Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Meral Okay etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir şey oldu bu memlekete. Kimse kimseyi sevmez oldu

Meral için... Yazmam böyle şeyleri. Özel meseleler bunlar. Ama sanırım bu kez kayda geçmeli. Niye? Anlatacağım. Sabah sekizdi galiba, belki daha erken. Uyuyorum. Telefon çalıyor, telefonda bir kadın hüngür hüngür ağlıyor: "Yazını okuyorum şimdi onun mezarı başında. Bugün Yaman'ın ölüm yıldönümü." Susuyorum. Ağlarken şaşkınlığıma gülüyor: "Meral Okay ben." Yıl 2002'ydi. Irak'a savaş açacaklardı, Meclis'te harıl harıl fezleke çalışması. Mehmet Ali Alabora ile birlikte Savaş Karşıtları sözcüsü yaptılar ikimizi. Kafası kesik tavuk gibi koşturuyoruz, bir Ege Üniversitesi'ndeyiz, bir ODTÜ'de, hatta bir gece Ankara'da Roman mahallerinde davulcu zurnacı örgütlemekte. Geceleri sokaklarda binlerce insan beraber zıpladığımızı hatırlıyorum şimdi: "Öldürmiycez ölmiycez! Kimsenin askeri olmıycaz!" Arjantin'den dönmüşüm. Kafam bir gönül meselesine bozuk, fena bozuk. O sebeple zaar, Arjantin eylemleri ile Irak işgali arasında, o hengamede ...

Meral Okay'ın Şarkıları Kalbimizde Kaldı

Bazen bir sözden yola çıktı, bazen bir hikayeden. Ama asıl kaybettiği erkeğe özlemle yazdı bütün o sözleri... Geçen hafta vefat eden Meral Okay, Masum Değiliz, Adı Bende Saklı gibi şarkılar dinlendikçe hatırlanacak. " Bu yaz güneş biraz daha eksik, el ele verin azaldık ..." diye başlıyordu, Sezen Aksu'nun çok yakın dostu Yaman Okay için yazdığı şarkı. 'Adamların adamı' Yaman Okay'ın gidişinin arkasından yazılmış bu şarkı, şimdi onun 19 yıl önce arkasında bıraktığı hayat arkadaşı, aşkı Meral Okay için çalıyor. Gidişiyle ilgili "Vefat etti," ya da "Bir süredir savaştığı hastalığına yenik düştü," tarzı cümleler kurmak, onun varlığına da yokluğuna da yakışmıyor. Gittiği gün evinin önüne konmuş bir çift ayakkabasının fotoğrafı anlatıyor sanki her şeyi... Söyleyecek daha çok sözü olsa da; canlandırdığı karakterler, yazdığı hikayeler, şarkılar hepimize bir ömür yetecek şüphesiz. Ve Meral Okay yazdığı şarkılarla, hayatın öbür kıyısından elimizi t...

Hayat hafif ve kısa bir şeydir

Hayatımıza önce İkinci Bahar’ın Kasap Nebahat’i; Yeditepe İstanbul’un Havva Ana’sı olarak girdi. Arkasından senaryosunu yazdığı; yayınlandığı dönemde reytingleri alt üst eden ve bir Kapadokya efsanesi yaratan Asmalı Konak ile... sonrasında Bir Bulut Olsam ve Mardin Günleri... ve nihayet Muhteşem Yüzyıl... Elbette sadece bu kadar değil, reklamcılıktan yayıncılığa, söz yazarlığından senaristliğe, yapımcılıktan, oyunculuğa... Elini attığı her işten yüzünün akıyla çıktı. Şöyle bizim de mahallemizde bir Kasap Melahat’imiz olsa sırtımız yere gelmezdi, satırı tezgâha sapladığı anda kendimizi hiç de yalnız hissetmezdik, diye düşündürdü bana hep. Kırk bir yaşında kanserden kaybetiiği eşi Yaman Okay için “En zoru bir ölüye aşık kalmak...” demişti bir keresinde. Yaman’ı ile hiç bir zaman sahip olamadıkları çocuklarına Asmalı Konak ile ‘Hayat’ verdi. Hepimize ‘hayat dolu’ gelirdi ama hayatı ömrümüzü doldurmaya yetmedi. Yaşarken onun çok yakınında; hastalandığında başucunda; gittikten sonr...

Tutkulu Kadın Meral Okay

Çoğumuz “Kasap Melahat” olarak tanıdık onu… Hatta Kasap Melahat’in isminin Meral Okay olduğunu sonradan öğrendik dersek abartmış sayılmayız bile. Tanıdıkça ikisini de çok sevdik. O hem senarist, hem yazar, hem oyuncu, hem yayıncı… Ama beni en çok etkileyen yanı tutkusu… Yaşamındaki her şeye tutkuyla sarılan bir kadın Meral Okay. Tutkuyla okuyan, tutkuyla müzik dinleyen, tutkuyla çalışan ve tutkuyla seven bir kadın… Yaman Okay’la yaşadığı aşk da öyle, tutkulu… Biz de o tutkuyla başladık konuşmaya… Biz Yaman’la önce arkadaştık. AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) döneminden tanışıyorduk. Ama o zaman onun da hayatında başka insanlar vardı herhalde benim de… Bambaşka yolculuklarımız vardı. O İstanbul’a, sinema sektörüne Yeşilçam’a geldi, sonra Genco’yla (Genco Erkal) Dostlar Tiyatro’sunda çalışmaya başladı. Ben İstanbul’a ondan iki- üç yıl sonra geldim. Geldiğimde de doğal olarak Ankara tanışıklığımdan dolayı “aa geldin mi, ne yapıyorsun, ne ediyorsun, ev buldun mu?” diye karşıladı beni. Yani...

Aşk Bazen de Bir Kıyamama Hâlidir

- Biz, başımıza aşkın taşının düştüğünü bir mevsim geçtikten sonra fark ettik… Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman’ın eşyaları var… Küçük küçük poşetlerle sızmıştı… Aşk bir sızma halidir. - Bizim Yaman’la tarihe kayıt olarak düşeceğim hiçbir kavgamız olmadı… O, kalbini insanlara açarken de, onlara güvenirken de çok hızlıydı ve kırılması da doğal olarak aynı hızla olabiliyordu. Aktörlerin kalbi camdandır… - Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ‘biz’ olabilme halidir… İnsan egosu denetlenmesi en güç olan şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz… - Ee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik… döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi… aşk bazen de bir kıyamama hâlidir… - Böyle, bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır ti...

En zoru, bir ölüye aşık kalmak.

Eksiklik Değil Göçük Peki bütün bu gürültü patırtı içinde özlediğiniz ve eksikliğini duyduğunuz bir şey... Var mı? - Olmaz mı? ‘‘Bugün kendimi iyi hissediyorum, şahane bir şey yaşadım!’’ ya da ‘‘Kafam karışık, canım da sıkkın!’’ diyebileceğim nefes yok hayatımda... Bazen bir filme gidersin ya, paylaşmak istersin ya da yolda bir şey gözüne çarpar, o anı daha da abartarak seni çok iyi tanıyan, bir zamanlar senin ‘‘müşterin’’ olmuş birine anlatmak istersin. İnsanların ‘‘sadık müşterileri’’ vardır ya evde, herkes vazgeçse de satın almaya devam edecek birileri. Kocan, karın, sevgilin... Bazen uzun uzadıya anlatmadan, göz göze geldiğinde bile ne hissettiğini anlayacak... Bende o yok. Eksiklikten öte bir göçük bu... Toprak kaybı gibi bir şey yaşadım. Yaman'ı kaybettim 10 yıl önce. O zamandan beri de aşağıya doğru inen bir boşluk var içimde... Zamanla dolmuyor mu o toprak? - Hayır, o göçükle yaşamayı öğreniyorsun... Nasıl öğreniyorsun? - Bazen tevekküle sığınıyorsun. ‘‘Hayat, ...