Bunalıyorum çocuk, büyük bir ızdırap içinde bunalıyorum... Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz.
6 Mart 1930 günü halkın tezahüratları arasında ikametine ayrılan eve geldik. Sofrada buluşmak üzere refakatinde bulunanlardan ayrıldı ve beni yanına alarak yatak odasına girdi. Bir koltuğa oturdu ve eliyle işaret ederek, beni de oturttu. Yorgun, düşünceli ve sinirli görünüyordu, bir sigara yaktı ve konuşmaya başladı: “ Bunalıyorum çocuk, büyük bir ızdırap içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya her gittiğimiz yerde durmadan dert ve şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz. Maalesef, memleketin gerçek durumu bu işte. Bunda bizim günahımız yoktur. Uzun yıllar, hatta asırlarca dünyanın gidişinden habersiz, bir takım şuursuz yöneticilerin elinde kalan bu cennet memleket, düşe düşe şu acınacak hale düşmüş. Memurlarımız henüz istenilen seviyede ve kalitede değil; çoğu görgüsüz, kifayetsiz ve şaşkın. Büyük istidatlara sahip olan değerli halkımız ise, kendisine mukaddes akideler (inanlar) şeklinde telkin edilen bir sürü ba...