Ana içeriğe atla

Kayıtlar

lale müldür etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

"BAŞKA YOK Kİ İSTANBUL'DA BENİM KAÇIŞ NOKTAM"

Zaten biliyorsun 5 dakikada herşeyi unuturum  Neden dün değil de bugün yani?  Uçuyor yani!  Ama sen!  Hiçbir şey anımsamıyorum  İnsanlardan birşey bekleme yani  Ben de insanım  Bize vermiyor mesela ne yapalım  Bunu mu tercih edersin trilyonları mı?  Onlar benden daha çok değerli değil  Bana dünya sunulsa istemem  Biz hayatın anlamı peşindeyiz  hayatın değil  Anlamı kurban edemeyiz be abi  hayatın kendisine  Hadise çıktı, bitti, geçti...  Sen şeysin biliyorum ama  Gidelim abi gidelim!  Au nom de la gül  Gülün, Gülseli'nin adına  Neden bu acayip iş seni buluyor  diyorlar  Acayip olmazsa bizi kesmez Ne kadar ne kadar bu duygu  devam edecek?  Daha ne kadar mutlu çekeceğim?  Bir güzelliği görmek lazım ya  Halit, iş ilişkisi olan adama  anahtar verilmez  Halit sen beyaz bir kedisin  Atlıyorum, sekiyorum geçen yaşlarımın  üzerinden  Yaşlandı...

MENEKŞE YAĞI

Ben hiç orada mıydım?  Onca düş kırıklığı ilişki arasında  Hayatımdan geçen onca yüzler galerisinde  Bir tek sen bir şeyler vadediyorsun gibi  Bir beklenti birdenbire gerçekten               gerçekleşebilir mi?  Doğru yerlerde doğru zamanlarda bulundum  Ama hiç bu kadar doğrusu olmadı sanki  Bir inci yaklaştırdı bizi ne doğuya              ne batıya nispet edilen  Zeytin yapraklarına gömmeliyim seni                   sevişirken  Menekşe yağıyla ovmalıyım.                          19 Kasım 2002 Lale Müldür

BANA GÖSTERME GÖRKEMLİ GÖKSEL VARLIK

Rabbim sen ne büyüksün!  Boşnakça söylüyorsun, Çeçence söylüyorsun  Türkçe söylüyorsun, bencileyin söylüyorsun  "Ol!" dedin mi bir şey oluyor  "Olmasın" dedin mi olmuyor  Bana masum bir yüz ver Tanrım masum bir yürek  Kanatlarım olsun, uzun saçlarım  Bana müsamerede melek rolü ver  Bana yine melek rolünde bir eş ver  Benim kafamı okusun, hiç konuşmayalım  Lazer bir bakışla baksın bana  Ve ben ondan korkayım  Ve ne olur ne olur  Gölge gününün azabını gösterme bana  Görkemli Göksel Varlık Lale Müldür

ADEN'DEN TÜLLER

                                              Enis Batur'a Elleriyle yüzünü kapatıyor birden  Her şeyi yakalayan gözleriyle yakalıyor                  gözlerini  Yüzünü kapattığına göre, alter     egosuyla görünmek istiyor bana  Düşündüm ne olabilir diye  Aziz Quadragesimus geldi aklıma  Çobanmış, sürü güdermiş tıpkı onun gibi  Bir gün bir ölüyü diriltmiş  Ben de bir ölü sayılırdım nasılsa  Elleriyle kalbini kapatıyor birden  Her şeyi yakalayan kalbiyle yakalıyor           kalplerini  Aziz Quadragesimus, kalplerinden       birini diriltsen  Ne kalır geriye?  Rimbaud'nun gönderdiği fildişi  Bütün kadınlara yapılan reveranslar  Un monde completement paralysé... Lale Müldür

AŞK HA O ZAVALLI

Neye inanmamı istiyorsunuz benden  AŞK?a mı?  Aşk ha, o zavallı, o sapkın,  o kandırıcı, o kanırtıcı aşka mı?  Sonuna dek radyo eksen dinlerim               daha iyi  Aşk, ancak meleklerin onayladığı           aşk  Teselli edebilir beni Başka türlü sıradan aşklarla     benim varoluş acım geçer mi? 3 günde biter hepsi.  Ama ancak O, henüz tanımadığım  O gömebilir bu kendimi. Lale Müldür

AİLE-İ ŞERİAT

Hiç kimsenin biriyim ben, hiç           kimsesizin teki  Sana inanacak kadar  Nasıl, nasıl bu kadar saf       olabilirim ben  Nasıl bu kadar apaçık gerçeği       görmez gözlerim  Gelenekler, para, sex, adab-ı mua  şeret ve özellikle  AİLE-İ ŞERİAT  Anneye aşık bir toplumda  bir eş mi bulacağını sanıyordun                  sonunda?  Sıvazlayın anneler sıvazlayın                oğullarınızı  Kızlarınız yalnız kalsın diye Lale Müldür

AŞK-I NİHİLİST

Kalbin pırpır etmesi  İçindeki kelebeğin kanatlarını çırpması neden?  Onu arama ihtiyacı neden?  Her şey buz gibi bir mermerin     üstünde pelteleşip kalmayacak mı?  Pelte, donmuş yumurta  Kahvaltı masasından arta kalan...  Ne garip bu aşk-ı nihilist      şeyleri balayı defterine yazmam  Bunca yıldır kıyamıyordum ona  Böyle bir aşk-ı nihilist yazılmak     varmış kaderimde  bizzat bu olgu dahi aşk-ı nihilizmi  kanıtlamıyor mu? Lale Müldür

Çaykovski, Patetik ve Leş

Biliyorum beni çok sevmiyorsun Benimle biraz oynuyorsun Farelerle oynayan bir kedisin sen Ama aşk çok uzaktadır bundan Aşk aynı anda aynı şeyi düşünebilmektir Biliyorum hiç kimseyi çok sevmiyorsun Hatta kendinle biraz oynuyorsun Ama aşk çok uzaktadır bundan Aşk büyülü bir kaptan su içmektir Ama sen korkuyorsun bundan Bilmiyorum neden Ötekini biliyorum Onu bana söyleyecek cesaretin yok Ben de senin gibiyim aslında İşte bu yüzden paçavrası çıkıyor yüreklerimizin Ardımızda sürüklenirken onca leş Lale Müldür

...

Ne kadar zaman önceydi?  Ne kadar zaman önceydi?  Evet öyleydi...  Evet öyleydi...  Yalnızca boş bir alan var  Hangi yola gideceğimi bilmiyorum.  Sen ve ben bir şey diyemiyoruz  Ne zaman ne zaman Bu uzaklık oluştu?  Lale Müldür

HERMES VE BRUNO

Ben sana Hermes gibi inanmıştım  Ne kötü şey çıktın sen Bruno  Bana cenneti cehennemi ve arafı yaşattın  Yine de emin değilim nesin sen  Melek misin şeytan mı?  Melek gördüğüne tanık getiriyorsun  Bunca büyük yemin ediyorsun  Hiç korkmuyor musun?  Acep gerçekten sona mi geldik?  İnanılacak kimse kalmadı mı?  Bir 13 Cuma günü öğrettin bana  Tek kelimeyle İHANETİ  Sevdiğine ihanet ne kötü şey Bruno  Nasıl paslanır insan?  Nasıl duygusuzlaşır, eşyalaşır?  Ki eşya bile tanıktı seni sevdiğime  Ki eşya bile üzülür insanın üzülmesine  Sen sevdiğinin üzüntüsüne bile kayıtsız kalıyorsun  Sonra birdenbire uzaylı kafan  Beliriyor yatağımın yanında  Senin için ne düşüneceğimi şaşırıyorum Ya çok iyi bir şey diyorum ya çok kötü bir şey  Galiba seni hâlâ çok seviyorum Bruno  Çok kötü bir şey olduğunu bilmeme rağmen Lale Müldür

LUİ E V AGABONDO COME ME

iki paralel çizgi çekiliyor gökyüzüne ve yeryüzüne biri kaba davranınca camlar bile sarsılıyor seni sevmeyi öğreneceğim daha önceki zamanlarda yaptığım gibi ruhlarımız 7. göğün 7. katına çıkınca seni unutacağım... daha önce nasıl oluyordu bilmiyorum şimdi ceketini bile düşününce o kadar uzaklara gidiyorum ki senden diyorlar ki ikimiz yapamayız arada çok engel var diyorlar ama ben biliyorum ki sen 'gidelim' deyince seni takip etmek için hazır olacağım ikimiz yan yana gelince çok güçlü oluyoruz onların korktuğu aşkımız değil gücümüz çünkü aşk baştan çıkarıcı ve tehlikeli bir oyundur boş ver şimdi ben L&M sigaraları içiyorum bir fotoğrafın içinde donup kalan bir fotoğrafın içinde donup kalan bir bebekti beni memnun etmek için herşeyi yapan oturduğum şezlongun mavi demir bacakları çimlerin üzerine lazer bir hac gibi yansıyor bir kadınım ben ve insan kadın olunca her şeyi unutur yüreğinin içindekinden başka... her gün onu düşünemiyorum  o beni her gün düşünüyor oysa  artık bağı...

ultra-zone'da ultrason

ağlamayacaksın ağlamayacaksın kalbindeki kor parçasını buzmuş gibi söküp atacaksın ve bir daha asla asla bir erkeğe ne kadar masum görünüşlü de olsa inanmayacaksın isa isimli bir polis arkadaşım vardı o iyi bir insandı da gerisinden emin değilim olmasalar daha iyi gibi geliyor bana "güzellik, katlanabileceğimiz dehşetin başlangıcıdır." aşk, yüksek acılar baronu senin yüzünden asla acısız haz duyamıyoruz sonsuza dek nereden ve nasıl olursa bir kılıç düşüyor ansızın aramıza beyaz bir zakkumun üstündeki çiy damlası bana öyle geliyorsun sen ne önemi var boşver hayatımı senin yanında örgü örerek geçirebilirim ben buna inanmıyor hiç kimse kendim bile bunu yapamaz mıydım sanıyorsun senin yanında uyumama şaşıyorsun herkesin yanında uyurum uyuyamayacak kadar heyecan verecek kim var ki ego kırılacak beden kırılacak kalp kırılacak her şey kış ışığı gibi kırılacaktır ki yeni bir başlangıç olsun bu dünyayı aşağılık buluyorsan kendine uzak bakışlı bir herif ara gösterinin bugünkü başlıca ö...

Uzak Fırtına

i. uzak fırtına korkuyorum senden sensizlikten korkuyorum denge gibi gözüken dengesizlikten uzak fırtına anlamıyorum nasıl bu denli uzak bu denli yakın ve lazerlerin uçuşu leyleklerin uçuşu gibi bir imge hep fırtına habercisi seninle gelen gözyaşı dökülmeyen bir umutsuzluk bu yaşam sularının buza kestiği beyaz ince bir şey diyorum beyaz ince bir şey o cam cam cam bendeki selintiler ve yarıklar karşılığı ii sen gelince bir şeyler düşüyor kırılıyor hep kapılardan buz parçaçıkları dolu bir akım duvarlarda çığlıklardan sarkıt önodalarda doppler etkisi iii bir erkeğin sevişi usul usul yaklaşan sigara dumanı gibi kendine doğru iv ve cam zorlar içindekini kendi biçimini almaya uzak fırtına kenarları keskin çelik bir ayna getiriyorum sana megalomaninin de bir bedeli vardır çünkü v uzak fırtına bir gün seni yazacağım ağır aynalar olacak yalnız seni yansıtan elektrikli bir güzellik olacak ve parafin kulaklarını acıtan unutmuyorum bunları iş...

Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır

Gerçekten bir şey oluyor burada. Gizemli bir şey. Bir denizaltı kadar görkemli ve garip. Gri bir günde camlardan yağmuru seyretmek. Saydam yusufçuklar yavaşça uzaklaşıyor ve beni sana getiriyorlar topaz tapınaklarda. Sen bir güneş tanrısı gibi gülümsüyorsun. Biliyor musun kaç yıl tek başınaydım ben karmaşanın içinde. Bir türlü tutunamıyordum işte. Bir tek senin yanında yürümüştüm ben topaz bir günde ve suya yakın. Geceleri üstümü örterdin. Sonra konuşmazdın hiç. Uzun süre konuşmazdık. Gözlerinde kaybolurdum. Bu suskunluk anlaşılır bir şeydi. Deniz ve karanlık yerlerden geçen bir nehrin sessizliği gibi… Biliyor musun bir şey oluyor burada. Garip bir şey. Bulanık bir suda yokoluş gibi. Gözlerimde beyaz kelebekler uçuşuyor ve beni kendime getiriyorlar yavaşça beyaz odalarda… Unutuşum başka bir sendi. Ben ölüyordum Tropiko. Unutuşun beyaz romansıyla ölüyordum. Söyleyecek başka bir şeyim yok artık. Unutmak istemiyordum oysa. Güzel kalan yaralarda vardır çünkü… Limon kokulu, yağmurlu kadınla...

seni düşünmek böyle birşey olsa gerek, istanbul.

seninle bir istanbul kentinde karşılaşmıştık, istanbul... sen o zamanlar konstantinopolis olduğunu henüz unutmuştun. ben seni daha terketmemiştim... terk etmek üzereydim... geri dönüşün olmadığını, geriye dönülemeyeceğini henüz bilmiyordum karşıdan karşıya geçiyorduk. ben tam o anda karar verdim. yerleşiklik o an yitirildi. gerisi sürekli gel-git artık... dönmeye ve kaçmaya çalışarak hep. oysa sana dönemiyorum işte, istanbul. bütün dönüş biletlerimi saklıyordum, biliyordun ama kabul etmiyordun. dönüş yoktu, olamazdı, tıpkı gidişin olmadığı gibi. ben hala o uzun kıvrılan yolda bekliyordum. oradan ayrılmamıştım ki... sonra, şimdi yatağımda, bütün gece yazmaktan yorgun düşmüşken, kuzey rüzgarları buzdan heykeller yontarken odada, kulaklarımda "the long and winding road" dönerken yavaşça, seni düşünüyorum... uykuya dalar gibi olduğum bir an, birşey görüyorum, sonradan hatırladığım... belki bir yaz sabahı, ılık otların üzerinde saatlerce kalındığı bir i...

Yosun Tutan Yürek

yeşil / siyah seviyorum çok tropik bir daha gülümsediğini görmeyeceğim kedi gözleri mağaralarda yüzlerimiz en eski topografya başsız bir leopar... sürünür geçer yanımdan... dokunuşların... 'hüzünlü tropik' bakışların... sürünür geçer yanımdan... kanıyorum diyorum sana kızıl / kara çiziklerim... yarıklarım... yaralarım ölümcül tropik... adam-atacağından bir adam tepetaklak yukarı çıkıyor antik bir intiharın silüeti yüreğimi yaprakların arasına gömdüm diyorum yeşil / kara kanıyorum çok tropik neyin yaşı diyorum bu gidip gelen her sabah gözlerimin çevresine usanmadan çizdiğim ölü balıklar su yüzüne doğru... dev menekşeler... elim kara... demir parmaklıklar... beni asla içine alamayacak Saragossa sessizlik çocukluğum bir şey yürü üstüme... elinde bıçak... sürekli bir imge... tüm bir yaşam... üzerime gelen her şeye kilitlenirim... kilitlenirim mor / yeşillere... turkuaz / karalara... seviyorum diyorum kızıl / kara suda fırtına kopmak üzeredir yaşıyor...

Kadife Şairler

ölüyor kadife şairler... pazarların tozunda ve kulenin sisinde gömülü gün geceye akıyor...gece güne... ölüm yaşama akıyor yaşam bilince... bilinç de akar/daha karar vermediler gitse odalarından/gitse odalarından birileri... Yalnızlık ve melankoli... heryerdeydiler... dönecek yerleri yok şimdi... Lale Müldür

Oranj

Seni ilk gördüğüm gün, sonbaharın yabanıl kahverengi geyiği benim için olduğunu anlamıştım. boynuzların iletken elektrodlar gibi, tuzumsu bir karla kaplanmıştı. ağaçların etrafında yavaşça dolaşan buğuların ve serpiştiren buzdan iğnelerin arasında mor'u tanıdım. Omurganda yanan ışıkla oryantal ikonların karanlık gölgeleri ardında kırmızı ve maviyi karıştırıp moru elde ediyordun: gizin rengini. Beni ilk gördüğün gün senin için olduğumu anlamış mıydın? bal peteklerinden bir yağmur yağıyordu. defne ormanlarının arasında oranj'ı tanıdın. ikimiz de duruyorduk öyle kolera çarpmış gibi sersemlemiş, büyülenmiş, buğuların üstünde. hiçbir şey değişmedi yine de çünkü "aşk likid korku dolu bir kadehtir." Budist rahiplerin safran giysileri yanıyordu havada. birisi yerde mor giysisiyle yatıyordu. sana yalan söylemek istemiyordum. oranj olmadığımı, mor olduğumu benim de, hatta hileli bir "deeper blue" olduğumu... birbirine zıt iki renk... anlamıyordun... kadın yogilerin ci...

Cam Seslerinden Bir Anı

kısacık bir andı, bana cam sesleri gibi bir anı kaldı kısacık bir andı, o çok duyarlı dengeler yansıdı ipe dizilen inci dünya ile kişi ilk yazdı, sonradan saydam birşeyler yağdı uyum karıştı ince havaya kısacık bir andı, belki farkında bile değildin sen ben sonsuz kişiydim, o kapıdan çıkarken anıların cam kırıkları gibi toplandığı o an başka anıların anıları geçiyor aklımdan... Lale Müldür

Küpe Çiçeği

oraya acıdığım yere dokunduğun zaman bana iyi geliyorsun ama her zaman değil seni beklemektense oraya taze bir yaprak koyarım daha iyi Lale Müldür