Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Vladimir Mayakovski etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Omurga Flütü

                                            Lili Yuryevna Brik'e  Giriş Hepiniz için, sevinç bulmuş olduğum ya da bulduğum ve koruduğum ikon resimleri gibi ruhun şiir dolu kafamı yükseltiyorum bir şarap bardağı gibi masadan. Düşündüm arasıra iyi olacağını sona erdirmeyi bir kurşunla. Nasıl olursa olsun, bugün sunuyorum en son konseri içten çekilme selamımı. Hafıza! Burda sokulacak onlar beynin salonuna dolu gözleriyle ışıldayan kahkahaların sonsuz kuyrukları hepsinin, sevdiğim. Düğün giysilerine bürüneceğiz bu gece. Işıyacak sevinç bedenden bedene. Bu gece, bu gece hiç unutulmayacak. Çalacağım, ayağa kalkıp kendi omurgamı flüt gibi. 1. Çiğniyorum kilometrelerini yolların şaklayan adımlarla. Nereye gidebilirim içimin cehennemi tutuşunca? ... Ben, Bütün eğlencelerin tansık ustası, yok biri eğlenceye gidecek benimle. Daha iyi olurdu sokağ...

İnsan (1916)

O bütün günahları bağışlayan, o dünyayı kutsallaştıran güneş avucunu başıma koydu. Bütün rahibelerin en dindarı gece de örtüsünü omuzlarıma  koydu. Öpüyorum sevdamın bin sayfalı İncilini. Acı ve çın çın öten dualar ettim aşka, ruhum bir başka gelişi beklerken, duyuyorum yeryüzü senin «Esenlikle git şimdi!»*ni ben. Gemisinde gecenin ben yeni Nuh bekliyorum aba dalgalan arasmda gelsinler, gelsinler de beni götürsünler diye, bölsünler diye tan kılıçlarıyla yeryüzü düğümünü ikiye. Geliyor tan. İşte! Büsbütün açıla yayıla. Her yere ışıkları girmiş de tırmalıyorlar her yeri. * ihtiyar Yahudi Simeon’un tapmakta çocuk İsa’yı gördükten sonra sevinerek söylediği sözler. (Luka İncili, n , 25). Ötüyor büklümleri ve günler yavaşça kayıyor içlerine çalkanıp duran bağa kabuklarıyla. Güneş çağırıyor yine ateşten voyvodalarını. Trampet çalıyor tan ileri, yeryüzü çamurunun üzerine! Güneş unutma sakın hiç yoktan çığırtkanın olduğumu. MAYAKOVSKİ’...

Böyleydi Eskiden

İnsanoğlu aşkı doğduğunda getirir, ama iş güç, para pul ve buna benzer bir sürü şey, kurutur gönlünüzün verimli toprağını. Yüreğin üstünde beden giysisi vardır, bedenin üstünde de gömlek. Ama iş bu kadarla kalmaz adamın biri - bir salak! - bu gömleğe kol kapağı takmış, göğüs kısmını da kolalamıştır. İnsanoğlu yaşlandıkça fikir değiştirir Kadın süslenir. Müller eğitimine başlar erkek. Ama çok geç. Deri kırışıklıklarla dolmuştur. Aşk çiçeği açar, açar, ve solar. Ben de bol bol getirdim aşk verisini. ama insanlar, daha küçücük yaştan başlayarak çalışmaya göre koşullanır. Bense - Rion kıyısında koşar sürterdim hiçbir şeye aldırmadan. Kızardı anacığım: "Ah korkunç haylaz, ah!" diyerek. Kırbaç gibi şaklatırdı kemerini babam. Bense cebimde üç düzmece ruble üçkağıt oynamaya giderdim erlerle. Ne sırtımda bir gömlek ne ayağımda bir pabuç. Kutaissi Fırınında kavurur, ya da güneşe verirdim sırtımı ve işkembemi, içim bulanana dek. Kendinden geçerdi ...

Omurganın Kavalı

Dumanlar içinde mavi olmayı unutan gökyüzü, paçavralar giyinmiş sığıntı gibi bulutlar, son aşkımla tutuşacaksınız bütün! Sevinç çığlıklarımla bastıracağım ordular gürültünüzü! Siz ki bir yuvanın sıcaklığını unutmuşsunuz, dinleyin ! Ve çıkın artık siperlerden: bitirmeseniz de olur savaşı.. Ne en korkunç dövüşlerin, ne de kan tüten yaraların en derini solduramaz aşk sözlerini! Bilmez olur muyum hiç sevgili Almanlar! Dudaklarınızın ucunda hep Goethe’nin Gretchen’i var... Ama o, yüzyıllardır sayıkladığınız tombul pembe tenli kız, neme gerek benim! Seni söylüyorum türkülerimde şimdi ben, makyajlı kızıl saçlı sevgilim! Bu kasatura uçları gibi sivri günlerden, yaşadığımız, yüzyılların sakalı ağardığında kalacak olan sensin yalnız! Bir de ben... o kentten bu kente... senin ardında! Londra’nın kalın sisinde yitirsem seni, alev dudaklarıyla gece lambalarının gene de uzanır öperim.. ............................................ Dalgın ve hüzünlü,...

Seviyorum

İnsanoğlu aşkı doğduğunda getirir Ama iş güç, Para pul, Ve buna benzer bir sürü şey Kurutur gönlünüzün verimli toprağını. Yüreğin üstünde beden giysisi vardır, Bedenin üstünde de gömlek. Ama iş bu kadarla kalmaz. Adamın biri, Bir salak- Bu gömleğe kol kapağı takmış, Göğüs kısmını da kolalamıştır. İnsanoğlu yaşlandıkça fikir değiştirir Kadın süslenir Müller jimnastiğine başlar erkek. Ama çok geç. Deri kırışıklarla dolmuştur. Aşk çiçeği açar, açar, Ve solar. Vladimir Mayakovski Çeviri: Bertan Onaran

Şair İşçidir

Bağırırlar şaire: 'Bir de torna tezgâhı başında göreydik seni. Şiir de ne? Boş iş. Çalışmak, harcınız değil demek ki...' Doğrusu bizler için de en yüce değerdir çalışmak. Ve kendimi bir fabrika saymaktayım ben de. Ve eğer bacam yoksa İşim daha zor demektir bu. Bilirim hoşlanmazsınız boş lâftan kütük yontarsınız kan ter içinde, Fakat bizim işimiz farklı mı sanırsınız bundan: Kütükten kafaları yontarız biz de. Ve hiç kuşkusuz saygıdeğer bir iştir balık avlamak çekip çıkarmak ağı. Ve doyum olmaz tadına balıkla doluysa hele. Fakat daha da saygıdeğerdir şairin işi balık değil, canlı insan yakalamadayız çünkü. Ve doğrusu işlerin en zorlusu yanıp kavrularak demir ocağının ağzında su vermektir kızgın demire. Fakat kim aylak olduğumuzu söyleyerek sitem edebilir bize; Beyinleri perdahlıyorsak eğer dilimizin eğesiyle... Kim daha üstün, şair mi? yoksa insanlara Pratik yarar sağlayan teknisyen mi? İkisi de. Yürek de bir motordur çünkü ve ruh, onun çalıştırıcısı. Eşitiz bizler şairler ve tek...

Bilirim Sözcüklerin Gücünü

Bilirim gücünü sözcüklerin, o çınlayan sözcüklerin ben; onların değil, o yığınları coşturan, kendinden geçiren, başka sözcüklerin gücünü, çıkarıp ölüleri topraktan tabutları meşeden adımlarla götürenlerin her zaman. Gün olur okunmadan, basılmadan atılırlar da sepete, bir çıktıları mı oradan gemi azıya alırlar elbette, gümgüm öterler yüzyıllar boyu, tırmanıp gelen trenlerdir öpüp yalamağa nasır tutmuş ellerini şiirin bir bir. Bilirim gücünü sözcüklerin. Esip geçmiş de bir rüzgâr bir halayın topraklarına düşmüş taçyapraklarıdır bunlar. İnsandır bütün ruhu, dudakları ve bütün iskeletiyle. Vladimir Mayakovski Çeviren : Sait Maden

Lili'ciğim (Mektup Yerine)

Tütün dumanı kemiriyor havayı. Oda Kruçyonıh’ın Cehennem’ inden bir bölüm gibi. Anımsıyor musun İlk kez ardında bu pencerenin tutkudan çıldırmışçasına okşamıştım ellerini. Şimdi oturuyorsun aynı yerde, yüreğin demirden bir kılıf içinde. Ve yarın paralayan sözlerle kovacaksın belki beni Ve loş antrede uzun süre titreyişlerle sarsılan bir kol bulamayacak ceketteki yerini. Çıkacağım, ezilmiş. Fırlatacağım vücudumu sokağa. Yabanıl çılgın umutsuzlukla paramparça. Hayır gerek yok buna, sevgilim, biriciğim, gel vedalaşalım şimdiden. Ağır bir gülle gibi aşkım nereye kaçarsan kaç asılıdır sana nasıl olsa. Bırak son bir haykırışla uluyayım horlanmışlığın acı yankısını. Çalışmaktan anası ağladığında öküzün gider salar kendini soğuk sulara. Aşkından başka deniz yok bana, ve gözyaşları da bir erinç koparamıyor ondan. Yorgun fil sessizliği aradığında yatar kızgın kumlara saltanatla. Aşkından başka güneş yok bana. Ve bilmiyorum bile neredesin şim...

Herkes ve Herşey İçin

Hayır. Olamaz. Sevgilim, sen de mi kızdın bana? Niçin? Bak geldim, çiçek de getirdim, ama, ama...asla bir kötülük yapmadım sana! Solgun bir yüzle, düştüm kaldım sendeleyerek. Sokak döndü durdu çevremde. Duydum kesik kesik fren seslerini. Esiyor rüzgar acıtıyordu yanaklarımı. Bu denli kargaşa hiç olmamıştı. Başkentin karmaşasında baktım çevreme çok sert bir yüzle. Hüzünlü, sanki ölüm döşeğindeydim. Yüreğim de yitik bu arada. Bir kötülük yapmıyorsun bana, ama ilgilenmiyorsun da benimle. Artık hüç umurunda değilim. Aşk! Sen vardın usumda hep. Yeter! Bitirin bu aptalca oyunu. İsterseniz eleştirin beni, en görkemli serseriyim ben. Anımsar mısın? Sırtındaki haçın altında iki büklümken bir anlığına durdu İsa. Onu izleyen kalabalık bağırdı o anda gülerek: 'Yürüsene, aptal! ' dediler. Doğru! Acımasızsın. En zorlu gününde bağırırsın bir zavallıya. Rahat vermez, kargışlarsın onu. Ama biz hazırız zaten buna. Durumlar işte böyle! Ant ...

Sergey Yesenin'e

Sen gittin, diyorlar yukarılarda bir dünyaya. Sonsuzlaşma- Uçuyorsun, parıldayan yıldızlara çarparak. Ne borç var artık bize, içki ne de Ayılma. Hayır, Yesenin, oh çekmek değil benim istediğim. Görüyorum ben kesik bileklerinle sendeleyişini Ve alayla değil acıyla düğümleniyor yüreğim. Görüyorum bir kemik çuvalı gibi yere atışını gövdeni. -Dur! diyorum. Bırak! Delirdin mi sen? Sürer mi ölümü hiç insan tebeşir tozu gibi yanaklarına? Sen ki çok daha iyi verirdin ölüme ağzının payını herkesten. Yeryüzünde başka kimsede olmayan o efece konuşmanla. Niçin? Nedeni ne? Donup kalıyorum şaşkınlıktan. Homurdanıyor eleştirmenler: -Bizce, bunun asıl nedeni Şu... ya da bu... ama daha çok, kopmak toplumdan, Çok fazla bira ya da şarapla kafayı çekmesi. Başka deyişle satsaydın bohemleri işçi sınıfına, diyorlar. Sınıf bilincin olsaydı, bak, bu gelmezdi başına. Oysa işçiler de kvastan sert içkilerle kafayı çekiyorlar. O sınıf da içerek güzelce sıçıy...

Sonuç

Hayatın en hüzünlü anı, mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır… Sonuç ; Hiçbir şey silemez aşkı, ne tartışmalar ne ayrılık. Bir de bakarsın yeniden gözden geçirilmiş, ölçülüp biçilmiş, üstünde düşünülmüştür. Ve şimdi düzyazı parmaklı sancağımı kaldırıyor, doğdum doğalı ve yürekten, sevdiğime, ölene dek de seveceğime yemin ediyorum. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski

Dinleyin

Dinleyin ! Bu yıldızları böyle her gece niçin yakarlar ? Herhalde birisine gerekli diye? Herhalde yanmalarını isteyen birisi var? Ve herhalde birisi bu balgam parçalarını inci diye sayıklar? Ve zorlayıp bir öğle vakti kalkan toz borasını Tanrı katına varır geç kalmak korkusu yüreğinde yalvarır öper Tanrı' nın elini merhamet dilenerek ağlar - anlatır kendisine niçin bir yıldız gerektiğini - bu azaba yıldızsız katlanamayacağını Ve sonra o birisi gezdirir boğuntusunu diyar diyar sakin gözükmeğe çalışarak: "Şimdi daha iyisin değil mi?" diye sorar yoluna ilk çıkana "Korkmuyorsun artık değil mi?" Dinleyin! Yaktıklarına göre bu yıldızları böyle her gece Birisinin işine yaramaları şart öyle değil mi ve şart olsa gerek gene her gece hiç olmazsa bir yıldızın yanıp sönmesi.. Vladimir Mayakovski

Son Mektup

‘Olay kapandı’ derler ya işte bu da öyle, Aşkın kayığı günlük yaşama çarptı. Ödeştim yaşamla. Bütün olup bitenleri acıları mutsuzlukları ve karşılıklı hataları tartışmakta bir fayda yok. Sizler mutlu olun! Vladimir Mayakovski

Bende Öyle

Filo bile sonunda limana döner, tren soluk soluğa koşar gara doğru, Bense ondan daha hızlı koşmaktayım sana -çünkü seviyorum- budur beni çeken, sürükleyip götüren. Cimri şövalyesi Puşkin’in, iner bodrumunu karıştırıp seyretmeye. Ben de, sevgilim döner dolaşır gelirim sana. Taparım, benim için çarpan o yüreğe. Sevinçlisinizdir evinize dönerken. Atarsınız tıraş olurken, yıkanırken, kirini pasını vücudunuzun. Ben de aynı sevinçle dönerim sana- evime dönmüyor muyum sana doğru koşarken? Yeryüzü insanları toprak ananın koynuna dönerler sonunda. Hepimiz döneriz en son yuvaya. Ben de öyle, bir şey var beni sana çeken daha ayrılır ayrılmaz, birbirimizden uzaklaşır uzaklaşmaz. Vladimir Mayakovski

Son Mektup

Hepinize!.. İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedikodudan, unutmayın ki, merhum nefret ederdi. Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem), ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştı. Lili, beni sev. Hükümet yoldaş! Ailem: Lili Brik, anam, kız kardeşlerim ve Veronika Vitoldovna Polonkaya’dan ibarettir. Yaşamalarını sağlarsan, ne mutlu bana.. Bitmemiş şiirleri Brik’lere verin, ne lazımsa onlar yapar. “Bir varmış bir yokmuş” derler hani: Aşkın küçük sandalı hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi? Dayanamayıp parçalandı işte sonunda… Acıları mutsuzlukları karşılıklı haksızlıkları h a t ı r l a m a ğ a b i l e d e ğ m e z: Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle. Ve sizler mutlu olun yeter (Şairin cesedinin yanında bulunmuştur) Mayakovski (Attila Tokatlı)