Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Murat KAPKINER etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

geç buldum çabuk kaybettim

şiir iyi acı ve üzerime göreydi ben hep göz ucuyla bakıyor ve hep sıyırtma geçiyordum bu arada ekranda birileri birdenbire yaşlanıyordu çevrecileri astılar hükümet meydanında sonrası çatışma bana göreydi şiir iyi ve acı tapınaklarla müminlerin ne etsem ayırdına varamıyordum hiç dinleyemedim yer yer kulağıma çalınan sesler oldu derken antonyo çıkageldi eğer ihanet etmezse ihanet etmiş oluyor hiç yanlış yapmıyor çirkin ama hep doüru davranizordu dürüst adamlar şu bizim güneylileri diyorum sadıktılar ama doğru olan hiçbir şey yapmadıla: doğruluk hazindi yalnız beni aldatır taze hüzün diye dehşet satarlardı şiire göreydim iyi ve acı /kim ne derse desin ruhumdu bu karanlıkta hançerlediğim/ herkes gittiği halde hiçbir şey bitmedi /işi sululuğa dökebilir bir başka yanından tutabilir miyiz/ yine de iyi olan bir yeni şey var artık radyolarda parazit yok "geç buldum çabuk kaybettim" Murat Kapkıner

eylül giyinmiş güz kızları

ya durursa bir gün bu kasırga şafak sökerse kar kalkarsa ülkemden gün herkesin bildiği yerden doğarsa yarasalarım kaçışır mağaramdan çıkmaya zorlanırsam çay sigarayla çalışmışsa makinam leş yemişsem bir ömür taze et koyarlarsa ağzıma bir gün âyet hadislerle konuşmaya konferanslar vermeye başlarsam yahudi hristiyan yahut müslümancılık yaparsam ölmeden önce senden başka ya herhangi bir şey girerse hayatıma sana şiirden sana inanmaktan başka eylül giyinmiş güz kızları gibi sen pınardın Gürün'de karpuz çatlatan girecektim içine anadan üryan kuzey rüzgârıydın oldum bittim bağrıma esecektin buz torbası /alnıma koyacaklardı kar fırtınasıydın üzerimi örtecek Sibirya'm buz çadırım barınağım çölümden alacaktın soğuyacaktım tavında akkor demirdim su verecektin/ eylül giyinmiş kızlar pınarlar kar eriyen buzlar açılan patikalar keçiler ılıyan göllerim kediler sönen ateşlerim soğuyan bir yerlerim olsun istiyorlar onlara bir güneş çiz...

Bileklerimde Şiir

uzak soylu yağmur yüzlü derviş'tim 'bakılmaya doyulmayan gözlerim' vardı parmaklarım piyano rivayet mütevatir yine de aynalardan korkuyorum bilirdim kalmayacaktı yüzümde yer yer beliren arı duru ak nur sevda nöbetlerimden geriye kalbimdeki burgaç kitabesi bileklerimdeki şiiri yine ben yalnız ben sökebilirim Murat Kapkıner

İntiharım Tartışılırken Hariçten Okuduğum Savunmamdır

'Hiçkimse bana göre yaşamadı benim için sebeb-i intiharım budur" diye yazmıştım bıraktığım pusulaya ins ü cin bencil olduğuma yordu zalımına bencil hiçkimse ama hiçkimse doğru dürüst okuyamadı /gerçi evet birinc, sınıfa gitmiyor 'ben daha yeni geliyor'dum 'buraya' imlam biraz bozuktu/ intiharımın şey-i vahid sebebini ''biri için yaşamalıydım'' şeklinde yazsaydım bunu hiç sökemecekler ya adem tabletleridir okunamazlar ya köle diyeceklerdi bu kez zalımına köle Murat Kapkıner

İkinci Cemre

gün batar kuşlar dönerdi seherler adama namaz kıldıran ihtişamını yitirdi artık ne gün batıyor ne kuşlar dönüyor akşam ile yatsı arası eğer erirse kar ilkin damlarda erirdi sahurlar olurdu iftarlar eskiden orucu inanmayana tutturan inanmasa da insan bu iftar bu sahur inanılası bir şeydi cemreler düşerdi eskiden bir yâsin bir cemre bir cemre bir çocuk düşerdi zemheri vardı kırk gün mart dokuzu kocakarı fırtınası cemreler düşerdi eskiden, bir yâsin bir cemre bir cemre bir çocuk düşerdi 'zahmeti' derdi anam kırk gün de bu cem'an gül açardı ardından üçbin yılın cemresi düştü teki benim olmayan bir daha düşerse /çocukken inandığım gibi/ gökten bağrıma bir kor düşse düşse düşecek /Bütün cemreler düştü mü çocuklar/ Murat Kapkıner

Anne Ben Artık İyiyim

anne ban artık iyiyim perhizim kaldırıldı yüzlerim artık yamulmuyor yüzümde bir şiirin tebessümü yüzlerim düzgün artık kabus görmüyorum takıldığım ufkuna sürekli bayram hilalleri göndermiyorum yorgun gözlerim mektuplar göndermiyorum senden bana hergün bütün telefonlarda sesin yok artık bütün plakalarda adın adresin keskin bir tek fırça kalmadı tek renk kullanıyorlar tablolarında bütün çizgilerim ufki şiirim artık uzak doğu tek hece giden yedi sesin yerinden gerçi münker ama bir tek ses verdiler sayhaten ve ahide bütün seslerim sur karlı dağlarda kaldı kurt anne ben artık iyiyim hem kendime iyi bakıyorum Murat Kapkıner

İnsaf Kelimeleri

yedi kat arzımdasın bir barak havasıyla yanık annelerden yansıyan gök taşını hangi hışım saplarsa toprağa yahut mavzer kurşununu ete öyle düştü yedi kat göğünden yüzün yedi kat arzımdasın dilim lal kısıldı sesim tükendi dad kelimeleri feryadımdan içimde bir iltihab son kanserim miydin geliştin gene mi yanlış adrese geldim yoksa yanık bir anneden yansıyan bir barak havası mı bu işittiğim bazan uzaktan karlı dağlar ardından yok mu asırlardır aradığın yüreğim benim gibi benimki gibi bir yüreğin yoksa gene mi yanlış adrese geldim tükendi inan tükendi kalmadı başka yanacak yerim öldür beni ya sesin gelsin bir esinti bir rıza işaretin ister Ay'dan ister yıldızlarından gelsin inan bittim tükendi dad kelimelerim artık dokunmasalar da ağlıyorum Murat Kapkıner

Taşlanmaksızın Ayrılmak

Bağışlayın Alışmamışım Taşlanmadan ayrılmaya Bir ilk tuhaflığın sarhoşuyum Kovulmadan gidiyorum ilk kez Gidiyor ve şaşırıyorum Sırtımda utançlarım aşklarım belalarım Geçti gümrükten Oysa ben Tam da hazırlamıştım kendimi Altmışbir yılın utancını kaçak sokmaya içeri gidiyor ve hüzünleniyordum utancım aşklarım belalarım benden geriye kalacak diye gidiyorum ne eksik ne fazla hiç anımsamadığım kahramanlıklarım da varmış oysa böyle geçmişim gümrükten meğer yazan yazıyormuş sağımda solumda Murat Kapkıner

Dilenci

''Ölüm, mahşer günü bir siyah koç suretinde getirilip boğazlanır'' bir siyah koç gibi öldürüldü ölümüm kızıl çığlıklara döndü izdüşümüm ölüm ölüm alacak elinizden 'ıyşınız aşığınız diye delik delik kaçtığınız ölümlerinizden bir yudum ölüm bir yudum ölüm veriniz nerde yok mu ölümleriniz dininiz mezhebiniz aşkına ölememekten döndüm şaşkına rabbiniz taptığınız aşkına bir yudum ölüm bir yudum ölüm veriniz ölüm dileniyorum maruf ölümler sizler asilsiniz şovalyesiniz merhamet ediniz merhamet ediniz bir yudum ölüm bir yudum ölüm veriniz gördüm mahşerin siyah koçu gibi öldürüldü ölümüm bir kızıl çığlık şimdi izdüşümüm Murat Kapkıner

Elifbamdan Arta Kalan

az sonra beni çağırırlar buralı değilim yanımda memleketimi bildirir bir belge getiremedim üzgünüm hiç kimse fotoğrafımı çekmedi izin vermediğim uygun durmadığım söyleniyor /-aksine efendim benim annem belirlenemedi/ birazdan beni çağıracaklarını umuyorum sigaramda yol görünüyor burdan da dengimi tutuyorum bol miktarda Eylül biriktirmiştim /aslında kasım demek istiyorum/ ker*** duvfar diplerinden topladım koynumda bütün ceplerimde Akdeniz kıyısından devşirdiğim renkli çakıllar kaydırak taşları midye kabuğu ve ince kumun içindeler sigaramda yol görünüyor yakında beni çağırabilirler Anne'm en gizli sırrını sonuçta 'Ay'a dokunmak istediğini' nihayet bana açtı O'nun gibi muhteşem iradelerin sahibi olamam soylu değilim gökyüzüyle tanışmak Güneş'i görmek bana yetecek nasıl olsa bir gün beni çağıracaklardır /ben hep atomla galaksiler (yani gergefle kirpiklerin) bulutla okyanus çukurları (yani kaş ile göz) arasını doldurdum/ şef...

Gün Batar Kuşlar Döner

söylemedi deme gidiyorum geldiğim yere arkama çalı toynaklarıma telis bağladım iz bırakmadan en sessiz gidiyorum cari sadakam nakibim /yeryüzünde bid'atım/ menend ü rakibim terekem yok sıfıra çarpıldı hikmet-i vücudum alacağım kimseye borcum yok varis bırakmadan gidiyorum kimse bilmeyecek var olmuşum olmamışını gidiyorum kefensiz sedasız nam u şöhretsiz gece nevbetinde aydım şekibindim /olmayacak yoruldum/ gelmeyeceksin sabahı beklemeden gidiyorum geceleyin ayazda sabaha çeyrek kala dönecek oldun muydu bir adım yetiyor geldiğin sonsuz mesafe için gözümü güze açmıştım baharı beklemeden kışın tam sonunda gidiyorum kar altında bahara bir adım kala işin orucun bitimine ramak var eli kulağında müezzinin kan-ter içindeyim kazma küreği fırlattım ezanı beklemeden yevmiyemi almadan gidiyorum söylemedi deme gidiyorum geldiğim yere 'zemheriden ötesi var' kimseden ayrılmış kimseye kavuşmuş kimseye dönmüş olmayacağım söylemedi deme...

Ağlamak bir şey değil

Eylül gölgesi düşmüş güneşe Ağlamak bir şey değil Hançer sokuyorlar adamın sırtına Murat Kapkıner

Hiç Kimse Beni Beklemiyor

beni gören alelacele dolaşan ayaklarımla sokaklarda bir yerlerde birileri bekliyor bir yerlere gidiyorum sanır halbuki hiçbir yerde hiç kimse beni beklemiyor 'artık bu solan bahçede' ne gül kaldı nede gülistan aşk yalnız bende sadık yalnız ben kaderle yaşamışım benim dışımda aşk mutlak yalan rüzğar bende nasılda gerçek fırtına bora yüzüm bu aleme ait degil sesimin büyüsü ahretten hem sığmıyorum hem dünya tutması var imansa işte müminim çile ise işte eyyub dayanmaksa dayanamıyorum işte dayanamayarak /aklımı alan neden almadı canımı/ şeytan haleye boğar gerçegi degiştiremezsin geriye kalan beklemek halbuki hiç bir yerde hiç kimse beni beklemiyor bilmek istiyorum kimin için ölemiyorum Murat Kapkıner

Kundak

davacı değilim savcıyı geri gönderin geri durun şöyle alışmadığımız şeyler bunlar ne ilk öldürülüşüm bu ne ilk yıkılışı evimin cesetleri yan yana koyun büyüğümü küçüğümün yanına ayrılmasınlar /her dönemeçte bir eşkıyaya kendim veriyorum gömleğimi gönül rızasıyla/ sizin gurbetinizde ilk vuruluşum bu sanırım bundan telaşlandınız ne var bunda bir Robinson öldürülüyor şunun şurasında yahut Tarzan yani bir çocuk /kabahat kendisinindi tam kırk kez öldürüldüğü halde büyümedi/ savcıyı geri gönderin davam yok fazla malum olduğu için ebediyen meçhul kalacaktır bu cinayetin faili Murat Kapkıner

Yarın Seni Benden Soracaklar

ı. bütün yaralılar haklıdır her saralı sadık bu bölüm saralılara değil saraya ayrılmıştır sara yeminlidir yaşı binlerce seneden haber verir bu süreçte sürekli tren kaçırmış ona sorarsanız hiç fırsat kaçırmamıştır bütün vapurları otobüsleri bütün kızları bir terkiye aklını bir bohçaya sarıp kaçırmış leylayı kaçırmamıştır yeminlidir herkesinki gibi onun da putu helvadandır fakat o acıkınca /sadıktır/ kafayı yemiş putumu yememiştir leylaya göre dabbe odur ona sorarsanız leyla mesih leyla söz dağıtır leyla gönül dağıtır evler dağıtır 'kervan kırar' ordu bozar sara toplar leyla ravi sara rivayetin kendisi leyla dağıttığını bilir o bilmez kendini devşirdiğini hikâyet odur ki leylayı o gün kaçırsaydı bugün yaylı tanbur çalınmayacak istanbul'un iki yakası olmayacak gökle yer birbirinden ayrılmayacak elbet göklerden yere haberler gelmeyecek mektup ve mürekkep icad edilmeyecek 'bir beyaz mendil' sallanmayacak barak havası nedir To...