Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bekir Sıtkı Erdoğan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Eski Sevda

Bakmayın dar dilimin haline dildâra bakın Nice zâr olmaya bülbül ki şu gülzâra bakın Yine mestâne bir efsun ile nazmımda o şuh Allah Allah şu endâma şu reftâra bakın Sürüyor ömrümü ardınca da gölgem demiyor Ne denir böylesi kafirliğe inkâra bakın Bunca müzmin arı mızmızlığı sızmaz mı bala Peteğimden revağımdan sızan efkâra bakın Ne gerek başka bir emmareye meydanda sonuç Bir benim darma-duman hâlime bir yâre bakın Kim yıkar altı asırlık o nazım kalasını Kendi enkâzının altındaki mimâra bakın Yine sızlandı Nihâî yine sırlar sızıyor Siz asıl sırra değil sızdıran esrâra bakın Bekir Sıtkı Erdoğan

Güz Düşünceleri

Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun, Daha bir dumanlı, Daha bir derin! Şu anda, omzumdan tanıdık bir el, Tutup silkelese şöyle bir güzel, Kurtulsam yükünden düşüncelerin!.. Bekir Sıtkı Erdoğan

Sessiz Senfoni

Ellerin vardı, sıcak ve masum. Ellerin, hayal gibi, düş gibi... O zaman talihime yardı ellerin. Beyaz bir gecede, iki kuş gibi, Omzuma nasıl da konardı ellerin?.. Hangi rüzgarlarda şimdi kimbilir? O değirmen altı, o zümrüt koru, İlk dörtlü yoncayı bulduğumuz yer, Ya o çapkın çapkın kestanecikler!... Hani bir yerleri çimdiklenir hafifçe, Kanardı ellerin! Mendilimi sarardım üstüne, Avcumda sahici bir hasta gibi İncecik incecik yanardı ellerin! Bazan kızar hırçınlaşırdı birden; Ruhumu kaldırır, kaldırır boşlukta, Oysa bilmez miyim atamazdı! Geceler sonsuzdu, geceler derin; Bir şeyler düşünür anlatamazdı Kahrından kaskatı donardı ellerin! İnsan, soyununca hissediyor, Gittikçe katılaştığını yerin!.. Tanıdık bir film geçiyordu gözlerimden, Gel gör ki, en güzel yerinde, Ansızın kopardı ellerin! Sonra, dört yabancı el, Dört yorgun omuz, Mezat kapısında bir kuşluk vakti, Çekince ipini mesafelerin; Ayak uçlarıma yığıldı sonsuz!.. Bir tünel gerindi sefil, kapkara! B...

Yağmurda Unutulan Şarkı

Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm Önce ıpıslak iki kuş Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden Sonra insanlar iki gözüm İnsanlar Kahrolmuş Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu Öksüz anılar üstüne iki gözüm Kırık ikindiler üstüne Kuşkulu bir yağmur yağıyordu İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar Yüzler karanlıktı iki gözüm Düşünceler dar Bir geçit bulamıyordum sana Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik Hep yabancıydı çaldığım kapılar Oysaki, son çağrımdı bu ta can köşemden Oysa yürek yürek son yeşermemdi Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur Ah sonra o yağmur iki gözüm Ah sonra o Yağmur Şimdi, En kırık vaktidir uzak imbatların Öykümüzün en yaralı yerinden Damlar yüreğime ılık bir sızı Sonra birden duyar gibi olurum Hoyrat yağmurlar altında Martı çığlıklarına karışıp giden Çocuksu şarkımızı... Bekir Sıtkı Erdoğan

Hancı

Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı! Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş.... Aman karanlığı görmesin gözüm, Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş... Sıla burcu burcu ille ocağım.. Çoluk çocuk hasretinde kucağım Sana her şeyimi anlatacağım, Otur başucuma sor yavaş yavaş... Güç bela bir bilet aldım gişeden, Yolculuk başladı Haydarpaşa 'dan... Hancı, ne olur, elindeki şişeden Bir kaç yudum daha ver yavaş yavaş... Ben o gece hem ağladım hem içtim, İki gün diyardan diyara uçtum Kayseri yolundan Niğde'yi geçtim, Uzaktan göründü Bor yavaş yavaş... Garibim, her taraf bana yabancı, Dertliyim çekinme, doldur be hancı! İlk önce kımıldar hafif bir sancı, Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş... Bende bir resmi var yarısı yırtık, On yıldır evimin kapısı örtük... Garip birde sarhoş oldu mu artık Bütün sırlarını der yavaş yavaş... İşte hancı! ben her zaman böyleyim, Öteyi ne sen sor ne ben söyleyim? Kaldır artık, boş kadehi neyleyim? Şu benim hesabı gör yavaş yavaş... Bekir Sıt...

Marya

Sustu "Enâdır Layf" gazinosu, Sustu şarkılar. Paletimde renk sustu, fırçamda şekil... ...ve bu gece ilk defâ şimâl körfezinde, Sustu "Paramus"un mazgallarından şehre panjur-panjur dökülen arya. Artık ne tayfalar mevcut, ne "Komandos Bar", ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya! Bu medâr ikliminin tenhâ gecesinde, sardı bambu kamışlarını pişman bir sükût, sardı bir sızı. Hani birdenbire bâzen bütün etrâfımızı, sapsarı bir şüphe sarar ya?.. İşte öylesine berbat bir hâl var. Hiçbir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey. Ama, dördüncü tarassut kulesinde bir şüpheli sinyal var: Ska-lar-ya. Hâyır, hâyır yalan bütün bunlar! Artık ne kadere inanıyorum, ne fala. Yalan söylüyor o falcı kadın, o Hintli parya. Ben, yalnız sana inanıyorum, yalnız sana Marya! Beni kahrediyor böyle her gece, Bu hoyrat yıldızlar, bu sır, bu okyanus... ...ve gök yüzünde emânet duran şu asma fener. İnan ki sevgili Marya, inan ki sen gideli, ne varsa hepsi yabanc...