Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İngeborg Bachmann etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Rondo

Rondo- sevgi bazen yok olur sönüşünde gözlerin, ve sönmüş gözlerine bakarız sevginin. Dokunur kirpiklerimize duman, kraterden yükselen soğuk; sadece bir defa tuttu nefesini, korkunç boşluk. Ölü gözleri gördük ve unutmadık asla. Sevgidir en uzun süren ve tanımaz bizi bir daha. Ingeborg Bachmann Çeviren: Ahmet Cemal

Alacakaranlıkta

Yine ikimiz, koyuyoruz ellerimizi ateşe, sen nice zamandır yıllanmış gecenin şarabı aşkına, ben ise sabahın hiç sıkılmamış pınarı uğruna. Körük, güvendiğimiz ustasını beklemekte. Keder yaydığında sıcaklığını, geliyor cam ustası. Gidişi ortalık ışımadan, gelişi çağırmadın sen, hem de yaşlı, aklaşmış kaşlarımızın alacakaranlığı kadar. Yine kurşun dökmekte göz yaşlarının kazanında, sana bir kadeh için - kutlamaktır önemli olan yitirilmişi- bana da isli cam kırıklarım için - ateşe saçılmakta. Ve sana kadeh kaldırıyorum, gölgeleri çınlatarak. Anlaşılır şimdi kimin çekindiği, ve kimin sözünü unuttuğu. Sense ne bilirsin, ne de istersin tanımayı, kenardan içersin, serindir diye ve ayık kalırsın, tıpkı eskisi gibi, üstelik belli ki, kaşların hala çıkmakta! Bana gelince, bilincindeyim yaşadığım aşk ânının, cam kırıklarım saçılıp ateşe, yine o eski kurşuna dönüşürken. Duran benim merminin ardında, hayal gibi, yalnızca tek gözü açık, hedefinden emin, ve sıkıyorum onu, sab...

Güneş'e

göz ardı edilemez aydan güzel, ayın soylu ışığından, daha güzel yıldızlardan, ün salmış nişanlarından gecenin, çok daha güzel yalımla bezeli çıkışından bir kuyruklu yıldızın, tüm yıldızlardan çok daha görkemli güzellikleri barındıran güneştir, senin, benim, onun yaşamını her gün elinde tuttuğundan. güzel güneş, doğan, hiç unutmadan ulu yaratısını tümleyen, en güzeli yazın günlerden bir gün kıyılarda kaynayıp buharlaşınca, yelkenler güçsüz, edilgin yansımalar kimliğinde kayıp giderken göğsünden gözlerinin, sen yorulup bitene, en son zamanla en son uzam da kısalıp gidene değin.. sanat da bürünür peçesine güneş olmazsa görünmezsin daha gözüme, deniz de, kum da görünmez, kaçarlar kamçılanarak gölgelerce gözkapaklarımın altına.. güzel ışık, sıcak tutup koruyan bizi, açılmasını gözlerimin; görmemi sağlayan seni bir daha! güneşin altında yoktur daha güzeli, güneşin altında olmaktan... sopayı suda görmekten, kuşu yukarılarda uçar görmekten, düşünerek uçuşunu, balığı a...

Dar Zaman

Daha katı günler yolda, yakın. Dönekliğe ayarlanmış zamanlar görünür gitgide çevren çizgisinde, çekip bağlarsın yakında ayakkabılarını, köpekleri avlulara geri kovalarsın. Balıkların içi çoktan buza kesmiştir çünkü yelde. Yoksulca yanar ışığı kandillerin. Sisi tarar bakışların: Dönekliğe ayarlanmış zamanlar görünür gitgide çevren çizgisinde. Ötede sevdiğin kuma batıyor, çıkıyor kum dalgalanan saçlarına, doluyor sesine, düşüyor ortasına dediğinin, sevdiğine susmasını buyuruyor; öylesine ölümlüyken yakalamış da kızı, öyle bir istekliyken bastırmış ki, ayrılığa, kum, işte her kucaklaşmanın ertesinden. Bakınma hiç çevrene. Çek ayakkabılarını, bağla haydi. Köpekleri geri kovala. Balıkları denize at. Söndür kandilleri! Daha katı günler yolda, yakın. İngeborg Bachmann Çev:Ahmet Cemal

Yabancılaşma

Ağaçlar yitirmişler artık ağaçlıklarını gözümde. Dallara rüzgarda yelken açtıran yapraklar da tükenmekte. Yemişler tatlı, ama sevgi yoksulu. Bir susuzluğu bile gideremiyorlar. Ne olacak şimdi? Gözlerimin önünde kaçmakta orman, kulaklarımdaki kuşlar sessizliğe gömülmüş, kalmamış bana döşeklik edebilecek bir çayır. Bıkmışım artık zamandan, ve zamanın açlığı içimde. Ne olacak şimdi? Ateşler yanacak gece bastırdığında dağlarda. Yoksa davranıp yine koşmalı mı oralara? Yollar yitirmişler artık yolluklarını gözümde. İngeborg Bachmann

Dökül Yürek

Dökül ey yürek, zaman ağacından, dökülün yapraklar, kim bilir ne zaman güneşin kucakladığı, soğumuş dallardan, dökülün, büyüyen gözlerden dökülen yaşlar gibi! Uçuşmakta daha saçlar günboyu rüzgarda güneş yanığı alnında toprak tanrısının, gömleğin altında bir yumruk bastırılmıştır daha şimdiden açılmış yaraya. Onun için yumuşamamalısın, önünde bir kez daha eğildiklerinde bulutlar incecik boyunlarıyla, ve önemsememelisin Hymettos’u, senin için petekleri kalkıp yeniden doldurduğunda. Çünkü az gelir toprağın adamına kuraklıkta tek bir buğday sapı, az gelir tek bir yaz, yüce soyumuza. Ve neyi kanıtlar ki yüreğin? Bir rakkastır dünle yarın arasında, sessiz ve yabancı, ve ilan ettiği artık kendi dökülüp gidişidir zamandan. İngeborg Bachmann Çev: Ahmet Cemal

Sürgün

Bir ölüyüm ben, dolaşıp duran artık hiçbir yerde kaydım yok bilinmiyorum mülki amirin görev yerinde sayı fazlasıyım altın kentlerde ve yeşeren taşra yörelerinde. Vazgeçilmişim çoktan ve hiçbir şeyle anımsanmamışım. Yalnızca rüzgârla ve zamanla ve sesle ben insanlar arasında yaşayamayan Ben Almanca diliyle çevremde kendime mesken edindiğim bu bulutla bütün dillerde sürüklenmekteyim. Nasıl da kararıyor bulut yağmurun tonları da koyulaşmakta çok azı yağıyor O zaman bulut ölüyü daha aydınlık bölgelere taşıyor. Ingeborg Bachmann

Bilmece

               Hans Werner Henze için Gelecek bir şey yok artık. Bir daha ilkbahar olmayacak. Herkese kehanetidir bin yıllık takvimlerin. Ama yaz ve hani derler ya, "yazdan kalma" diye, onlar da olmayacak- artık hiçbir şey gelmeyecek. Asla ağlamamalısın, der bir şarkı. Onun dışında bir şey diyen kimse yok. İngeborg Bachmann

Daha İyi Bir Dünya Bilmiyorum

Kim daha iyi bir dünya biliyorsa, bir adım öndedir. Yalnızdır, bu salyayı kurutmadan onu çehresinde taşıyarak cesaretten uzak ecrini almış ve taç giymeye gider gibi şaraba, ekmeğe ve de yoldaşlarına sığınır. Mecalsiz bir adatavşanı Ya da bir sıçan hâsılı buraya düşen herkes, bir korkuyla, yuvaya dönüşü düşler! Rüyada silahlanmayı rüyada ocağa dönüşü düşler! Yıl dönünceye kadar, ona artık gelmiyorsun der insan. Oysa o sadece başka bir gecede gelir. Kafamdaki, sahici ve vahşi suçlanmalarla daha da uzaklaşıp, başkalarının kuklası alçak adamın saygısını kazanmak zorunda olmakla daha fazla meşgul olmadan, savaşı reddedene karşı ne savaşıyorsa, artık görmezden geleceğim! Sahip olmadığında benden sana dikilen yüreğinle artık meşgul olmayacağım! Ben sana bir yürek diktim, bazen coşkulu bir ibadeti nazik yumruklarına sürükledim. Ben sana dostluğumu, gülümseyişimi, ve de ham hayâlimi ekledim. Çoraklıkta hasat edilmiş bir sîne gibi, vahşiler gibi sevdim, her günümden ve de aşktan coştum. Taptım, ...

Ders alınmıştı aşk konusunda

Ders alınmıştı aşk konusunda, On bin kitabın yardımıyla, Çok az değişebilen jestlerin Deneyimiyle öğrenilmişti. Açılmıştı aşkın sırları Ama ilk kez burada Lavlar aktığında aşağı Ve soluğu yaladığında bizi Dağın eteklerinde, Sonunda tükenen krater Bu kapalı bedenlerin Anahtarını verdiğinde. Girdik ilence uğramış odalara Ve karanlığı Parmak uçlarımızla aydınlattık. Ingeborg Bachmann

Gidiyoruz, Tozlanmış Yüreklerimizle

Gidiyoruz, tozlanmış, onca yitirişten nicedir katılaşmış yüreklerimizle. Yalnız bizi dinlememeleri değil mesele, sağırlaşmışlar da üstelik, tozlanmış inlemeleri duyup yakınamayacak kadar. Şarkı söylüyoruz, ezgi yüreğimizde. Oradan çıkabildiği hiç duyulmamış. Yalnız arada bilenlere rastlanırmış: Tutan olmamıştı bizi, kalalım diye. Duyuyoruz. Paydos artık ağırdan yürümeye. İşin sonu da kalmayacak yoksa. Ve çeviriyoruz gözlerimizi Tanrıya: Alın terimizin karşılığıdır ayrılık! Ingeborg Bachmann Çeviri: Ahmet Cemal

Kalp Zamanı

INGEBORG: “Hep aklımdasın, çok düşünüyorum seni, seninle konuşuyorum, senin o yabancı, siyah saçlı başını ellerimin arasına alıyorum, göğsündeki taşları itmek, karanfilli ellerini serbest bırakmak ve şarkı söylediğini duymak istiyorum.” “Benim için sen Hindistanlısın ya da daha da uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin. Hâlâ hiçbir şey bilmiyorum senin hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum, bizlerin burada yaptığı herhangi bir şeyi senin yaptığını hayal edemiyorum, ikimiz için bir saray kurmalı ve o sarayın içinde benim sihirli efendim olabilmen için seni yanıma almalıydım, orada halılarımız ve müziğimiz olacak, orada aşkı bulacağız.” “Elime geçmeyecek bir şeye açlık duyuyorum, her şey sığ ve tatsız, yorgun ve daha kullanılmadan yıpranmış.” “Beni Seine Nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına.” “Benim için sen, ‘sen’sin, benim için sen hiçbir şeyin ‘suçlusu’ de...