Ana içeriğe atla

Kayıtlar

nuriye zeybek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

biraz sonbahardınız

biraz sonbahardınız ne çok severdiniz harami rüzgârları güz gülleri açarken gamzeler yeşile yasaklı dallarınız yaprak dökerdi en kuytunuza bir bulut saklardınız gözlerinizde hüzünlü şarkı gibi yağardınız geceye güneylere meylederken ne çok hazana tutukluydu ayaklarınız gezinir dururdunuz arka bahçemde turnalar göçerdi düşlerimden veda yorgunu gülüşünüzde bin bir sitem eteklerine rüzgâr toplayan kadınlar biraz fesleğen kokardınız yüzünüz dört mevsim hüzün anaydınız kadınlığı yağmalanan annem kadar cesur ablam kadar yenik asi değildiniz benim kadar hiç biriniz sabrı kundak yapıp yoksul gölgenizde sevgiye aç bebeler emziren gözleri bahar elleri çiğdem tomurcuk memede umuttunuz sadık yârdiniz toprak kadar tanıdık yokmuş gibi yaşardınız sürgün yüreklerde dişleri acıya milyon kez sıkılmış otayamadığım yara şiryanda kuruyan kandınız namustunuz namert diline perdesiz ev oldunuz milyon kez alnımın ortasında vuruldunuz küfür küfür savruldunuz ahraz dağlar...

suya düşen kir

ölüm replikleri sahne ötesi yaşam oyununun perdesi zaman kırlangıç yağmurları öğütür mevsim “it ürür, yürür kervan” zehir zıkkım, cadı iksiri kanar dudağım uykulu gözlerim gök mavi safir onur öykülere sürgün hak, hukuk hakir karanlığıma sarmaş dolaş düşse de iki damla çiy süt beyaza öykünür masallarım masumiyet sokağında buğu tüter suçluluk saldırgan iştaha sunulur bikir devasa anıtlara kazınsa da saygınlık öz benlik fakir saklı sarnıcında ruh yaralar ruh kendi ekseninde ikiyüzlü dostluk insan insana kir çığlıklarım su yüzüne düşen kan duygu havanında dövülür ezgi dilimde es.kir nemrut çarmıhlara asılır la bir majör bemol yaratır hükümran binlerce minör diyez fa.kir ciğerler dolusu çoğullanır çirkef hangi sabun temizler karayı ucube kalem izlerini hangi peş.kir aymaz ağızlarda yalanla çiğnense de yakamoz suskun su bakir soluk soluğa talan kusmuk kusmuğa zikir alın yüz arası körlük algısız fi.kir kir… kir… suskuma aldanmasın akbaba güle, bülbüle...

Ah Fulya

ah fulya eskisi gibi değil hiçbir bahar hiçbir yağmur eskisi gibi yağmıyor ılgıt ılgıt esmiyor hiçbir meltem oysa kışın yanağında ne çok baharı düşlemiştim toprağa düşende cemre sürgün verecekti umutlarım bugünlerde ağzımda mürekkep tadı yüreğimde doğmamış şiirlerim alıp başımı ne çok gidesim var bir akşam sular uyuduğunda hüzzam bir şarkı vurduğunda kıyılarıma yıldız asıp saçlarıma vursam kendimi yollara yürüsem diyorum yürüsem kan otursa ayaklarıma ah fulya ihanetin yağdığı yerdeyim ölü turnalar düşüyor diyarıma hiçbir kervana yetişemiyorum hiçbir kuş konmuyor dalıma ha deyince ulaşmıyor selâmlar hercailer açmadan soluyor şakağından vurulmuş tüm umutlar gitsem olmuyor, kalsam olmuyor ellerim tütün sarısı fulya nikotinle sarıyorum acıyan yanlarımı ha deyince kapanmıyor bu yaralar ah fulya bugünlerde elvan baharlar bana göre değil zehir çiçek açar zakkumda köstebek dadanmış irem saklı kuytularıma nemrutun gözündeki kara sürülmez mi dîdâra gözler ...