmiştim o yer ve zamanda, ve Aşk'ın attığı düğümü, bağlamıştı beni sımsıkıya, öyle ki acılar tatlı ve ağlamak bir oyun gibi geliyordu bana. Kükürt ve samandandır bedenim tümüyle, yüreğim bir kor ateş, o içtenlikli sözcükler kulağımın dibinde, içimi yakan; öyle ki keyif alır, ve onunla yaşarım, bir başka şey umurumda değil. O Güneş'tir yalnızca gözlerimde ışıldar; titrek ışıklarıyla daha, ısıtır beni o günden bu yana, akşamlarımda, tıpkı bir zamanlar olduğu gibi; Ve beni aydınlatır ta uzaklardan ve beni yakar, ve anılarım her zaman taze ve sağlam, işaret eder bana sürekli o düğümün atıldığı yeri ve zamanı. Francesco Petrarca

Egemen Düşünce

Çok tatlısın sen, hem de güçlü; egemensin aklıma baştan sona; ürkütürsün, ama değerli armağanısın tanrıların bana; içimi karartan günlerimin yoldaşı; aşk düşüncemsin sen benim, karşıma sık sık çıkan. ... Nasıl da tenhalaştı aklım sen ona yerleşince! Tüm diğer düşünceler hemen ardından, tıpkı şimşekler gibi sağa sola dağılmaya başladılar. Bomboş bir alanda tek başına duran bir kule nasılsa, sen de öylesin, dev gibi, aklımın ta ortasında. Her şey, yaşamın kendisi de, senin dışında nedir ki benim gözümde! Dayanılmaz bir sıkıntı, eğlenceler, günlük dedikodu, anlamsız zevkler, boş umutlar; nedir ki, tüm bunlar senin bana verdiğin gökselliğe denk zevkin yanında. Nasıl ki Apeninlerin yalçın kayalıklarından uzaktan gülen yeşil vadiye can atar yolcu; nasıl ki çevirir gözlerini oraya; ben de kuru ve tatsız günlük konuşmalardan sonra dönüyorum can atarak sana: Çiçekli bir bahçeye döner gibiyim neredeyse; seninle olmak iyi geliyor duygularıma. İnanılmaz gibi bir şe...

Anılar

... Daha gençlik çağımın başında, mutluluk, tasa ve sevdalarımın henüz yeşerdiği yıllardı; çok kez ölümü çağırdım ve uzun uzun oturdum o havuzun başına; düşündüm son vermeyi umutlarıma, acıma. Ne ki, nedeni bilinmeyen, hastalığımdan ötürü nasıl olsa yaşayamayacaktım zaten; ağladım gençliğime ve zavallı günlerimin çiçeğine; zamanından önce solup dökülen. Ve geç saatlerde sık sık, derdimin ortağı yatağımda oturmuş, sıkıntılı, dizeler yakıyordum lambanın sönük ışığına. Yakınıyordum gecenin karanlığına, sessizliklere, elimden kaçıp giden yaşamımdan ötürü. Ve kendimden geçerken ölüm marşımı mırıldanıyordum kulağıma.      Ey gençliğimizin ilk yılları; sevimli ve anlatılamaz güzellikteki günlerimiz, kim anımsayabilir sizi özlem duymadan; genç kızlara hayran hayran bakarken ilk gülücükleri kopardığımız karşılığında; etrafındaki her şey sanki yarışırcasına gülümser insana; henüz yoktur kıskançlık; dokunmaz kötülüğü, eğer varsa da hayrettir! Neredeyse elini...

Düş

Sabahtı, günün ilk ışıkları süzülüyordu penceremin kapalı kepenkleri arasından karanlık odama; uykumun gözbebeklerimi kapadığı en tatlı, en hafif anda belirdi başucumda gölgesi o kadının; baktı uzun uzun yüzüme; bana önceleri aşkı öğretmişti; ne ki, sonraları bıraktı beni gözyaşlarımla. Sanki ölmemişti; ama hüzünlüydü, tıpkı mutsuz insanların ifadesi vardı yüzünde; koydu sağ elini başımın üstüne; "Yaşıyorsun sen," dedi içini çekerek; "kaldı mı bizden birkaç anı aklında?" "Nereden geliyorsun?" -dedim-"Ey sevgili kadın ve nasıl geldin buralara?" "Ne denli acı çektim bir bilsen ve çekiyorum senden ötürü. Nereden bilecektim acımı bildiğini; acım katmerleniyordu bu yüzden." "Ne o, beni bırakacak mısın sen gene? Çok korkuyorum; söyle lütfen, nedir seni yiyip bitiren? Sen o kadın mısın? İçini kemiren ne?" Ne dedi o buna karşılık bilir misiniz? "Köreltiyor aklını unutkanlık; uyku sarıp sarmalıyor: Ben öldüm...