Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahmet Cemal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ölmüş Bir Dosta Açık Mektup...

Sevgili Cem, Gecenin bir saatinde, ansızın düştü içime bu satırları sana gazetedeki köşemde yazmak. Hem zaten senin de gazeteci olduğunu düşündüm, hem de şöyle dedim kendime: "Mademki kimi zaman, bir kültür ve uygarlık konusudur diye, dostluk üzerine yazıyorsun, neden bir kez de sapına kadar yaşanmış bir dostluğu yazmayasın! Bir zamanlar çok ender bulunur bir uygarlık adası oluşturduğunuzdan niye söz etmeyesin?" Ve üstelik bunu yapmanın tam zamanı da. Çünkü hiç hazır olmadığım bir yaza girmek üzereyim ve çünkü geçen kışın soğuklarında, şimdi senin rüzgârlı bir tepesinde uyuduğun bu kentteki son sevdiklerim, beni, sevdiğim için öldürdüler! Evet, sevgili Cem, sen ve baban Şeref Serdengeçti, ölümünüzden bu yana geçen yıllar boyunca hep daha güçlenen bir sevgiyle süzülüp bana geri geldiniz. Ben de, zaman ve geçmiş kavramlarının ne kadar acizleşebileceğini ilk kez sizlerin zaman-ötesi sevgileriniz le anladım. Erken ölümün, ilişkimizi bitiremedi. Tıpkı babanla da hiçbir zaman bi...

NEREDE BUZ VARSA

Nerede buz varsa, iki kişilik serinlik de vardır. İki kişilik. Onun için getirttim seni.  Çevrende ateşten bir solukla - Güllerden gelmiştin. Sordum: Neydi oradaki ismin?  O isimdi bana söylediğin: Kil parıltısı vardı üstünde -  Sen, güllerden geldin. Nerede buz varsa, iki kişilik serinlik de vardır:  Çifte ismi ben verdim sana. Gözlerini o isim altında açtın-  Bir ışık vardı buzdaki deliğin üzerinde. Şimdi ben kapatıyorum, dedim, gözlerimi: -  Al bu sözcüğü - benim gözlerim seninkilere anlatmakta!  Al ve tekrar et arkamdan, ağır ağır tekrar et, geciktir geciktirebildiğin kadar söylemeyi, gözlerini ise - açık tut, tutabildiğince! Paul Celan 

BURADA

Burada-kiraz çiçeğinin oradakinden daha koyu       olmak istediği yerde.  Burada - o çiçeklere öyle olabilmeleri için yardım       eden el. Burada - binip kum ırmaklarından yukarı      seyrettiğim gemi demir atmış yatıyor, senin serptiğin uykularda. Burada-anlamı, tanıdığım bir adam:  şakaklarında, bir zamanlar söndürdüğü  korların renginde kır serpintileri  Kadehini fırlatmıştı alnıma  yara izini öpmek için dönmüştü. ve sonra, bir yıl geçince aradan, Dile getirmişti ilencini ve kutsamasını, bir daha hiç konuşmadı. Burada-yani akşamlarından beri,  bir bulutla birlikte  yönettiğiniz kent. Paul Celan  Çeviri: Ahmet Cemal

GECEDE IŞIK DEMETİ

En parlak yanan, saçlarıydı akşam sevgilimin: ona yolluyorum en hafif tahtadan yapılma tabutu. Tıpkı düşlerimizin Roma'daki yatağı gibi, dalgalarla sarılı; beyaz bir peruk takmış benimki gibi ve sesi kısık çıkmakta: yüreğin kapılarını açtığımda benim gibi konuşuyor. Bildiği Fransızca bir aşk şarkısı var geç ülkelere yolculuğum sırasında ve sabaha mektuplar yazarken söylediğim. Duyguların kakmasını taşıyan güzel bir sandal bu tabut. Daha gençken senin gözlerinden, onunla bırakmıştım        kendimi kanın akıntılarına. Şimdi ise Mart karlanında ölü bir kuş kadar gençsin, şimdi sana gelip söylüyor Fransızca şarkısını. Hafifsiniz: ilkbaharımı sonuna kadar uyuyorsunuz. Ben daha hafifim: yabancılara söylüyorum şarkımı. Paul Celan

Kar Parçaları

KEKELENEREK DİLE GETİRİLECEK DÜNYA, onun konuğu olacağım ben, bir ad terlenecek duvardan aşağıya, ve bir yara yalayacak o duvarı aşağıdan yukarıya. DUYDUM Kİ, BALTA ÇİÇEK AÇMIŞ, duydum ki, o yer adlandırılamazmış, duydum ki, o yere bakan ekmek asılan adamı iyileştirirmiş, kadının o adam için pişirdiği ekmek. duydum ki, onlar hayat için tek sığmak derlermiş. TAŞLARIN atılması böceklerin arkasından. O sırada gördüm ki, içlerinden biri yalan söylemiyordu, çaresizliğime alıştım, diyerek. Tıpkı senin yalnızlık fırtınan gibi, o da başardı enginlere yayılan bir sessizliği. TARLAFARESÎNİN sesiyle cikliyorsun yukarı, keskin bir ayraçla, beni gömleğimden tenime kadar ısırıyorsun, seni gölgelerle ağırlaştıran konuşmamın ortasında, ağzıma bir bez kapatıyorsun. LARGO Sen, ey yoldaşım olan başına buyruk yakınlık: kocaman bir ölümün büyüklüğü ile yatıyoruz birlikte, zaman - ötesi ise inlemekte senin soluyan gözkapaklarının arkasında, bir çift karatavuk asılı yanımızda, ta yukarıdan geçip giden ikimiz...

ON İKİ YIL

Gerçek kalan, gerçekleşen satır: ... senin Paris’teki evin - ellerinin sunağı olan evin. Üç kez solunmuş, üç kez parıltılara boğulmuş. Dilsizleşiyor ortalık, sağırlaşıyor gözlerin arkasında. Zehrin çiçek açtığını görüyorum. Her sözcükte ve her kalıpta. Gel. Gidelim. Aşk siliyor ismini: kendini sana adıyor. Paul Celan

IŞIK ZORUNLULUĞU

KALINTILARI, duyulanlarla görülenlerin, bin bir numaralı yatakhanede. gece gündüz polka: seni eğitip değiştiriyorlar yine o oluyorsun. GECEYE DALMAK, yardıma hazıra ağız yerine, yıldız geçiren bir saydam yaprak: daha bir şeyler var delice harcanacak, ağaç boyunca. ÇOKTAN UZANMIŞTIK çalıların arasına, sen nihayet sürünerek geldiğinde. Ama kulaçlayamadık Karanlığımızı sana kadar: Zorunluydu Işık. YİTİRİLMİŞLERDEN dökme olan sen, tam olması gerektiği gibi bir maske, gözkapağımdaki kırışık boyunca kendi gözkapağımdaki kırışıkla sana yakın olmak, ize, evet, o ize dehşeti serpmek, sonunda, öldüresiye. NE VARDIYSA bizi birbirimize fırlatan, ayırmakta şimdi ürküterek, bir dünya taşı, güneşin uzaklığında, vızıldamakta. BİR DEFASINDA, ölüm çok kalabalıklaştığında, sen, benim içimde saklanmıştın. KENDİMİ sende unuttuğum yerde, bir düşünceydin artık, bir şey geçiyor içimizden hışırdayarak: dünyanın son titreşimlerinden ilki, fırtınalı ağzım beni de aşmakta dolup taşarak, ama sen kendinle buluşmuyo...

Sen de Konuş

Sen de konuş, son olarak sen konuş, söyle sözünü. Konuş - Ama ayırma hayırı evetten. Anlamı da kat sözüne: Ona, gölgeyi ver. Ona yeterince ver gölgeyi, sence ne kadar paylaştırılmışsa gece yarısıyla öğlen ve gece yarısı arasında, o kadarını ver. Bakın etrafına: Gör, nasıl da canlı, çepeçevre - Ölüm aşkına! Canlı! Hakikattir gölgeden söz edenin söylediği. Ama bak, küçülmekte şimdi durduğun yer: Peki şimdi nereye, ey gölge çıplağı, nereye? Tırman. Yokla etrafını. İncelmektesin gittikçe! Daha ince - bir iplik, yıldızın aşağı inmek için kullandığı; o yıldız ki, aşağıda, kendi yansımalarını gördüğü yerde, gezginci sözcüklerin dalgalı sularında yüzmek istemekte. Paul Celan Çeviri: Ahmet Cemal

her şey dökülürken

Sen ölümümdün: Seni tutabildim, her şey dökülürken elimden. Paul Celan

Giderayak

Kalkıyorum. Yolcu yolunda gerek. Bana şöyle eski yüzlü, epey hırpalanmış, yamalı da olsa, bir sevgi bulsanız. Bütün istediğim Bu soğukları çıkartmak. Ahmet Cemal

Bu yıl ölümün kıyılarına yaptığım üçüncü yolculuk.

Bu yıl ölümün kıyılarına yaptığım üçüncü yolculuk.  Ve bir geri dönüş daha. Ve yine tuhaf bir güven duygusu: “Bu hikâye daha bitmedi…”  Cankurtaranın sirenleri gecenin karanlığını yırtarken bile gücünü yitirmeyen bir duygu: “Bu hikâye daha bitmedi…” Başlangıçta, iç dünyamda hafiften nabız gibi atarken, henüz soyut adımlarla ilerleyen bir kıpırdanış. İleriye yönelik, sanki yeterince şekillenmemiş bir köprüde el yordamıyla ilerlemeye çabalayan bir duygu: “Daha söyleyeceklerim, söylemem gerekenler var…”  Adı Federico Garcia Lorca olan bir köprü… Evet, köprünün adı Federico Garcia Lorca. Tam adıyla: “ne garip federico adında olmak…” Lorca’nın kimliği için kitabın arka kapak yazısının son cümlesine bakmak yeterli : “…Ölümün gölgesi, Lorca’nın şiirlerinden de, oyunlarından da hiç eksik olmadı. Şiddet, acı ve ölüm sanki onun yazgısında vardı. İç Savaş’ın başlarında bir gece Granada’da General Franco’ya bağlı faşistler tarafından yargılanmadan kurşuna dizildiğinde ...

Rondo

Rondo- sevgi bazen yok olur sönüşünde gözlerin, ve sönmüş gözlerine bakarız sevginin. Dokunur kirpiklerimize duman, kraterden yükselen soğuk; sadece bir defa tuttu nefesini, korkunç boşluk. Ölü gözleri gördük ve unutmadık asla. Sevgidir en uzun süren ve tanımaz bizi bir daha. Ingeborg Bachmann Çeviren: Ahmet Cemal

PAUL ELUARD'IN ANISINA

Ölenin mezarına koy, yaşamak için söylediği sözcükleri. Yerleştir başını onların arasına, bırak hissetsin özlemin kıskaç gibi dilini. Ölenin göz kapaklarına koy, ona sen diyenden esirgediği ve tıpkı onunki gibi çıplak bir el, ona sen diyeni geleceğin ağaçlarına aşıladığında, yüreğindeki kanla görmezlikten geldiği sözcüğü. Koy bu sözcüğü göz kapaklarına: Belki de henüz maviliğini yitirmemiş gözlerine, bir başka, daha yabancı mavilik girer de, ona sen demiş olan, bir rüyaya dalar onunla, biz diye. Paul Celan

Çingeneler

Özlemin korları var gece karanlığı bakışlarında Hiç bulamadıkları vatana duyulan özlemin korları. Öylece kapılmış gidiyorlar, derin esrarı yalnızca Sonsuz hüzünlerde yatan bir kara yazgının akışına. Bulutlar öncülük ediyorlar yollarına, Kimi zaman peşlerine bir kuş sürüsü takılıyor, Akşam vakti izleri kaybolana kadar Ve bazen de rüzgâr, bir veda çanını getiriyor. Yıldızların yalnızlığıyla örülüdür döşekleri, Bu yüzden şarkıları daha bir özlemle dalgalanmakta Hıçkırıklar, kaç kuşaktan miras lanetlerin ve acıların eseri, Öyle ki, hiçbir yıldızın umudu yüreklerini aydınlatamamakta. Georg Trakl

Sıradan İnsanın Şarkısı

Belki de insandık bir zamanlar ya da insan olacağız günün birinde, bütünüyle iyileştiğimizde her şeyden. Ama bugün insan değilsek, neye yarar? Pasaporta yazılmış bir adız yalnızca, Aynadan yansıyan dilsiz bir görüntü, Bir sürü boş lafın çarptığı duvarlar Ve ölü bir yankının yankıları. Çoktan ayaklar altında bütün insanlık, Burada rol yapmayalım boşu boşuna! Bizler, insanlığını çoktan yitirmiş bu kentlerde, hâlâ insan mı diyeceğiz kendimize? Hayır! Büyükkent yollarının tozu toprağıyız yalnızca, Birer numara kadastro sayfalarında, Uzun kuyruklarıyız bir belge damgalatmanın, Ve kendi kendimizin gölgeleriyiz, o kadar. Kurtulacaksa içimizdeki insan günün birinde, Ancak bir yol gider bu özgürlüğe: Saatbaşı sormak, bizler insan mıyız? Ve saatbaşı vermek yanıtını: Hayır! Bizler, daha resmi çizilmemiş insanın Kötü birer taslağıyız yalnızca. Zavallı bir mırıldanışı sonraki büyük şarkının. İnsan mı diyorsunuz bizlere? Bekleyin daha! Jura Soyfer Tükçesi: Ahmet Cemal ...

Afiş Yapıştırıcısının Şarkısı

Nasılsa hayata adım atan insana Üç şey verilir hayat yolunda: Küçük bir merdiven, Bir fırça, bir de kova. Derler ki sonra, böyle bir merdiveni Herkes yanında taşır; İnsanlar eşit olduklarından bugüne bugün, Herkesin yükselme şansı vardır. Ancak bir düzine yıl geçince Anlar zavallıcık için iç yüzünü Bir yararı yok bu merdivenin, Fırçayı yiyen hep ben olduktan sonra, Anlamı yok inip çıkmak için didinmenin, Kovayı hep ben taşıyacağım nasıl olsa. Her insan hoşlanır, hayatının afişini Şöyle rengarenk ve yükseklere yapıştırmaktan. Kim ki hem kurnaz hem de edepsizdir ancak o başarır Basamak basamak daha yükseklere erişmeyi. Yukarıda bayağı iyi yapar yapacağını Ve bırakmaz yanına çıksın başkaları Onlara gelince, boyunları büküp, Ta aşağılarda, dökülenleri toplamak düşer ancak. Sende vurursun hayatım dediğin artığı duvarlara Sonra zamanın gelir, kazınıp gidersin; Boynun bükük, toplarsın merdivenini, Öğrenmişsindir artık öğreneceğini: Bir yararı yok bu merdivenin, F...

Geçmiş Bir Dua Kitabından 1

Nice yazsonlarında eylül yapraklarına gergeflediğiniz öyküleriniz tozlu bahçelerde unutuldu mu hiç? Sonbahar sürgünüdür gidişleriniz. Benekli kedilerin döktüğü sütlere en sessiz adımlarla basıp, kaç izle geçersiniz Sabahlardan birinde benim dediğiniz evlerden kendiliğinizden çıkmalısınız, vedasız ve kimseyi uyandırmadan. Anılarınızı yıpratabilirler. Ayağa takılabilecek ne varsa toplamalısınız ayrılmadan ve saklamadan kırık dökük sevgilerinizi köşe bucağa; bir gün bulup avuçlarında ısıtırlar diye beklemeden. Onları  --bilin! --  şimdi yalnız eskicilerde satılan taş plakların en iç bulandıran cızırtılarıyla süpürgelik diplerine üfleyeceklerdir. Küf kokulu çekmecelerin bile çok görüldüğü anılarınız varsa eğer, şimdi kuşların havalanmadığı bahçelerde solmaya bırakınız. Ahmet Cemal

Akşam Vakti

Rasgele bir akşam vakti geçmiş bir dua kitabının ıslak sayfalarını bulanlar oldu- ağlaması çoktan dinmiş bir kayanın dibinde... Ahmet Cemal

Bir Gün

                                 (Ölüm İlişkileri'nde yaşayanlara...) Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gece benim olduğun yaşta, bana dönmek isteyeceksin; yüzünde solmuş kaç sabahın birikintileriyle, yorgun olmaktan çok, aşınmış; yüzüme kapattığın onca kapıyı artık omuzlayamadan, seslenmek isteyeceksin. Zamana diş bileyeceksin o gün, belki ilk kez; bir zamanlar dokunulmazlığına inandığın için, yanlış çıkarttığın bütün günahların ağırlığıyla. Hep izlerinin sürdüğün yüz ve ten çizgileriyle insanlara yaş biçtiğin günleri anımsayacaksın, hani titreyen parmaklardaki sıcaklığı hiç duyamadığın. Bir gün, tıpkı karşılaştığımız gecede olduğu gibi, dirseklerimizin birbirine değmesini isteyeceksin, onca çizgi peşinde koşmanın günahını artık en bulanık aynalara bile çıkartamayarak. Yaşamından gelip geçmiş olanları sayacaksın; hep bir iki geceliğine, bedeninde otel gibi kalmış olanları, en kı...

Bizsiz Odalar

Belki çoğumuzun yaşamında arkamızdan çok acele toplanmış  ve izlerimizin çabuk yok edildiği  odaların burukluğu vardır. Ahmet Cemal