Ana içeriğe atla

Kayıtlar

fulya codal etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Avuntu

..sonra; dudakların ismimi fısıldadı içimde bir deniz havalandı gülüşün arsız, yüzün beyazdı ölüyordum, bakışını fark ettim seni olmayan bir şeye benzettim -ki düşünmek en zor halidir özlemin! ben kimseyi böyle hunharca sevmedim sen herkesi öyle güzel sevdin ki kimin sevgisi daha demokratik kimimizinki daha politik bilmiyorum herhangi biriyim, herhangi biri için ama herhangi biri olmadığın için herhangi biri olacağımı düşünmedim senin için başkaları olmadı herhangi biri olduğumdan başkalarının olmadığını düşündüm herhangi biri olmadığından sözlerin başkasına değdi, rüzgarında ben savruldum -galiba alternatif bir ağrı bulmalıyım kendime.. sesini tutsam kırlangıç sürüsü doluyor ciğerime ırmaktan geçen antiloplar besliyorum sevinçten bir belgeselde izlemiştim zor oluyor ayaklanan korkuları bastırmak seni görünce heyecanım timsahınkiyle eş şimdi aramızda olmayan bir aşk seç sen böyle kırmızıyken geçemiyorum yeşil yanarsa kalbin bana son dakika geç -ah yine...

Erken Rezervasyon

                               bilinmezliğiyle bildiğim bilinmeze… kadın ironiyi seviyor, adam incinmeyi her şeyi ucuza harcıyor kelebek ömürlü zaman adam kadının gülüşünü üflüyor mumdan kalbinin ateşine gamzesinin izi hala duruyor gözbebeklerinde simsiyah bir rüzgâr geçiyor içindeki boşluktan adam acı dumanı içine gömüyor çocuksu bir alınganlık okşuyor yanağını kirpiklerine misafir sitemkâr bir yağmur başlıyor belleğini saklamak istiyor kadın susuyor gözleri / sözleri düş’e koyuluyor fark etmiyor adamı fark etmeye bile çalışmıyor adamın ıslandığını adam çoğul halini yaşıyor yalnızlığın varlığı içinden payına düşen yokluğunu alıyor kadının dilinde viraneye dönmüş bir hikaye sayıklıyor düpedüz ahmaklık ve lüzumsuz üzüntülerle dolu damlalarla boyuyor umudu / bebeğini doyurur gibi dik bakışlarını öfkesinin üzerine deviriyor kadın mavi değil, gri değil, siyah değil sönmüş bir şehir gibi k...

Yalnızlığım Karanlığı İncitmesin

..kahır da yara’dır! kalp yarası.. Sevgili dostum Son günlerde tahminsiz gelişen tatsız şeyler oluyor. Bendeyse sürekli bir yakınma, devam eden bir isyan ve hiç bitmeyen gözyaşları var. Yeni yeni haykırışlar besteliyorum devrimime. Gücüm kesilince kalkıp yalnızım diyorum boyuna; sanki herkes kalabalıkmış gibi! Yağmurdan arta kalan küçük su birikintilerine düşmeden karşıya geçmeye çalışıyorum; sanki biri eteğimdeki çamuru görecekmiş gibi tedirginim. Bazen utanıyor, bazen gururlanıyorum. Birçok duygu geçisi arasında dönüp duruyorum yine. Geçen gün sesimi duydun; soğuktum, uzaktım ve eğer gerçekten kalbinle dinlediysen, seni çoktan unutmuş gibi yankılandığını da anlamış olman lazım. Benden çok şey gitti, alamadıklarım oldu, ayıklayamadıklarım, ayıltamadığım uykulu sahipliklerim... Elimden kayıp hayatın alacasına saçılanlarsa çoktan bütünleşmişti o renk karmaşasıyla. Önce kaktüsler kurudu, sonra balıklar öldü. İkimiz seninle eş zamanlı terk ettik varolan düzeni. Sen gidince ölürüm sanmıştı...

Yok

''yaşasaydın söyleyecektim sana, yaşamıyordun ki, başka bir şeydi senin yaptığın.'' ’Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden. Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum, Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum’ Ahmet Telli suya sabuna sapmadan hınzırca çekiyorum o ipi boğazımdan gerçek nedir diye sorgulamamalısın artık mütemadiyen yorgunum bu ağrı bindikçe böyle şakaklarıma gerdanımdan bir ölmek doğuyor takatim kesiliyor durmaksızın kanımı emen bir kurt taşıyorum içimde kalbimi kemiriyor kahrolası gelsen de artık aklımın kalbini toparlayamazsın öyle dağılmışım ki boşluğa bir şiir yetiyor soluğumu yutmaya kimsenin etlisinde sütlüsünde değilim o kadınının adı neydi unuttum neden değişir insanlar değişim çaresizliğin en beteridir ve en çirkin halidir yaşamanın bir yere geldim ki adım sanım yok benden başka beni duyan yok çık bu şehirden ve yürü sonsuzluğa öl n’olursun öl yaşamayı beceremedin bunca güzellik arasında yabancıydın, ulaşı...

Irmağa Dökülürken...

Irmağa Dökülürken... ... “Belki de asıl ustalık budur; her zaman acemi olmayı bilmek…” Turgut Uyar -iltihap heveslisi yaralarımı kanat içimden bir sen daha çıkart- I- hayli zaman geçti tenimden dirilmek için erken bir ölüm geçti üzerimden ne gelirse ondan deyip sus kaldım aklım oradaydı derine indikçe kaybettim sesimi iğne deliğinden sokuldum toprağa Baybars’ın tek gözüyle baktım dünyaya onlar uçan kuşların iç huzuruyla çıktılar kuytularından suskun günahlarını bavullarına kaldırdılar şapkalarının içlerinde kumral ağrıları vardı asmaya kıyamadılar hiçbir portmantoya sancılarını II- evvelce geldim aslında hep vardım çok gittim önceleri bu defa kalmak için bekledim bana masal okuma çocuk yaşımı çoktan geçtim sussam zayi olacak sözlerim konuşsam çok üzüleceksin ne yana döneceğinden habersiz savrulup duran bir uçurtma gibiyim III- kimse gidemiyor böyle kalmalara meyilliyken adımlar anladım ki hayat koca bir kova balık olduysam oltanın ne...

ben şimdi gelmiyorum ya

- su gibidir insan dediğin çatladığı yerden akmak için yol arar durur kendine yıkmak ister bendini ... kırgınım ve bunun ne anlama geldiğini henüz bende bilmiyorum.. İbrahim Tenekeci ... ben şimdi gelmiyorum ya zehir zemberek bir kızıllığa uyanıyor düşlerim içimi içimden soyup en olmadık zamanlarda akın ediyorum çığlıklanmış korkularıma şaşkınlıktan dilimi yuttuğumda mesela ben şimdi öylece duruyorum ya zevk ediyor büyücüler kahve diplerinde çok biçimsiz hınçlar büyüttüğünde yaşamak bilgelik gerektirir diyorlar oysa bilgeler de ölüyor sonunda şart mıydı kahraman olmak diyorum haritalarda kaybolurken masallarımız cennet hangi sevabıma daha yakın bilmiyorum ben şimdi susuyorum ya tinerci çocuklar karton döşeklerinde uyuyorken en dibinden karanlığın bir ağlamak geliyor ama ayaz batık gemilerinizin içinde çırpınan ruhlarınız hala kafa tutuyor sökülmüş geleceğinize bizim de karaya vuramayan med-cezirlerimiz g/örmeye çalışmadığınız heveslerimizden da...

Adresi Kayıp Üryan Bir Ağıt

ayrılık kekremsi bir tat bırakıyor damağımda ellerimde kanıyor kırmızı bir gelincik gecenin dördünde üryan bir sessizlik b o ğ u l u y o r u m sessizlik ki derdimden harap düşmüş,sefil sevdiğim kuşatılmış geceye kurtuluştur adın el değmemiş geleceğe fermandır varlığın hiç olmadığım kadar gerçeğim bugün,yalın /d i n l e a n l a t ı y o r u m/ -gözlerinsizgöremiyorsözlerinsizduyamıyorum- benim vatanım tüm şehirlere uzak ve her ülkeye yakındır dağları yüreğim yüreğine bu kadar yakınsa acın yüreğimin acısıdır artık bir kuş çırpınır ayazda,yitik kalbi ürkek bumerang oluverir sevdiğim kuşun kanadına takılır bir gece de iki umudu bitirir sığınmak isterim bir şeylere sığmak isterim bir kente sığ sular gibi bi çare s ı ğ m a z s ı n i ç i m e sığ(a)mam,sığın(a)mam kimselere ibadet gibi düşünürken vakit vakit seni o vakit,her vakit ve şimdi,düşünürüm aklıma bir tek gözlerin gelir bir gülüşe sığdırırsın ömrümü aklımı dudağının kıvrımında heba ederim ömrüm t...

Yoksa seni içimsıra çok mu hızlı yaşadım

Bu yazının bir adı, bir türü ve bir cinsiyeti henüz yok. Annem hep derdi ki; ’samimi olmak en doğrusu... İçten ol, dürüst ol. O zaman hayatın sana açamayacağı kapı yoktur.’ Aslında yalan söylüyorum. Annem öyle bir şey söylemedi. Belki de söylemiştir, hatırlamıyorum ama söylemediyse bile bu felsefeyi annemin düşünmüş olmasını dilerdim. Şimdi yine her zamanki şaşkınlığımla dürüst ve samimi olmayı deneyeceğim. Çünkü elimde daha iyi bir kozum yok ve daha şahane bir yanılgı edinemedim henüz. Yazmaya yazmaya delirdiğimi düşünebilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız. Bence yazmamak da, en az yazmak kadar delice bir şey. Bunu bire bir yaşadım desem yeridir. Ailesel olduğunu düşündüğüm dertlerim, baharatların olduğu rafta depresanlarım ve tezgahta dünden kalmış bulaşıklarım var. Tipik bir kadınım ben. Dağınık ve sıradanım. Kahveyi çaydan daha çok sevdiysem burada bir mantık hatası var haklısınız. İroni yapacak halde de değilim üstelik. Bir sigara daha yaktım şimdi. Şairin dediği gibi; ’yaşanmış...

anne beni merak et

anne beni merak et kaybolmam yakın yorulursam tut beni saçlarımın dalgalı geçmişinden ben sadece derdimi anlatmak istedim dinleyicilere aklını yitirimiş bir dünya uğruna öfke enkazı sözleriyle dehşet saçan nefrete bulaşan ve deliler mezarlığında kaybolan insanlar gördüm yalancı düşlere uyandığım sabahlar burnum kısalırken doğrularımla kendimi ihbar ettim sessizce ben de delirdim epey delirdim beter oldum biliyorsun serseri bir aklım var tutunduğum ardına saklandığım anılarım rehin durduk yere ara bu aralar beni şarkıların içine saklandı ruhum çoktandır bulamıyorum kendimi unuttuğum ritimde inceldiği yerden koptu yine dilim yüreğim sağır, gözlerim ağır bir çığlık atsam geçecek ama sesim ahlaz güncesi gibi kayıp her yolculuktan gitmeden dönüyorum kadınlığımdan başka sığınacak yerim yok buğulu camlardan süzülüyor umutlarım söyleyemediğim sözler için, için için idamlarda sallanıyor şah damarım isimsizdi tüm gülüşler ve her gözyaşı aksansız bir al...