Ana içeriğe atla

Kayıtlar

metin altıok etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Soneler

I Sevgilim bak, geçip gidiyor zaman; Aşındırarak bütün güzel duyguları. Bir yarım umuttur elimizde kalan, Göğüslemek için karanlık yarınları. Ağzımda ağzının silinmez ılık tadı, Damağımda kösnüyle gezinirken; Yüreğimde yılkı, aklımda ölüm vardı, Dışarda rüzgar acıyla inilderken. Unutulmuyor ne tuhaf dünya işleri, Seninle bir döşekte sevişirken bile. Düşünüyorum hüzünlü genç anneleri, Çarşılarda, pazarda ellerinde file. Bu kekre dünyada yazık geçit yok aşka; Bir şey yok paylaşacak acıdan başka. II Nasıl bir acıdır bu bir düşün; Yüreğimin yumruk kadar çaresizliği, Sığlığı alışılmış bir günün, Gecenin karanlık belirsizliği. Yarın, yarın ve yine yarın; Hep bugün olan aynı yarınlar. Düş kırıklığı gibi kötü gelen zarın, Varımı yoğumu elimden alırlar. Ve ben dönüp yine sana gelirim; Elimde somun, gözlerimde mıh. İşte bugün de kaybettim derim, Aklımda dimdik duran bir çarmıh. Güler yüzle karşılama beni sakın; Güzel sonuma bırak ölümüm yakın. III Bu uydu çağında çaresizliği gördüm, Sinekler kon...

Yerleşik Bir Yabancı: Metin Altıok

‘’Ben Metin Altıok, adanmış yüreği imgelerin. Türkçenin gece gezen mahalle bekçisi’’ İzmir’in Bergama ilçesinde 1941 yılında Göçbeyli isimli bir köyde dünyaya gelir Metin Altıok. Orta halli bir ailenin ilk çocuğu. Yaradılış itibari ile içe dönük, çok konuşmayan, çok konuşulmasına tahammülü olmayan, utangaç bir çocuk. Fiziksel olarak yaşıtlarının gerisinde, cılız ve ufak tefek bir görünüme sahip. Metin Altıok’un şiirinde ve kişiliğinde çocukluk döneminde yaşadığı travmaların etkisi büyük. Anladığımız kadarıyla annesi Melahat Hanım çocuklarıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan; otoriter, sert, hırslı ve sevgisini göstermeyen bir anne. Yoksulluğun ve memnuniyetsizliğin getirdiği öfkeyle bu olumsuz özellikleri giderek artar. Altıok’un, annesinden çok dayak yediği bilinir. Yaşadığı bu acılar onu yalnızlığa itip iç dünyasıyla muhasebe yapmasına, şiir yazmasına ve tavan arasındaki odasında resimler yapmasına neden olmuştur. Annesizliğin o derin üzüntüsünü yaşayan Altıok’un dünyası çocukluk dön...

Sone I

Sevgilim bak, geçip gidiyor zaman; Aşındırarak bütün güzel duyguları. Bir yarım umuttur elimizde kalan, Göğüslemek için karanlık yarınları. Ağzımda ağzının silinmez ılık tadı, Damağımda kösnüyle gezinirken; Yüreğimde yılkı, aklımda ölüm vardı, Dışarda rüzgar acıyla inilderken. Unutulmuyor ne tuhaf dünya işleri, Seninle bir döşekte sevişirken bile. Düşünüyorum hüzünlü genç anneleri, Çarşılarda, pazarda ellerinde file. Bu kekre dünyada yazık geçit yok aşka; Bir şey yok paylaşacak acıdan başka. Metin Altıok

Sürgün

Kendine sürgün Bir garip kişiyim; Sabah akşam imza veren. Bilmemem gereken Şeyler öğrendim; Taraf tutmaz Tanrı bilirim Kaybetmekten Korktuğu için. Sorular sordum Sormamam gereken. Kendime bir Kefen biçtim Kendi tenimden. Sınırlarımı aşmak Yasaktır bana. Yoksul yüreğim En kuytu kahvem. Acıya tezhibim, Hüzne redif. Yalnızlığın gözlerine Sürme çeken. Öyle biriyim ki; Geceleri uykusuz Kuyuları dinleyen. Adım büyücüye Çıktı bu yüzden. Kendine sürgün Bir garip kişiyim; Kutsallığı zincir gibi Parmağında çeviren. Umudu depremden, Aşkı külden Bekleyen benim Aranızda Yerim yok zaten Heybesinde yılan İşaretleri, Baldıran zehiri Yüzüğünün içinde Ve yanında Kav taşıyan ben; Tekinsizim size göre ibret için Yakılması gereken Merhabam kalmadı Kimseyle. Haç çıkardım Namaza dururken. Herkes tanır beni Alnımdaki döğmelerden. İnançsızım, dinsizim Yeminle yalan İkiz kardeşken Kendine sürgün Bir garip kişiyim; Bulanık sularda Yüzünü ararken sevda, Bir tutam saç derisiyle Uçuşurken rüzgarda. Her şey ne kadar...

Havı Dökülmüş Sevincin

                                   Zeynep’e Yeni çekilmiş bir dişin Yadırganan boşluğu Dilimin ucunda ismin. Somunu yitik bir vida Düştü düşecek yüreğim. Biran önce gel buraya Karpuz, kavun yiyelim. Bilmem ki ne diyeyim, Sana örselenmemiş; Dostluğun böğründe sancı, Sevgi toza belenmiş, Havı dökülmüş sevincin. Biran önce gel buraya Karpuz, kavun yiyelim Batıp çıkıyorum durmadan, Ben bilirsin iyi yüzemem. Çarşafım diş gösteriyor, Dalgalı bir deniz kaç gündür Sallanan bir döşeğim. Biran önce gel buraya Karpuz, kavuz yiyelim. Metin Altıok

Bir Gün Ölürüm

Uzak, solgun çocukluğum; Akşam alacası, kasaba, Çatılarda kargalar, Hüzünlü gençliğim; Sabahçı kahveleri, Umutsuz aşklar. Bir anı tüneği şimdi Yaşadığım geçmiş yıllar. Ben derim ki; Ömrüm, ömrüm! Mumlar neden eriyip sönerler de Tersine doğru yanmazlar Uzayarak yeniden Ve insan doğmak ister mi Bir daha ölmek için? Ölümü arayarak geçti Bunca yılım. ... annem Beni komşunun oğlu kadar seven, Yok olan babamdı belki Ölüm tutkumu pekiştiren. Elbet bir gün ölürüm. Ömrüm, ömrüm Ve yanan mum, Kara bir fitil bırakan ardında. Ne kadar benziyor birbirine. Zifiri karanlık gece. Mum bitti, yanmadı tersine. Beyaz mürekkeple yazdım Bu şiiri karanlığın üstüne. Ben derim ki; Geçip gider zaman. Geri alınmaz bazı şeyler. Ömrüm, ömrüm Ve yanan mum biter. Soğur cehennem bile! Metin Altıok

Kızım/lar

Her şeyin üstünde sulu sepken bir kar; Bir aşkı delik deşik ediyordu/lar Bense inatla susuyordum Ve kızımı seviyordum ekmek kadar O zamanla on iki mart falan/lar; Kendimi her gün pencereden atıyordum. Çevremde ipsiz sapsız konuşmalar Bir tek kızımla avunuyordum Büyüdü artık genç kız oldu kızım/lar Gelinlik birer kızdı şimdi onlar. Ben kendime bir oğul oluyorum; Yüreğimde deli dolu coşkular Beni de katın oyunlarınıza çocuklar! Dizlerimde izi kalmış eski yaralar. Unutmuş olmasam da çabuk hatırlarım, Yabancım değil oynadığınız oyunlar. Metin Altıok

Şiir insanları sevmeye yarar…

Metin Altıok, yeniden Ankaralı. Bingöl ve Karaman’da geçen 12 yılın ardından, eşi Nebahat Hanım’la Ankara’ya dönüp yerleşmişler.. Şu anda felsefe öğretmenliğinden emekli ve zamanının çoğunu şiire ayırıyor. Evlerine konuk oldığımda ona sormayı düşündüğüm soruları not etmiştim ama, içeriye adımımı atar atmaz ve Metin Altıok’u tanır tanımaz öylesi bir söyleşinin fazla kuralcı olacağını düşündüm. Sohbetimiz bizi nereye çekerse oralardan sorular sormak daha açımlayıcı olacaktı çünkü. Eşi Nebahat Hanım da benim gibi bir çay tiryakisi.. Çaylarımızı yudumlarken çoktan konuşmaya başlamıştık bile.. — Hep sorarlar ya, sizi şiire yönlendiren kimler oldu, çıkış noktanız neydi diye.. Aile içinde sizi de yönlendirenler var mıydı? Hayır olmadı.. Beni yönlendiren “acı” oldu. Benim hayatımda hep bir acı vardı; hep acıdan yola çıktım. Çok fukara bir çocukluğum oldu benim.. Sevgisiz üstelik.. Bu yüzden kendimi hep garip bir leke gibi gördüm bu dünyada; ama tertemiz zamanlardan kalma bir leke.. — Pek...

Dörtlükler

ÖNSÖZ Ey okur; bu dörtlükler uykusuz gecelerde, Contası bozuk bir musluktan damladı. Kâh ben oldu, kâh siz oldu dizelerde, Eksik gedik ne varsa bir bütüne tamladı. Umut unutulmadı elbet seğiren derisiyle Renkten renge girerek örgüyü nakışladı. Dörtlüklerin yazarı doğrusuyla eğrisiyle Bir yaşam sürecinden kesitler amaçladı. 1. “Ben” diyorsam eğer bilin ki o sizsiniz. Ne çok şey paylaşıyoruz sizinle, Sessizce ve belli belirsiz; Kiminizle acıyı, umudu kiminizle. 2. Kuyulara bakraç indirilmez ya her zaman; Havaya uçurmalar salınır coşkuyla bazan. Tek anlam bağıdır gökle yer arasında Yumruk kadar yüreğiyle uçsuz bucaksız insan. 3. Ömrümce kendimi hep sözde buldum; Söz cehennemdi yanıp kavruldum. Yeniden doğdum kendi külümden, Ben Anka’ydım konuşuldum. 4.Sonunda her güçlük elbet bir gün çözülür. Yen ağzıyla dirsek yamaya yamaya, Bugünleri de gördük çok şükür; Ne yen kaldı, ne dirsek ortada. 5.Bir sözle soğur, ısınır bir sözle; Sözden çıkıp yine söze girerek ...

Eksilen

Öyle yıpranmış ki Bir forması eksik içinden, Sahafa düşmüş bir kitap Gibi sararmış üzüntüsünden. Bir ay doğuyor usul usul Karanlığın göğsüne, Dünden bugüne kendini Biraz daha eksilterek getiren Küsmüş göğüne besbelli Geleceği göremediğinden Taşıyor oysa hüzünlü bitişinde Doğuşunu yeniden Metin Altıok

Sone V

Beraberken kıymetini bilemedimdi; Elim ayağımdın sanki, zora koştuğum. Bir yetim şiir kaldı yanımda şimdi, Kaybetmekten deli gibi korktuğum, Bir kum saatıyım sensiz geceden gündüze, Altı durmadan üstüne getirilen. Bu nasıl zaman ki çakılıp kalmış güze, Doğmamış çocukları evlâtlık verilen. İşte böyledir gülüm bazı şeylerin Hiç hissedilmez varlıkları ama, Yoklukları bir uçurum kadar derin Baş döndürür kıyısında nasıl da. Ey bir hüznü büyüten solgun anne Sen de düşün benden sana kalan ne. Metin Altıok

Kuşlu Gazel

Koyup zarfın içine, üstünü acıyla pulladım Sana bir sevinçlik menevişli kuş yolladım Son kuşlarımdı bunlar, dedim telef olmasın Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım Esti rüzgâr bozuk bozuk, örselendi yüreğim Eksik gedik nem varsa ezberden tamamladım Bende sönen şavkıması sürsün diye yaşamın Bu kuşları senin için gözlerimde sakladım Kim sürmüş Altıok Metin dünyanın sefasını Kirletilmiş bir zamanı yürürken adım adım Metin Altıok

Deniz Feneri

Ufkum puslu karanlık; Tayfa çığlıklarıyla dolu Günlerim gecelerim. Başım önüme eğik, Öyle dimdik değilim. Tozlu merdivenlerimden Kendimi içten içe Bir çıkar bir inerim. Ben batık bir geminin Metruk deniz feneriyim. Gömüldüğünü gördüm Denize bir serenin, çırpınışını yırtık yelkenlerin. Gördüm derin iç çekişlerini Kendini bir çorap gibi Tersine çevirenlerin. Yuvarlanıp dağıldığını Başıboş varillerin Gizledim herkesten Ama görmek istedim; Kanın tuzlu suda Zambak gibi açıldığını. İşlenmemiş Cinayetimdir bu benim. Rivayetlere dayanıyor Belirsiz geçmişim. Bir fotoğrafın arabı gibi Donuk bakıyor gözlerim. Belki de körüm Hiçbir şey görmedim. Bir fener bile değilim belki Sadece olmak istedim. Borcu yok müruru zamana Uğramış yüreğimin; Ne aşk, ne sevinç, ne de kin. Reddi miras eylemiş Benim varislerim. Alacağım da yok kimseden Hep beraber şu beni Gelin artık gömelim. Rüzgârlarla aşındı Yıllar yılı bedenim. Çağıdır şimdi kurgusal Bütün kötülüklerin....

Konyak, Kitap ve Kahve

Tenha bir eylül bahçesinde Bir bardak konyak, kitap ve kahve Otururken dalmış kendi kendime, Güz rüzgârı geçiyor kitabımın içinden Ot kokan nefesiyle. Hızla çevirerek sayfalarını Savuruyor bütün harfleri Gözlerimin önünde, Koparıp kimbilir hangi sözlerden İrili ufaklı belki binlerce. Telâşla kapatıyorum kapağını kitabın Bastırıp üstüne elimle. Bakıyorum herşey yerliyerinde; Tenha bir eylül bahçesinde Bir bardak konyak, kitap ve kahve. Metin Altıok

Sis

Özenle boyadım ipliğini sevginin, Gidip de bulamamanın incinmiş rengine. Sisi gümüş bir rüzgârla tepelerden eğirdim, Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını, Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim. Ölümü tastamam ezberledim de geldim, Dilimde bu buruk türkü tadıyla Bilmem ki buradan nereye giderim. Sonunda kendime bir top yangın edindim, Soluğumla besledim dudağımın ucunda. Ömrümün külüydü savrulan hep ardımda, Örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla. Koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla, Adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya. Metin Altıok

"Babamı çok mu sevdin anne?" "Sen olsaydın sen de severdin"

Eğer yaşadıklarımız kötü bir rüyaysa, rüyanın sonunu da söyleyeyim size. 2 Temmuz 1993 günü annemin gözünde yaş yerine kan vardı. Büyüdü gözündeki kan pıhtısı. Bir gün ayağa da kalkamaz oldu. Defalarca ameliyat masasına götürdüler annemi. O gideceği yeri bilerek ince bir çizgi gibi gülümsedi. Ölümünden bir gün önce saatlerce konuştuk. "Babamı çok mu sevdin anne?" "Sen olsaydın sen de severdin" dedi olanca mahcupluğuyla. Son konuşmalarımızdı bunlar. Zeynep Altıok

Yüzün

Eskimiş bir konsolun Çatlak aynasında durmadan, Bir buluttur mehtabı inatla kovalayan. Bir hüznü yansıtan alnının ortasında, Yüzün müdür acaba yolumu dolaştıran? Acının bu solgun haritasında, Kendime yeni duraklar bulduğum. Ulaştığım ıssız dağ doruklarında Yüzün müdür hep sorular sorduğum, Bakışının titrek aydınlığında? Aslında ne bulunur bir gezginin yanında Kendi yüzünden başka, Hüzünle bileyen direncini. Bir suyun ürpermiş aynasında Apansız gözgöze geldiğim. Ayakları ayaklarıma bitişik Kımıltısız bir gövdeyle rüzgârın sildiği. Bir bulup bir kaybettiğim Yani bir gezginin hep gittiği, Senin yüzün benim yüzüm değil mi? Metin Altıok

Muska

Üstümde bu ütüsüz gökyüzü, Altımdaki tarazlanmış yol benim Hep yanımdaydı zaten, Kendimi bildim bileli. Zaman zaman katlayıp bazen açardım, Cebimde taşıdığım bir mendil gibi. Yani bilirdim bir kamyon şoförünün Göğsündeki motor sesini, Uykuda bile dinlediğini. Yüzünde hasret belirtileri bulunan biri, Koynunda taşırdı bir aşk hikâyesini Kabuk bağlamış muska gibi. Ama yine de yaralıyor beni, Yüzümün gölgesinde kırılan bu dal sesi; Ürkütüyor bir şiirin içinden, Göçebe kuş sürülerini Ve ben böğrümde bir avlu serinliği, Sessizce dinliyorum akıp giden geceyi. Metin Altıok

Ben Üzre

1. İçimde kaybolmuş bir çocuk korkusu, Bakıyorum pencereden dışarı; Uzakta kuru dağlar ve meşe korusu. 2. Baktım bavulumda filizlenmiş bir soğan; Nasıl girmişse girmiş, Boyvermiş çamaşırlarımın arasından. 3. Acıyı oralarda çok eskiden tanıdım. Varıp da neyleyim sılayı gayri; Hem çoktan unutulmuştur adım. 4. Gördüm yaşarken vadesiz ölümümü. Ördüm de ilmek ilmek Sırtıma giyemedim ömrümü. 5. Kimi zaman büründüm derisine yılanın. Tüylendim kimi zaman üveyiklerle; Yine de kimseye yaranamadım. 6. Baktım annem yoktu yanımda ; Sırtımda bahriyeli giysimle, Ben bir kez kayboldum çocukluğumda. 7. Şu benim kervan geçer, Kuş uçmaz yanlızlığımdan Söyleyin kendine kim esvap biçer. 8. Ben bugünü kırdım iki taş arasında. İstedim ki kalmasın Acının çekirdeği yarına. 9. Gün olur bütün sözcükler pörsür; Gölgem ayaklanıp serer gövdemi, Yüreğim ufalanıp dökülür. 10. Köpekler döneniyor çevremde Ve sığınağım benim Dört yanı açık kameriye. 11. Nereye baksam gö...

Sevda üzre

1. yıldızlı bir gece, ay da vardı; sen gülümseyince, yüreğimde bir balık oynadı. 2. dizinin üstünden sarkan elin, çözülüp akacaktı neredeyse su gibi uyarak eğimine yerin. 3. bu işin bir tek çözümü var; her şey yoluna girecek o zaman. kendimi de bilsem seni bildiğim kadar. 4. gel iki uysal kıyı olalım seninle. bir hırçın ırmak aksın aramızda köpüre köpüre. 5. önceleri bir kuru daldım ama; tuttum yapraklar açtım, seni görünce dünyaya. 6. soğan kadar şirin sözlerin var; sohbetimizde vaz geçilmez yerin. daha da tatlanacaklar tuzla ovulsalar. 7. ortalıktan, ortalıktan, ışıl ışıl bir ortalık çıkarır; bu sevgi bu kör karanlıktan. 8. faltaşı bir göz olan ayna bekliyor duvarda tedirgin seni. pul pul dökülüyor ardında sırça. 9. yüzüme senin kaçamak bakışında, öyle bir şey var ki söze gelmez; çekirdek gibi olgun bir elmanın karnında. 10. bana kalırsa bizim içindir coşkuları; bu duru sevda göğünde, ardarda güvercin taklaları. 11. saçlarımı ta...