"Şiir bir yolculuktur" Demiştim bir gün anneme. "Hayatın düşselliği Ve derin gerçeği aşkın, Eğer beni çağırırsa, Kaçınılmaz bir yolculuk olur hem de." Annem gülümsemiş, "Önce doğanın dilini öğren, Bir harita gibi Göstersin sana gizli yolları Yazıya giden" Diyerek, Yaşlı incir ağacının Alçak bir dalını Kendine doğru eğmişti. Ağır bir ayrılık düşüncesi, Artık gölge gibi Vurmaktaydı yüzüne. Elinizdeki kavak inciriyle Şaşkın ve kararsız Kalakalmıştı, Hüznü bir güz ikindisinde... Bense, Annesinin elini bırakıp kaçan Küçük bir çocuğun merakıyla, Nereye varacağımı bilmeden, Olanca gücümle Uzaklaşmak istiyordum o gölgeli bahçeden, Gençtim. Bir ömür boyu koşabilirdim, Yere düşen bir yaprağın içindeki Saklı harflerin peşinden. Dön çocuk yüreğim, Dön tahta evine. Orada bekliyor Annen ve herkes. Tahta masa, tel dolap, Çini soba yerli yerinde. Kuyunun yanı başında Üç beş nergis açmış bile. Bak karakış neredeyse bitecek,...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"