Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İsmail Uyaroğlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Şimdi Yoksun

Bir zamanlar öyleydi Diyelim duruyordun bir ağacın yanında Kış oluyordu diyelim, tek yaprak olmuyordu dallarda Şimdi kimse inanmaz buna ama Çiçekle donanıyordu ağaç bir anda Kuşu bile oluyordu hatta Değdiriyordun diyelim parmağını Hüzne yavaşça Eriyip rengârenk bir uçurtma Oluyordu o an Hüzün dokunmanla Diyelim bakıyordun ağlayan bir çocuğa Donup kalıyordu gözyaşları çocuğun Akarken yanağında Bir zamanlar öyleydi Şimdi yoksun Mevsim kış, vakit hüzün Ve bütün çocuklar ağlıyor İsmail Uyaroğlu

Ölüm Hayatı Kuşatalı Beri

Kül yağıyor gökten Kül renginde güneş İki şey örtüyor kırları Kül ve leş Neye uzatsam elimi dağılıyor Bütün eşyalarda ölümün tozu Aynı anda yakıyor genizleri Öfkenin ve göz yaşının tuzu Kimi kanla besleniyor kelimelerin Kimi kelimeler paslı Ne kadar kafiyesi varsa hayatın Hepsi de ölümle cinaslı Ve ölüm hayatı kuşatalı beri İki şey yan yana gelişiyor evlerde Babalar bıçak biliyor Analar yaslı İsmail Uyaroğlu

Özlem

Usul, sessiz arkadaşım benim Özledik seni Susarak söylerdin çoğu şeyi Konuştuğunda da yeri gelip Usulca havalanır sözlerinden Yumuşacık konardı sohbetimize İçtenliğin sıcak kelebeği Özledik seni Ve biliyorum ki Sen de bizi özledin Kitapların ve hayatın gizini Ustalıkla çözmeyi bilen Hasan`ı Geveze ama güvenilir Nevzat`ı Yorulmak bilmez, çalışkan Musa`yı Kaytarıcı Ahmet`i, özverili Cahit`i Her işe gülümseyerek Olur diyen Süleyman`ı Hiçbir işe olur demeyen Sabahattin`i Erhan`ı, Mehmet`i, Ali`yi Bir yalnız seni, sen hepimizi, her şeyi özledin Sabahları işe giderken Köşedeki bakkala selam vermeyi İş dönüşü, bir tanıdıkla ayaküstü laflamayı Üst kattaki komşuların gürültüsünü hatta Yandaki yatalak kadının iniltisini Ve evini Akşamları bütün yorgunluğunu Eşiğinde bıraktığın Acılarını dindiren evini Evin de seni özledi Koltuğun, kitapların, terliklerin Bıraktığın gibi duruyor masan Dolapta rakın (Sahi hiç rakı İçmedik biz seninle değil mi Pek vaktimiz olma...

Yeni Söylenmiş Gibi

Fısıltıyla sevişiyoruz sokaklarda Sözlerimiz kimseye değmeden Dolaşıyor kalabalığın arasında Ve sonunda gelip gene bizi buluyor Tanıyoruz kelimelerimizi Çünkü her biri hâlâ Yeni söylenmiş gibi Yanıyor İsmail Uyaroğlu

Ömrüm Bana bağışla bu şiiri

Büyük bir şiir yazmak istiyorum Patlayan bir fırtınanın ardından Kayalardan fışkıran hayat Gibi büyülü ve vahşi Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Kumsalı döven denizlerden Nasıl beyaz ve ince Köpükler doğarsa, öyle Beyaz ve vahşi Vahşi ve ince Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Bileğimden hışımla doğan Kelimelerin güneşi Aydınlatmalı birden yangın hızında Hayatın gölgeli, kuytu yerlerini Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Ağlayan bir bebeğin sesi Buluşmalı vurulan bir gencin haykırışıyla Ve bir damla kan sıçramalı Bu buluşmada bebeğin alnına Sıçramalı ki... Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Akan bir ırmak sessizce Girince o şiire Akan bir ırmak olmalı gene Ama bir farkla Kabarıp coşarak ve Sürükleyerek birlikte kayaları bile Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Bir kelebek Küçük bir kelebek Kanatları koparılmış, ölüm renginde Uçabilir mi eski inceliğiyle Uçabilmeli o şiirde Kırlarda değil, ateşin üstünde hem de Ömrüm, bana bağışla bu şiiri Büyük bir şiir yazmak istiyorum ...

Uçurum

Şiir uçurumdur Ve çiçekten bir köprü Geçer üstünden Gerçeğin kıyısına uzanan Düş kıyısından Kimi ulaşır karşıya uçar gibi Kimi ulaşamaz, düşer Kimi de boşlukta asılı kalır Düşerken tutunabilirse Bir kelimeye eğer İsmail Uyaroğlu

Gökyüzü ve Şiir

Bir kelime gelir, sürtünür, yoklar beni Anlarım, bir şiirin elçisidir Bırakır hemen elimdeki işi, sokağa çıkarım Bakarım, günlerdir içimi sancıtan şiir Orda, esinimi ışığından süzdüğüm Sonsuz göğün altında Bana incecik gülümsemektedir İsmail Uyaroğlu

Bıçak

Bir bıçak edin artık kendine Bırak avutmayı bedenini Ucuz zehirlerle, alkol vb. Balkırken ölümün çelik dikeni Bir bıçak... Kromaj kaplı bir kan lekesi Parlasın üstünde ve Uğuldasın ölümün sesi Bir bıçak edinin... Önce ucunu dene İyi gelirse eğer Gömersin şehvetle etine Bir bıçak edinin artık... Bileğine bir şans tanı Eğlenirsin hem işte birkaç saniye De olsa seyrederken fışkıran kanı Bir bıçak edin artık kendine Titremeye başlamadan elin Bulamazsın sonra yaşlanınca damarı Kaçar tadı şölenin İsmail Uyaroğlu

Esirgemeyen ve Bağışlamayan Şeytanın Adıyla

VI. Andolsun karanlığa ki Fuhuşu ve cürmü örten O kirli, siyah atlasa ki Bekareti elinden alınmış Sarışın duluna göğün, aya ki Gecenin bakir kızlarına, yıldızlara ki Biz seni yalnızlıkla ödüllendirdik Yalnız kalasın diye Orda burada, göğün altındaki her yerde Sızlayasın diye bir başına karanlığında Ama sen yüz çevirdin bir vakit Kalabalıklara baktın bağışımızı unutup Sunduğumuz acıda boğulup gitme korkusu edindin Düşünmez misin, niye boğulur boğulanlar Işıldasınlar diye yalnızlıklarının dibinde Bunda elbet bir ibret var Andolsun, yeniden andolsun karanlığa ki Seni defnedecek şiir bulunur At yeter ki korkmadan kendini Kendinden aşağıya İşte böyle. Nezeyne VII. Gözettiklerimizden kıldık seni, kayırdık ve defterine sürgün yazdık. Sen sürgünsün. İyi kullan yabancılığını Yalnızlığını iyi yürü. Yokuşunu şehvetle çık, ayak sürüyenlerden olma. Sonunda varacaksın oraya nasıl olsa. Orda, vardığın yerde bulacağın şeyler sevindirsin seni. Kararmış bir taş ve gece ve ...

Şiirin Üç Kuralı

Hayatın bağrından Kanayarak kopan kelimelerle Kurulur şiir Bir Şiir sızlanmaz, haykırır Ama sızlayan yanını da Duyar insanın içindeki İki Ve şiir gelecek bildirir Ve gösterir gelecek kimin elinde Kimdedir güç Üç İsmail Uyaroğlu

Yeşil Yağmur

Gözlerine baktınız mı hiç uzun uzun Yeşil gözlü bir kızın Çayır çimen ferahlığı doluyor içinize Ve ipince ıslanıyorsunuz Sanki yeşil bir yağmur Yağıyor usul usul üstünüze İsmail Uyaroğlu

Felaketlere Gülecek Kadar

İki taksi çarpıştı az ötemizde ve biz Katıla katıla güldük Aşktı bize unutturan dünyayı Biz ki kimsesiz bir kedi görsek sokakta Alıp eve getirirdik daha dün Ey insanlık, anla ve bağışla bizi Felaketlere gülecek kadar Seviyoruz birbirimizi İsmail Uyaroğlu

Uyumsuz

Uyumsuz serseridir benim adım Tarihe öyle geçeceğim Kırlara kaçarım sıkılınca mesela Ama kırı değil, uçurumu seyrederim Sigara tutarlar, canım istemez Alır, içerim ama Zayıflığımla da geçeceğim çünkü tarihe Sıkılgan, mahcup bir suratla Ermişleri şaşırtmayı severim fakat İsa'nın anası Meryem öğretti bunu bana Onun gibi bir sevgilim olsun isterdim doğrusu Ama nerde, ölüm abanıyor omzuma Her zaman kısa şiiri savunmuşumdur Erken ölümü savunmuşumdur her zaman Uzadıkça çünkü şiirde hayat da Usanıyor insan İsmail Uyaroğlu