Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ezra pound etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Irmak-Boyu Tacirinin Karısı: Bir Mektup

Saçlarım daha alnımın üstünde dümdüz kesiliyken Ön kapının orda oynardım, çiçek koparırdım. Sen atçılık oynayarak bambu değneklerinde gelirdin, Çevremde gezinirdin, mavi eriklerle oynayarak. Böylece yaşar giderdik Chokan köyünde: İki küçük insan, tasasız, kuşkusuz. On dördümde, Efendim, evlendim seninle. Hiç gülmedim, utangaçtım çünkü. Başımı öne eğip duvara baktım. Bin kere çağırıldım da hiç ardıma bakmadım. On beşimde, somurtmayı bıraktım artık, Toprağım seninkiyle karışsın istedim Her zaman seninkiyle, her zaman. Durmadan üzülecek ne vardı? On altımda, benden ayrıldın. Uzak Ku-to-yen’e, ırmağın oralara gittin, Beş aydır uzaktasın. Maymunlar üzgün sesler çıkarıyorlar yukarda. Ayaklarını sürüdün giderken. Kapının yanını şimdi yosun bürüdü, çeşit çeşit yosun Öyle kök salmışlar ki temizlenmiyorlar! Yapraklar, yel esince erken düşüyor bu güz, Çifte kelebekler Ağustosla şimdiden sarardı. Batı bahçesinin çimenleri üstünde; İncitiyorlar beni. Yaşlanıyorum. Kian...

Bahçe

Duvara savrulmuş bir ipek çilesi gibi boşalmışçasına Tahta bir çit boyunca yürüyor bir patikasında Kensington bahçelerinin, Dokunsalar dağılıverecek sanki öylesine kurumuş ki içi. Aksi gibi nereye çevirse başını O mundar, o yedi canlı, topuz gibi çocukları ayaktakımının, düşün, bu piçlere kalacak yarın dünya! Geçmiş ondan üremek de, üretmek de. Güzel ama, ağır bir kokuya benziyor can sıkıntısı. Biri gelsin yanına konuşsun istiyor han'fendi. Hani korkmuyor da değil, belli, ben işleyeceğim diye bu densizliği... Ezra Pound

Çayhane

Çayhanedeki kız Eskisi gibi güzel değil. Ağustos yıpratmış onu. Merdivenlerden öyle ürkek çıkmıyor artık; Evet, o da orta yaşa gelecek, Ve bizlere serpiştirdiği gençlik ışığı Çöreklerimizi getirirken Artık serpilmeyecek. O da orta yaşa gelecek. Ezra Pound

Tavan Arası

Gel, bizden iyi olanlara acıyalım. Gel, dostum, hatırlayalım: Zenginlerin uşakları var, dostları yok; Bizim dostlarımız var, uşaklarımız yok. Gel, evlilere, bekârlara acıyalım. Küçük ayaklarla girer şafak, Yaldızlı bir Povlova gibi Ben tutkunun yanındayım. Yaşamada daha iyisi yok Bu duru serinlik saatinden, Beraber uyanmanın saatinden. Ezra Pound Çeviri: Ülkü Tamer

Alba

Vadideki zambağın solgun ve ıslak yaprakları kadar soğuk Yanıma uzandı, şafakta Ezra Pound

Gözler

Efendimiz dinlen artık, yorgunuz yorgun, Duyalım biraz da rüzgarın parmaklarını Üstümüzü örten şu durgun Şu kurşun gibi ağır kapaklarda. Dinlen artık kardeş, gün ağarıyor bak dışarıda! Soldukça soluyor sarı ışık Eridikçe eriyor mum. Salıver bizi, dışarda en tatlı renkler, Yosun yeşili, çiçek renkleri, Ağacın altı serinlik. Salıver bizi, tükeniriz yoksa Akıp duran tekdüzeliğinde Kara kuru baskıların Ak kağıt üzerinde. Salıver bizi, biri var ki Bir gülüşünün verdiğini vermez sana Yıllanmış bilgisi tüm okuduklarının Ona bakalım ona. Ezra Pound Çeviri: Bülent Ecevit

Bir Mektup

Alnımın üzerinde saçım dümdüz kesilirdi daha; Oynardım sokak kapısının önünde, çiçek derlerdim. Bambu sırıklarına binmiş gelirdin, atlılar gibi, Dört dönerdim yörende, mürdüm erikleriyle oynardın. Chokan köyünde yaşayıp gidiyorduk işte: İki küçük çocuktuk, sevgiden gayrisini bilmeyen. Ondördümde vardım sana, efendim benim. Gülemezdim karşında, sıkılgandım çünkü. Başımı eğer, duvara çevirirdim yüzümü. Kırk kere de çağırsan, gözüm yerden kalkmazdı. Onbeşimde yüzümü çatmadım artık Ayağının bastığı toprak olayım istedim, Dünyalar durdukça durdukları yerde... Daha yukarılarda mı olacaktı gözüm? Onaltıma bastım sen gittin. Anafor kaynattığı sulardan, Ku-to-yen'e Beş ay oldu ayrılalı Dallarda maymunlar üzünç içinde. Ayağını sürüyordun gittiğinde. Kapının önü yosun şimdi, bir sürü yosunlar var, Yolunmayacak kadar kökleri derinlerde. Yapraklar erkenden dökülüyor bu güz estikçe rüzgar Çiftleşen kelebekler Ağustos'ta sarardı daha. Batı bahçesindeki otların üzerind...

bir kız

ağaç geldi girdi ellerime, özü yükseldi kollarıma doğru, büyüdü ağaç göğsümde - aşağı doğru kollar gibi büyüyor dallar benden dışarı ağaçsın sen, yosunsun sen, sen üzerinden rüzgârın geçtiği menekşelersin. sen - ne de büyük - bir çocuksun, ama bu dünya için çılgınlık bütün bunlar.. ezra pound

Aşka Övgü

Öpünce tatlı salıncağında yüreğini öyle mutluydum ki; Sonsuz bir hazzın ve saadetin yatağında Seninle aynı yastığın sonsuz sadakatinde Bedenlerimiz aynı, aynı yatağın çıplaklığında Kaç kelime konuşulur bilmem, mumlar yanarken Ama bir boğuşmadır başlar ışıklar kararınca Şimdi üzerime geliyor çıplak göğüsleriyle, Bir yanda sereserpe geceliği; Uyuyan gözkapaklarıma dayıyor dudaklarını, Aralık ağzından duyuyorum “uykucu” dediğini, Ne kadar kucaklaştık, ne kadar değişti kollarımız. Kim bilir kaç defa birleşti dudaklarımız. - Ya işte böyle bu hikaye, başlayıp biten Kaderlerimiz birleşirken, bir yanda aşkla dolduruyorduk Gözlerimizi Özlenen bir gece geliyordu üstümüze Ve ışıklar diyorduk bir daha dönmesin Tanrılar zincire vursunlar ikimizi Ki gün ışığı artık çözemesin. Şaşarım aşkın çılgınlığını zamana bağlayanlara Yağız atlar sürüp gidecek güneş, toprak buğday arpadan, Sular yürüyecek çeşmelere Balıklar kuru derelerde yüzecek Yüceliği bilininceye değin aşkın. V...