Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ahmet erhan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

DENİZ KIZI İÇİN ŞİİRLER

sunu bedenini bir dünya haritası gibi dizlerime serip de, yollar aradım yürümek için içime çekmek için hava, koklamak için çiçek ve bir kadın, yaşamı benimle bölüşecek sevdiğim şeyleri sevecek, bir incir ağacından damlayan süt dolarken memelerine çocuklar doğuracak, kara gözleri dünyaya bıkıp usanmadan sorular soran kendiyle yüzleşmekten çekinmeyen, doğayla ve insanla sonuna dek barışkın… yüzünü ak bir kitap gibi ellerimde açıp da, umutlar aradım yaşama ilişkin uçurumların yamacında kök salacak ağaçlar boğulanlara uzanacak bir kol belki bunun için sevgilim, seninle başlattım bu şiiri. şiir 1 sen bir deniz kızısın, saçları düşlerimin erimince uzayan yağmurda kıpırtılı, güneşte gümüşsün bir yakamoz ağı, geceyle atılan sen bir deniz kızısın, doğanın yüzgörümlüğü olsun diye bana sunduğu allayıp pulladığı ayışığının yelin, terkisine atıp kapıma koyduğu sen bir deniz kızısın, yaşamla ölümü iki kaşının arasında öpüşür buldum yaşamı seçtiysem sensin nedeni ölümdeki sonsuzluğa seninle erdim… şi...

uzun bir şiirin son dizeleri

1 Hayatı bir gömlek gibi sıyırsam mı üstümden Yüreğimde, kuyruğunu bırakıp giden bir kertenkelenin tedirginliği Ya da yollar, yollar, yollar boyunca Bastırıp dursam mı yarama ellerimi? O kadar kolay değil unutmak Ölüm bile istemez olur adamı gün gelir Son anda göze ilişen bir çiçek, Uzaktan duyulan bir çocuk sesi... Kan mı tutuyorum avuçlarımda? Yoksa ufaladığım güller mi? (Nerden geldi bu kırmızılık?) Ölüme en uzak bildiklerimiz bir bir ölüyor. Mezarlığa giden yolda ayak izlerimiz çoğalıyor. (Nerden geldi bu karamsarlık?) Bağırıp çağırmayı o ölülerin anılarına yakıştıramıyorum Söylevleri de dinlemiyorum artık Sen ölmedin, yaşıyorsunları... O ölüleri yaşatacak olanların çoğu Kapılarını erkenden örtüyorlar akşamları. O kadar kolay değil kurutmak Yaşlarla dopdolu gözlerini anaların Yumruklarımız bir bayrak gibi dalgalansa da Bakışlarımız uzak bir yerde, dişlerimiz kenetli... Ölümse eşikte soluk soluğa Ve nicedir silah sesleri boğuyor Bu dünyanın en güzel sözlerini. 2 Her yazdığım şiiri b...

ilk vasiyet

Oğlum Deniz'e 1 Ben bütün yenilgileri yaşadım Kalmadı sana hiçbir şey Oğlum, biricik muradım Bir su damlasıdır kapıyı gözler Tükürür gibi bakıyor yüzüme dünya Kırılmış ağacımın o tek sürgünü Oğlum, biricik muradım Benden ötelere döndür yüzünü 2 Uzun bir sözcükse ömrüm Oğlum, son hecesin sen Günüm geceye ilikli Yanımda yok bir kimsem O küçücük odada soluğun Mavi resimler çizer havaya Avludaki kiraz içini çeker Elma, armut, akasya Artık evin erkeğisin sen Erkencisin bu konuda Seninle büyüyecek bil ki Uzaktaki şu baba 3 Geçip gidiyor günler Boğuk bir sis altında Elimin ucunda defter Köpürüp duruyor boyuna Ne yazdımsa oğlum Bugüne kadar böyle Sanki bir yaz günü Savruldu akşam esintisinde Geçip gidiyor günler Evim uzak, yol yakın Ölüme kedere, acıya Cinnet, cehennem, intihar... 4 Gecenin son otobüsü Hoşça kal oğlum Alnımda bir seğirme Yüreğimde hüzün Gecenin son otobüsü... Şimdi soluk bir ışık Gençliğimin kenti Dönüş yok artık Gecenin son otobüsü Götür beni uzaklara Gecenin son otobüsü ...

Her Şey Vatan İçin

1 Kilisenin avlusunda bir melengiç ağacı titriyor Metruk kalbim, damar damar oluyor alnım upuzun bir suda  Birdenbire atıldığı koca bir taşın, patladığı, dağıldığı  Metruk kalbim. O suda, o upuzun suda eksik bir damla  Gitgide eksilen bir damla gibi. Metruk kalbim. Kalıyor  Koca bir halkın gün yüzü görmemiş aynasında metruk  Kalbim, çoğaldıkça yeniliyor tarihin kadranında...  2 Yalnızlığı gün gibi aşikâr; iner çıkar, iner çıkar  Merdivenleri – gözucuyla baktığı şehri, o Süryani  Toprağı son kez sürer gibi oynattığı kirpiklerini  Tutar derin kuyulara batırır – sizin hiç ülkeniz öldü mü  Ey gönülsüz pasaportlara uygun adım mihmandarlar  Hani her şey vatan için’di... Saplar ve samanlar  Ayrışırdı zamanla kendiyle barışık bir kimya gibi  Bir geceyarısı merdivenleri ine çıka gitti. 3 Zulmün artsın! Gördün ya, dağların arasında incecik  Bir su inadına akar, mazlum ve çevik  Zulmün artsın ! Duydun ya, göğümde dolaşır ü...

şano

Kuyruğumda arkadaş ölülerinden bir mahya Alkolik bir babadan ıslaklık Polis korkusundan bir çelenk Askerlik şubelerinden bir son yoklama Boynumda işsizlikten bir kement Oğlumun sorularından bir yanıtsızlık Karımın sabahlarından bir suçlama Annemin hafta sonlarından bir hayırsızlık kaldı... - Bu oyun burada bitti mi amca? - Hayır, yönetmen yeniden başa aldı. Yenilgimin oyuncularını ıslıklıyorum Hücrelerimi haykırıyor: Bir yerde yanıldın sen! Belki de her yerde yanıldım ben Şunun şurasında kaç yıl yaşadım Bağışlayın beni Çünkü bağışlanabilecek pek çok şey yaptım... 1990 Ahmet Erhan

kadın, unutma...

Ardımdan ilk sen ağlayacaksın  Kadın, kemerlerini bağla  Ve beni unutma, sonum yakın  Bir arpa boyu uzaklıkta  Ölümün iksiri şırınga edilmiş  Doğumda bana, kadın unutma  Güzel şeyler de yaşadık şunun şurasında Ellerim temiz, alnım pak  Kimseye bir zararım yok  Hayatın eleğinden düşmanlarımı sağıyorum  Kadın unutma... onur, inanç ve kavga  Ardımdan ilk sen ağlayacaksın  Ben ölüme güldükten sonra... 1993 Ahmet Erhan

şair, dünya sana küsmüş diyorlar

Şair, dünya sana küsmüş diyorlar Sen barışamazken kendinle bile Her varlık beyninin bir uzantısı olsa neye yarar Çığrından çıkmış bu evrende? Doğanın bir anlık dalgınlığından doğdun Suyun ve toprağın yalnızlığından Hep kendi içinde yürür durursun Tanrılarının gücenik kalması bundan Kumdan kaleler yapıp bozmakta üstüne yoktur Beş duyunu yüzle çarptığın görülmüştür Şimdilik yirmi dört bilinmeyenli bir denklem yaşamın Bir gün elbet aylara, günlere de bölünür Şair, dünya sana küsmüş diyorlar Enlemleri, boy lamları birbirine karıştırdığın için Bizimle uzlaşmadı, diye bağırıyor dinibütün olanlar Sonun kötüye varacak, bildiririm... 1982 Ahmet Erhan

en büyük özgürlük

Damarlarıma yeniden yayıldığını duyuyorum kanımın İçtenlikle söylüyorum, seviyorum bu hayalı Ölmek istemiyorum ama ölebilirim şimdi Varsa ölümümün bu dünyaya bir yararı. Koca bir çınar gibiyim, az da olsa yaşım Kopmaz köklerim var hayatın yüreğinde Şimdi ağlayıp sızlanan körpe dallanın Onlar toydur biraz, başları gökyüzünde. Yaşamak, bizim en büyük özgürlüğümüz artık Acıların, gözyaşlarının da bilincine vararak Bağırıp çağırmadan, boyun büküp ağlamadan Yaşamak... enginlerde salınıp, yücelerde coşarak. Bağırıyor içimde bir kuş, durmadan bağırıyor: Şair, bir taşı oyup da içine girmenin zamanı geçti! Bir kez daha gülümseyerek yanıtlıyorum onu: Ağladım. Biraz rahatladım. İyiyim şimdi. 1979 Ahmet Erhan

Eski Bir Duvar

Hiç söylenmeyecek sandığım sözler Bir bir kayıyor artık dudaklarımdan Hiç ayrılınmayacak sandığım dostlar Gülümsüyorlar şimdi kendi yollarından Avuçlarıma çeşmelerden su dolduruyorum Üstüne tutuyorum yazdığım şiirlerin Yazılar silinmiyor, daha belirginleşiyor O buruk anıları yaşanmış günlerimin Hayata da ölüme de öylesine uzağım ki Yüreğim eski bir duvar gibi delik deşik Bir sevda mı onaracak şimdi onu Geçip gitmişken benden sevgililik? Ahmet Erhan 1979

Resimli 'Ahmetler' Tarihi

1 Bir çocuğun resmi üstüme örtülü kaldı Kalbimin çıkınında tıkış tıkış anılar Kolalı yakasının beyazı keşke alnına vursaydı Şimdi yıllardan kaç, kocaya mı vardı rakamlar Oğluma ne kadar benzermişim, o bana benzemiyor Bende tavanarası küfü, onda uysal isyanlar Külümü karıştırsam hemen yalazlanıyor Sanki her köşebaşında babama bir sözüm var Yaraya tütün, kalbe hüzün adamım, ömre ölüm yakışır Bul karıştır, tak takıştır, sonra bir de kaşın üstüne Bütün cinnetlerine tamah ettiğim Hayat Babamı ne kadar severmişim ah, oğlum beni sevmiyor Şimdi yıllardan kaç? Şimdi yıllardan kaç? 2 Tesbih nerde koptu kesin bendedir Babam külhanbey adam, sol taşağı mühürlü Binüçyüzotuzsekizden beri Cumhuriyet çocuğu Anası Rum, Dede Kafkaslar’dan, yüzbaşı... Tesbih nerde koptu, kesin bendedir Kırma döllerden karılmış şu Anadolu harası Söyle şimdi oğlu Boşnak, babası devrimci midir? Kırk yaşını aşarken kişneyerek ağladı Tesbih nerde koptu, kesin bendedir Ahmetler’den bir safkan, yüreği akıtmalı Yine de oğlum iyi ...

sorular

1 Bari sen susma, yolun kıyısında açan gelincik Sustuk biz, kendi içimize gömüldük 2 Bıçak kemiği de delip geçti artık İliklere buz gibi yapışıp parçaladı Hepimiz, elimizden gelen bu, dedik Ve eve erken döndük akşamları Her şey tarih ırmağının akışına kaldı. 3 Ağır ağır açılıp gıcırdayan kapılar Sorular sorular sorularla bölünür uykularım Ben şimdi hangi çağın aynası, Deşilmiş hangi yaranın ağrısıyım? 4 Çiçeksiz dal uçları şimdi usul usul Şimdi usul usul kuruyup çatlamakta Soru sorduğum her şey, soru soruyor bana 1981 Ahmet Erhan

Çöl

Yağmur oldum, paranoyak oldum Canım sıkıldı, bir votka içtim Deniz kıyılarında ağlama noktalarını ben seçtim Hiç değmedi gözlerim yaşlarına Sabahı polis korkusuyla aydım Durdum yaslandım bir iş ilânına Bin kere evlendim ben bu Hayat’la Bir kere adam gibi boşanamadım Telef oldum, uzun bir şiirde Baktım hiçbir naneye yaramıyor Yaranamıyor gönlüm bu sulara Deniz eskisi bir göl oldum Adım ummandan uzak… belki çöl oldum Ahmet Erhan -Şehirde Bir Yılkı Atı-

Sevgili çocuk

Sevgili çocuk Hem sevgili hem de çocuk olan Ah, bir de büyümeye çalışmasan Anneni sev, çiçeğini kokla Kaplumbağana biraz yeşillik ver Durma benim gibi yağmur altında Sevme benim gibi Ölme benim gibi… Ahmet Erhan

Alacakaranlıktaki Ülke

I Göğün karanlık denizlerinde yelkenlerini şişiriyor ay Ülkeme bakıyorum uzayıp giden bir gecede Suskun ve boynu bükük yalnızlığında bir sokağın. Elimde henüz açmamış bir gül var Ve boşanmayı bekleyen bir konuşma isteği dilimde Perdeleri çekilmiş, kapıları sürgülenmiş evlerde Yaşayıp giderken halkım. Rüzgara bırakılmış bir mumun alevi gibi Titriyor bakışlarımda bütün görüntüler Tabak, çatal sesleri geliyor çok derinlerden Fısıltılı konuşmalar, ürkek gülüşmeler... Çocuklar, ilk silah sesinde yaşlanacakmışcasına Sıkıca tutuyorlar oyuncaklarını Ve bir namluya dönüşeceklerinden kuşkulanarak çiçekler Kırmak istiyorlar saksılarını Yitirecekleri ne kaldı şimdi onların? Doğan ve batan günlerle de var mıdır artık bir alıp verecekleri? Birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar evlerinde Güçlükle yorumlamaya çalışırcasına bir şeyleri Öteki dünyalara ve düşlere dair kimi duygular Usul usul yer değiştiriyor Acımasız ve dünyasal olan birtakım kederlerle. Her sabah evlerde yaşlı ka...

Son Düello

Be­hçet Aysan'a Kaybettim ömrümün son düellosunda Şimdi ayağımın altından kayıyor dünya Gökyüzü aklıma bir kefen oluyor Cunda'daki mezarlığa, selvilerin altına gömün beni Buna dayanamam, bu yalnızlığa Döktüm ceplerimdeki yıldızları, ifademi verdim Köprüler yıkık, kıyı yok, teknem su alıyor Ölümün itirafçısıymışım meğer, geç anladım Kalbimin üstüne tütün bastım kalem yorgun, defter bitkin... dayadım alnımı masalara Kesik bir tırnak gibi parmağımı arıyorum Tetik çekildi artık, kurşun havada uçuyor Bir mıknatıs olayım karanlığımda Geldim, gördüm, yenildim... ne var ki bunda? Ölüme bir yer açtım hayatın sofrasında Buymuş hikmetim, elimden gelenim Kanarmış ellerim koskoca bir suda Mızrağım, mataram, kalkanım... kalbim... Ahmet Erhan

Bir Resim Olarak

Önceden bir tutam hüzündüm- işte nasıl bilirsen Ayaklarımı savurur da sonra toplardım sokaklardan evlere Akşam olurdu; eşiklerde durur boyası dökük kapıları aralardım Aklımda binlerce kitap adı ve binlerce şiirle. Eski püskü bir resim olarak kimliğimde taşıyorum Şimdi çocukluğumu Ceplerimde papatyaları unutmaktan sanık ellerim Bir ırmağın kaynağında dinelip, denize kavuşmayı Düşlüyorum gün boyu Kulaklarımda uğultusu motor seslerinin. Göğün saçlarımla dalaştığını bilmesem, buna bir ad verirdim Sofrada beni bekleyenlere ağaçları gösterirdim ya da Çiçekli masa örtüsüne aldanarak dönüverirdim O kırlara Vitrinlere cepleriyle bakan insanları görmesem, buna Bir ad verirdim Aklım her gün sorularla uğunmasa Belki de dünyayı bir anahtar deliğinden gözlemekle Yetinecektim Önceden bir tutam hüzündüm- işte nasıl bilirsen Ayaklarımı savurur da sonra toplardım sokaklardan evlere Akşam olurdu; eşiklerde durur boyası dökük kapıları aralardım Aklımda binlerce kitap adı ve binler...

Pencere

Pencerene kar buğusu bıraktım Belki adımı yazarsın diye Belki beni çizersin diye Pencerene kar buğusu bıraktım Külüm şenlendi, kanım ısındı yine Neye baksam kar, neyi görsem kardan İplik iplik tütüyorum göğün bacalarından Belki beni seversin diye Kar soludum sanki, açtım Pencerene kar buğusu bıraktım... Ahmet Erhan

yıllarca bir övgü cümlesi olarak üst cebimde taşıdım bu sözleri

Ahmet Erhan'ın Ardından Ahmet Erhan’la Kitap Zamanı için bir söyleşi yapmıştık. Telefonda sesi gittikçe inceliyordu ve ben bunu nezaketine bağlıyordum. Daha ilk şiirlerinde nabız atışı gibi bir görünüp bir kaybolan ölüm epeydir yolunu gözlüyormuş meğer… İlk şiir kitabım yeni çıkmıştı. İstanbul’da dönemin popüler kültür dergilerinden birinin ofisinde, onca tanınmış şair ve yazarın arasında, taşradan yeni gelmiş bir genç olarak bir köşede duruyordum. Odadaki genç şairler babaları yaşındaki şair ve yazarlara adlarıyla hitap ediyordu ve bu durumu çok garipsiyordum. Benim gibi sıkıntıyla oturan ve “abilik” sıfatını fazlasıyla hak eden biri vardı odada, ısrarla kendisine adıyla hitap etmemi istemesine rağmen bunu bir türlü beceremiyordum. Yıllarca yaşadığı Ankara’yı bırakıp İstanbul’a yeni gelmişti. Elleri titriyor ve sürekli terliyordu. Etraftakiler terini silmesi için ona peçete uzatırken göz göze geldik. Sonra da odadaki kalabalıktan kurtulup kendimizi derginin küçücük balkonuna a...

Bir şairden tanıtım amacıyla beş- on şiir alabilirsiniz, ama benim ya da başka şairlerin bütün şiirlerini alan siteler var. İnsaf artık!

Ahmet Erhan, 1981 yılında, henüz 21 yaşındayken Necatigil Şiir Ödülü’nü almıştı. Sonrasında Türk şiirinde önemli bir okur kitlesi edindi. Şiirde 30. yılını dolduran, adı daima çeşitli tartışmalarla anılan Ahmet Erhan, yeni kitabı Sahibinden Satılık’la yeniden okur karşısında. Ahmet Erhan’la son zamanlarda yaşadığı sağlık problemlerini, şiiri hakkında yapılan tartışmaları ve şiirin bugününü konuştuk. İlk kitabınız Alacakaranlıktaki Ülke gerçekten de talihsiz bir dönemde, 12 Eylül’den sonraki zor koşullarda yayımlandı. Ama aynı zamanda bu kitabınızla çok geniş bir çevreden ilgi gördünüz ve hemen peşinden de 1981 yılında Necatigil Şiir Ödülü’nü aldınız. Bu kitap, kendi kuşağınız içinde bir çeşit öncü görevi gördü kanımca. Ama gördüğünüz onca ilgiye rağmen çeşitli çevrelerden kimi suçlamalarla da karşı karşıya kaldınız. Öncelikle kitabın talihsizliğinden öte bu ülkenin talihsizliğinden söz etmek gerekiyor sanırım. 12 Eylül gibi despot bir rejimin öncesi de, sonrası da bir kâbustu...

Umut

Usul usul geceleyin Sirenler duyarsan derin Kapını gökyüzüne dayayıp da bekle Yolunu şaşırmış bir yıldız düşer belki üstüne Başını yastığa göm Yüreğini ayışığına ayarla Yorganına sıkıca sarın Derin bir nefes al Ve sakın ağlama. Ahmet Erhan