Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şiir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sevginin Ardından

Sevginin ardından yürüyen uyku Sevişmeyi değil, seni bütünler Yüzünün ülkesi sınır tanımaz Bırakır geceyi o ince keder Bütün tarihini sırtına vurup Denizi üç günde geçen serçenin Bir seher vaktinde soluk soluğa Tünediği dalda şenlik gibisin Ülkü Tamer

DUYULAN GÜLÜMSEYİŞİ YAPRAKLARIN

Duyulan gülümseyişi yaprakların, Yalnızca bir esintisin sen. Ben seni seyrediyorsam, sen de beni, Kimdir ilk gülümseyecek olan? Gülüyor şimdi ilk gülümseyen. Gülüyor ve hemen bakıyor Baktığı belli olmasın diye Aralarından rüzgârın estiğini Hissettiğiniz yere. Bir rüzgâr Bütün bunlar, bir gizlenme. Ama o bakış, o uzun uzun bakış Bakmadığın yere, geri geldi; Ve biz durmuş konuşuyoruz Hiç konuşulmamış olanı. Bu bir son mu yoksa bir başlangıç mı? Fernando Pessoa

ile

Bir tür ‘hesap’ çıkarmağa çalışacağım. Ama bir ‘bilanço’ olmayacak bu; sonuna ‘çizgi’ çekemeyeceğim, biliyorum. Bu ‘hesap’ sonucu bir ‘fatura’ çıkarmağa da niyetim yok -aslında, istesem bütün ‘maliyet’i kendi ‘hane’me yazabilirdim (kendimi suçlu bulmak, benim için olağan bir tutum -suçlamak kadar, en azından); ama, zaten ‘bedel’i ödediğime -ve ödeyeceğime- göre, buna da gerek yok. *** İşin zorluğu burada hep : başka türden bir bilinçlilik gerektiriyor bizim ilişkimiz : hazır kalıplar, alışılmış düşünme ve davranma biçimleri hiç işimize yaramadıkları gibi, ket de vuruyorlar ilişkimize. Her an, hep yeniden kurmamız gereken bir bilinç temeli üzerinde yürüyebilir ilişkimiz ancak. Bu aynı zamanda özgür bir temel : çünkü 'karar'ımız, 'isteğ'imiz, 'inanc'ımız hep bilinçli olarak ayakta tuttuğumuz şeyler olacağından; 'doğal' duygulara ve tutkulara dayanmadıklarından, onları her an kırıp atmak elimizde olacak. Her an, 'artık istememeğe karar veriyorum', ...

Mısırlı Romantik Bir Şair: İbrâhîm Nâcî

Mısırlı Romantik Bir Şair: İbrâhîm Nâcî  İKİMİZ  Zavallıyız ikimiz, olsun üzülme! Gözyaşlarım seninkileri geçer.  Sinende bir ateş varsa, benim yüreğimde de aşkın ateşi var.  Senin saadet yıldızın batmışsa, benimki hiç doğmadı.  DÖNÜŞ Şair çocukluğunun geçtiği eve döndü. Ancak evi, çehresi değişmiş ve tanınmayacak bir halde buldu. Bunun üzerine aşağıdaki kasideyi yazdı.  Tavaf edip durduğumuz ve sabah akşam secde ettiğimiz bu Kâbe  Ondaki güzelliğe kaç kere secde edip tapmıştık. Şimdi nasıl da yabancıymışız gibi geri döndük Düşlerimin ve aşkımın yuvası, ilk kez görüşüyormuşçasına karşımıza dikildi umarsızca Tanımazdan geldi bizi, uzaktan gördüğünde nur gibi gülücükler saçardı oysa  Çırpınıyor sol yanımdaki kalbim kurbanlık misali, sesleniyorum ben de ona: “Sakin ol ey kalbim!”  Gözyaşı ve yaralı mazi de cevap veriyor: “Niye geldik? Hiç dönmeseydik keşke!  Niye döndük? Hani aşkı içimize gömüp, özlem ve acıyı geride bırakıp da;  Sess...

Olmayalı

Ne kadar oldu, olmayalı? *** Kişinin yaşamının anlamı, kırılgandır. *** Kişinin yaşamının anlamı, zayıftır, kırılgandır, dökülüp gitmeye hazırdır : kişi onu, sürekli beslemezse, korumazsa, bütünlüklü tutmazsa, kayıp gidiverir parmaklarının arasından. Sürekli —hep yeniden, en baştan başlayarak— kurulması gereken birşeydir kişinin yaşamının anlamı. Önceki kurulmuş biçimlerinin kişiye şimdi sağlayabileceği de, sağlam ve direngen yapılar değil; önceki kuruluşlarının, işte, nasıl zayıf, kırılgan olduklarının, nasıl dökülüp gittiklerinin, bilgisidir — 'yaşam deneyimi' denilen şey de bundan başka birşey değildir... Kişinin yaşamının anlamı, dökülür gider; ona, yalnızca, nasıl dökülüp gittiğinin bilgisini bırakarak — Kişinin yaşamının anlamı, kişiyi bırakarak, dökülüp gider — ona bilgisini bırakarak, dökülür, gider, anlamı, yaşamının, kişinin. *** Hep yorgunluk bekler yaşamının anlamını arayan kişiyi - gidip arayınca bitkinlik; durup bekleyince, bezginlik… —Ne de güzeldir ama, aramak —...

Güz İstasyonu

bir güz istasyonunda mantomun içine saklanarak kasımpatılara ve raylara düşen yağmur damlalarına bakıyorum bozkır biriktiriyor günlüklerim birazdan toynaklarından tozu tüylerinden teri silkeliyerek son kez düdük çalarak ve son kez çarkı çarka vurarak, soluk soluğa trenler dizginleri gerilmiş atlar gibi peronda duracaklar üşümek günündeyim meğer ben hep trenler çizmişim ömrüme ya da hiçbir istasyonda inmeyen yolcuymuşum şehirler geçmişim içinde insanı yok insan geçmişim şehrinden haberi yok boşuna ad koymuşum boşuna tarihmişim bozkır biriktiriyor günlüklerim bu ayrılığı kim taşıdı buraya kadar çok gitmişliğimden, az gelmişliğimden midir gülşen bağlar, yeşil bostan ummuştum daha raylar gözlerimi sürüklerken peşinden kim oturuyor bende, neyi beklemekteyim üşümek günündeyim adını başkasından öğrenen birisiyim sözümü hatırlasam, orası yurdum olacak bir aşkım vardı onu tende sattılar şahinler çoktan göçtü bağdatların yolundan bir tebessüm yolla onu örtüneceğim bozkır biriktiriyor günlüklerim...

ALBÜM

I bak; şu omza kurulan çiçek bozuğu benim  ince narin annemi ölümden döndürmüşler  pasa çalan makasla köpürmeyen sabundan  birkaç metre bez için kordon kesen ebeler beni açan ilk yaprak bir ölüm korkusudur  onla akran büyüdüm banyo edilmiş yüzü  çok istedim tedirgin bakan gözü saklamak  her resmin kıyısında eğik duran öksüzü II zaman kimin evi ki; ağaçların altında  sıra sıra durulur gözlerin içi güleç  gelinler köşe bucak biraz alım, hafif naz menekşeler sabırsız, adamlarsa üşengeç oysa herkes göçünün terkisinden inerek  ima eder hayatta tuttuğu çürük dalı  göğüs denen kilerin güze hiç belletmeden  sakladığı ne varsa alttan alta sarartı III nice ateş tutsan eğik kalıyor baston  sırtındaki kamburdan düşecek gibi günler  yumuşak bir toprakla bezlenen torunların yüzündeki kalayı körüklüyor gidenler varlık ki dairedir sonunda başa döner  kocayan çocuklaşır oyuncak olur ele  süt dişleri çıkıyor yüze varan ninenin...

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA İLK VE SON ŞİİRLERİ & ŞİİR ÜZERİNE KONUŞMALAR

1914 yılında doğan Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 1933 yılında  yayınlanan ilk şiiri: YAVAŞLAYAN ÖMÜR Hasretim içerimde bana bir kefen taşır, Sarar bir bahar gibi seni ipek kumaşlar. Benim adımlarıma topraklar yalçınlaşır; Erir bir mavilikte senin yolunda taşlar. Ne ruhun beni görür, ne sevgim döner geri, Beyaz gölgeler saklar gözlerimden her yeri. Diner akşam olunca günün bütün sesleri; Ve benim içerimde eski bir şarkı başlar. Fazıl Hüsnü Dağlarca  İstanbul Dergisi / 1933 94 yaşında vefat eden Dağlarca'nın18 Ağustos 2008 de İstanbul Acıbadem Hastanesi'nde yazdığı son şiiri: İKİNCİ ANNE Hepsi yalan Çocuk kendinin annesidir Su dersin su içer Şeker dersin şeker verir Elma dersin elma verir Kapı çalınıyor dersin baba gelir Kimse anlamaz senin büyüdüğünü Fazıl Hüsnü Dağlarca  Beyaz Dergisi / Şubat 2009 Küçükken annemin üstümü örtüp gittiği gecelerde sözcükler gelirdi bana. Önce ayaklarımı ısıtırlar, sonra ellerimi, beni öperlerdi. Ben de öperdim onları. Birdenbire aydınlanırd...