Eski İstanbul’da mimarînin saltanatına rekabet eden başka güzellik varsa, o da ağaçlardı. Fakat buna rekabet denebilir mi? Doğrusu istenirse, ağaç, mimarîmizin ve bütün hayatımızın en lutufkâr yardımcısıdır. Beyaz mermerle, yontulmuş taşla uyuştuğu kadar, harap çatı ile, süsleri bakımsızlıktan kaybolmuş, yalağı kırılmış çeşme ile de uyuşmasını bilir. O güneşin adına söylenmiş bir kasideye benzer. İstanbul’a gelen seyyahların hepsi ağaçlarımızın güzelliğinden bahseder. Lamartine’in Theophile Gautier’nin İstanbul’u, Lady Craven’in İstanbulları ağaçla, yeşillikle doludur. Şark’ta Seyahat”i okurken insana çok defa Lamartine’in bir bahçeden bahsettiği duygusu gelir. Eski gravürlerde, estamplarda görüldüğü gibi bazen bütün bir mahalle tek bir ağacı açmak, yahut bir korunun yeşili arasında kırmızı çatının hendesî şeklin farkını koymak için yapılmış zannını verirdi. Büyük mimarlarımız ise, daima eserlerinin yanı başında birkaç çınar veya serviyi eksik etmezlerdi; gür yaprağın tezadı onların e...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"