her kentin bir delisi var her aşkın bir soytarısı sarhoş günaydınlar yol alıyor sabaha içerden yeni çıkmış bir hüzün bilmiyor nasıl yer bulacağını arta kalan kırıntıları topluyor güvercinler bu şehrin güvercinlerini acı kırıntıları doyuruyor kurtuluş sokaklarında rüzgâra karşı çıkan saçlarım dolapdere’ye düşen bir yalnızlığa dönüşüyor çıplak mankenler karşılıyor beni sabahları ve işçilerin mazot karası elleri ceplerinde şeker olmayan tulumları onların bakkalın karısı kaşarlı tost kokuyor iki paket sigara, bir küçük şişe su bir de sokak pohaçası her kentin bir köprüsü var her aşkın bir merdiveni annesiz çocukların mayısa isyanı bu kanatlanmış kelebek görmediğim gelincik sahi o zehir zakkum bir gün odayı ele geçirecek açık camlardan içeri girecek hayat kendimi taşıyorum bir hüzünden bir hüzne inanmak ne zaman lükse dönüştü neden taksim’de sıkışıp kaldı bakışlarım oysa galatasaray’dan sonra genişliyor herşey yolun sonu tünel ordan galata, köy karası sonra...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"