Konuşmak karşılıklı söylenenlerle ilerler; iki kişi konuşmayı birlikte inşa ederler. Bunun olabilmesi için de karşılıklı olarak birbirlerini anlamaları gerekir. Ben konuşmanın imkânsız olduğunu söylerken aslında iki insanın bir konuşmayı inşa etmek için gerekli olan karşılıklı anlamayı gerçekleştiremeyeceklerini savunuyorum. Bunun nedeni de sözcüklerin herbirinin o sözcükleri kullananların deneyimlerini yüklenmeleri ve o deneyimlerin anısını taşıdıkları için de hiç bir zaman aynı sözcüklerle konuşamayışımız. Bir şeye adını koymak, onu adlandırmak, onu çağırmak için sözcük bulmak, aslında o şeyi, belki de o hakikati kendimizden uzaklaştırmak da olur aynı zamanda. Adını koyduğumuzda, aradaki mesafeyi de, dolayısıyla yabancılığı da kesinleştirmiş oluruz. Doğa gözlemleyebileceğimiz, ama asla anlayamayacağımız, içselleştiremeyeceğimiz bir düzenekte kendi kendisiyle barışık, kendisini sürekli yineleyerek varlığını sürdürür. Bu bize yabancıdır. Biz Doğaya, Doğadakilere, varlığa adlar vererek ...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"