geldiğin gece kar yağmıştı kentin üstüne gökyüzünden sorular düşüyordu hiç durmadan. nasıl da kalabalıktın sen; bütün kollarımla sarılıyordum da vücuduna, kapıda kalıyordu yine de bir yarın… ilk o zaman anlamıştım bu eve fazla gelen bir yanı vardı bu buluşmanın ve daha o geceden belliydi, aşkımızın boyumuzu aşan yüzlerce ayak izinden ve kar sıcağı sorulardan yapıldığı. alıştığımız bir şey değildi oysa, karda tipide sulara düşmek bir ateşin ağzından, yeni bir ejderha oluvermek buzul çağında ve ansızın çatlatabilmek zamanı en ağır yerinden. yüreğini düşürmüş binlerce sevgiliden kopuşa kopuşa mı buluşmuştuk seninle, beynindeki canavarı mı öpmüştük kentin bütün “kitap yüklü merkepler”inin?”1 ne çok avcı yağmıştı gözlerinin peşinden ve ne çok çığ dayanmıştı kapımıza. görmüşlerdi seni saksofon çalar gibi öptüğümü ve yıllarca düş kırıklığı toplayan şairin yerin altında artık bir aziz kent maketi kurduğunu. o gece ilk defa, aşkın bu kente yenilmediği bir yerdi sokağ...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"