Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Yaşın etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Öğretmene İlahiler

II. Yanıyor değdiğin her yer ve yüreğim donan ateş – yitirdim ölümlülerin her tepkisini ne gözyaşı, ne de bir söz… Dokunmayın bana teselliciler çünkü avunmak ihanettir! Dokunmayın, ölmedi O ölmek bitti Onun için. * (O kendi çiçeklerini diken ve çağırılmadan gelen ruh) Ebedenölmez çiçeği Geceleyin uyanan menekşe günebakanların Kıblesi dalına konmuş kuşların yükselttiği resim bir damlacık gülüşü güldamlası. (O günışığı kadar eskiyen ve her gün yeniden doğan ruh) Ölüm setini aşan akarsu yağlıboya tablosundaki dereler akar ya deniz yerine hep bana doğru içinde balı’cıklar yüzer solungaçları dereotu kokusu. (O ele geçmesin diye bin kılığa giren ve keşfedilmeyi bekleyen ruh) Kanaviçede koşan geyik yavrusu- nun su içişi ve temiz şeyler asılsın diye çamaşır ipine atılan düğüm, sonra güneş, serinlik ve sonsuz… Yapraklarımın arasından esiyor çöl rüzgârları alev alev çiçekleniyor kaktüsler ruh titriyor ve sarsılıyor ev: Ölmedi O ölmedi O ölmedi! Kışlan...

Yazılmamış Şeyler

Sandık ki, her şeyi kaldırabilir sözcükler. Söylene söylete tüketemeyiz aşkı da, şiiri de eviçimizde. bir koşu! Konuşa konuştura gitmek zorunda değiliz şu limandan. bir iş görüşmesine gelmiş gibi dünyaya ölesiye yaşamak zorunda... Birazcık keyf, biraz da hafiflik başarı, iş ve aşk zorunda değiliz. ne de boşluk. sandık ki, her şey söylenebilir ve hiçbir şey söylenmemiş gibi kalabilir aşk eski yerinde. (böyle olmuyor.) Yazılmamış bazı şeyler kalmalı sadece kendimizde. En sonunda bir şey olmak zorunda değiliz. ne de şairlik. Mehmet Yaşın

Ölünceye Kadar Senin

Söz mü? Ne sözü? Bir aşk anını sonuna kadar yaşayabilmek içindi fısıldanan her şey ve daha önce başkasına verilmiş bir sözü bozmaktı sevişirken sana verilen sözler. Gitme!.. İnan bana…Bu defa söz!.. (Sa.23.58,Jazz Club_İstanpolis, 31.03.93) Sen domuz ve rakılı Şavat-yemeğimsin benim. Havranın güvenlik-kapısında (tam kaybettim derken) yeniden ibraz etti’im kimlik, kayıt no.su,kippa ve sebepsiz yere tekrarlayıp durduğum bar-mitza.Senn ulusal parkta boğulduğum göl. Üstü açık şiir-kahramanım,kırmızı gül,o büğülü kuğu bir bayrak& Kitap kılığında - Sennn egemenlik bayramını kutlayan marşl. Yrb.org.sesi. Sadece senin devletine uyruk olmayı buyuruyorsun aşka. Abeni ihanetle suçladığın (hiç ama hiç iplemeden) çekip gitmek için yağmurluğ’nu giydiğin şu anda bile hayatıma sahiplik ediyorsun sennn aslında. Ölünceye kadar senin (vatan)haininim ne’d’olsa. Sağol, daha fazla içmeyim yoksa gene sarhoş olurum sana. Giderken kendi hesabını öde lütfen.       ...

Elektrik

Tam zamanında çalan telefon artık eskisi gibi devam edemezsin yarım kalan cümlene harfler, ses dalgaları, tinsel-çekim. Habersiz bir buluşma hazırlığıydı ömrümce Yazdığın her şey. Ben gördüğüm bir düşten kurtarıp dünyaya getirmişim birbirimizi bir kaderi büyütmüştüm her rastlantının büyüsünde. Kendi kendimizle sevişmekten bizi yorgun düşüren Yazı elektrik, hava kirliliği, sis ve İSKİ skandalı istesek de istemesek de. Elektrik, elektrik, elektrik. Korkarım bu şiir planladığın gibi bitmeyecek Memet. Korkarım kader diye bir şey var rastlantıyla Yazılan İstemesem de kader diye bir şey var ve elektrik. İklim gibi biri Moira nereye bağlanabilir ki bir oturma-izniyle ya da nereye ayrılır yıkılan Yerüşalim’den başka… Hem artık ben yıkılamıyorum bile, biliyormusun? Artık sormuyorum bak, ne demeye gelir Yazmak, ne demeye aşk düşkırıklığı, yalnızlıklar ya da intikam. Hep üç şey var-Birincisi: geleceği hatırlamak Öteki: tanımak ilk kez gördüğün birini. Derken: elektrik....

Üçüncü Kişi

i Ve sonra başka bir hayata başlar kimseye haber vermeden ruhlar. Gün gelir çıplaklığına döner insan, gövdesiyle bir olur kıraç yamacı güzelleştiren harup ağacının. Dalları arasından ışık ışık ışık açılır semalar. Tüm yolların kapanınca elinde yedi kandil ve yetmiş bin kanatla uçarcasına gelir, Yaradılış anındaki gibi ağzındaki misk kokusuyla Üçüncü Kişi sana nefes verir. Kimsenin göremediğini görür ve havlamaya başlar bir köpek. Burak'ın kalbindeki elması önce kuşlar görür, böcekler, otlar, doğanın parçası olarak kalabilmiş canlılar... Ve ruhlar samanyolunu duvak yaparak sevişmeye inerler suda. İklim nasıl değişirse kanyonların yırttığı kayalıklarda, nasıl birden defnegülleri yükselirse yeraltının sır loşluğundan, sen yukarıdan bakarken ufak tefek kırçiçeği sandığın çingene pembesi nasıl büyürse... Büyür ve su içer ruhun kökleri görünmez kaynaklardan. Gizlice içerler ama ve görünmezler insana. ii Aşısız dallarını salar bir aşı zeytin. Yaşamanın özü yüzey...

Yael'in Bakışları

Kelebek, ipeksi ses, sevgili... hep uçmak istediği ama kaç kapı açılmalı daha, kaç çeşit ağaç iç-bahçelere seherkuşu ve bakıştan bakışa konan aşk. Onun yüzünden bütün iklimler geçer aynı anda geçer eski bulut sinemasından yıldız yıldız ve hüzün ince alay, tutku, korkutan endişeler... Ki henüz farkında bakışlarından uçan kuşların henüz ona en çok nâr ağacı yakışır ya da mür alev kanatlarla gölgelenmiş gözler... derinden derin ateşle dağlanmış sessizlik, mühürlenmiş. Ve o en çok bir aşka yakışır ki henüz farkında ne kadar güzel bir kadın olduğunun. Ama hiçbir güzelliği olmazdı bakmasa öyle hiç hiçbir şey olmazdı bana... ne de göz-uçları hele alnındaki anlam, ışık ve çok gizli ve unutulmuş bir gülümseyişle divana uzanışı olmasa. Sebepsiz yere dolmasa gözleri birden bir şarkı çağırmasa ne kelebek, ne su... olmazdı olmasa hiçbir şey. Ki hâlâ şaşıyorum nereye dalıp gider bakışları her an... nasıl saplanabilir bana gittiği yerden. İstanbul, 1995 Mehmet Yaşın ...

Gün Doğarken

Işık daha loş düşüyor dağın şu yanına. Süzülüyor mor bulutlardan. Aşağıdaki taş ev doğduğum yer. Geniş kemerlerle birbirisine açılan iki iç oda... Zeytinlik, yanındakine dokunamasın diye uzakça dikilmiş ağaçlar, ne tuhaf yamaçta bitiveriyor birden. Büyüyen bir his var şu ıssızlıkta çocukluğumu hatırlatan bir koşma isteği... Uzun uzun duruyorum oysa, dağın loşluğunda koşuyormuş gibi kalbim. Galiba derim çocukluğumdur koşan. Beş hafta var geleli ilk konuşurum kendimi birisiyle. Sınırüstü bir köy. Harabeleri de asker bekler ve konuşmaz... Fotoğraflar çektiğimi görmesinler derim turist gibi doğduğum köyde ne tuhaf. Hiçbir şey yapmam burada. Günbatımı oldu mu tutuşur tarlalar ve söner kendiliğine. Ta ötede bir derecik yılan yılan kıvrılır sazlığa... Dağdan akan turuncu ışık-kuşlarına dönüşür günler öğle güneşi altında. Toprak beyaz ama, sağlam yani üzüm bağı için... Öğrendim burada horozlardan önce uyanmasını da. Bu akşam kal, fotoğraf-makinesiyle yürüyelim sabaha. ...

Küçük-Öpücük

Her şey şiir olmalı. Ölürsün! Aşk olmalı, oynamazsın yoksa. Ve ölüm kadar kuvvetli olmalı hayat. Tek bir şey sanki şiir ile aşk... Tekleşmelisin her şeyle. Varoluşun boşluğunda sallanır bir sarkaç, kâh dağın dorukları, kâh denizin dalgalarıyla çarpışarak. Soluğunu tutma gücün tükendikçe sudan çıkmalısın oysa bir nefes alıp yeniden dalmak için aynı oyuna. İyi de hayat-öpücüğünü sana vermek zorunda değil kimse. Ateş ile su arasında yaşayabilen rüzgâr kanatlı garip bir oyuncu olmak sadece senin meselen. Böyle diyorsun ya kendini okuttuğun görebilsin istiyorsun yarılan nârlarla ayağına serdiğin şiiri... Okuyucular oyalanır oysa şiir sanatının şu'su, bu'suyla ve o ayrıntılar aşkına bir de öpücük kondururlar sana, arada. Küçük-öpücükleri biriktiriyorsun büyük bir öpüşmeye dönüşeceğ’ni umarak. [Ama bir şey çıkmaz öpüşmekten.] Mehmet Yaşın

Kırlangıç

Kimi zaman ağladığ'mı hissediyorum uykumda nedenini bilmiyorum ya da uyanıncaya kadar unutuyorum. Gözlerimi ne zaman açmaya kalksam, patlıyor gazete-flaşları. Artık su şiirden uyansam ama çakıldığım yerde bir dilsiz gibi bağırarak şiir çağırıyor ş i i r ç a ğ ı r ı y o r u m . . . Bazense sevişiyorum yüzsüz birisiyle belki de aklımda kalmıyor seviştiğim her kimse. Çocukluğ'ma dönüyor bazı düşler savaş çıkmamış oluyor, annemler ölmemiş ne de bütün bildiklerim göçmüş... Oysa öyle uzak ki bunlar istesem hatırlayamam derken bir yerlere doğru uçuyorum uykuda u ç u y o r u ç u y o r uçuyorum. Ama kestiremiyorum nerede olduğumu hangi şehir, hangi oda, hangi yatak yüzümü ne yana dönmeliyim ve kimin dilinde yanıt vermeliyim sorulara düşümde. Uçan kuşları karıştırıyorum bir de : Kumru muydu, yo' tarlakuşu, kırlangıç mı yoksa evet, sanırım bir kırlangıç hani Lefke'de evimizin verandasında...      [ e v i m i z mi dedim?] Kimi zaman ağladığ'mı h...

İpek

Sevgili, bir yabancı sevişmeler... ateş-kes. Kim antlaşma yapabilmiş ki aşkla ipek ipliğe bağlı ilişkiler gel-git gel-git gel- Unufak edebilir her şeyi ufacık özensiz bir söz. O eski serinlik esmez olur birden, biterken yaz... -git gel-git Kendini bırakma sakın bırakma kendini sakın bırakma kimseciklere. Bir tutan bulunmaz ip koparken ipek ağırlığından ve düşerken boşluğa beyaz... İstanbul, 1995 Mehmet Yaşın

Geri Vites

Susturuyor ileri geri konuşmalar. Sözcüklerden korkar oldun...Azcık bir cesaret için onu geri aramadan bir dostu arıyorsun ona telefon edince başka dostunu. Buluşmaya giderken geri vites sürüyorsun arabayı ve çöp varillerine çarpıyorsun... Geriye getiremiyor hiçbir şey kaybettiğin duyguyu. Vaz da geçmiyorsun çaba harcamaktan, o duyguyu hissetmiştin ya bir kez. Mehmet Yaşın