Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Metin FINDIKÇI etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Senden söz etmekten yoruldum

Üçüncü Önsöz Senden söz etmekten yoruldum Ey düğünün gülü kasidede "Bağlı" kadın Kimsin sen?      Bitişten başka bitişten başka. Senden söz etmenin yığıntısı bende Ve sen Zamanda bir ışık oluyorsun lambaların köklerinde. Dudağında      Kalpleri kanatan "Avras" kasidesi İçerim Sevgiyi içerim ve önünde yıkılırım Arapça'da tutuklanan efendim. Abdülali Rezaki Çeviren: Metin Fındıkçı

Çocukluk Çağı

a Bir kalp gibi hüzünlüydüm      omurga iliğinin duruluğunda hayatımıgünün yirmi dört saatinde kurarım      düşüm unutsa da böyle bir akşamı. Gecemi gündüzüme katıp başlarım      inşa etmeye kumdan düşleri şiirim yoksun kalır güzellikten      yoksa gömütün karanlığı geri mi döndü? Düşlerimin şehri nerde kaldı      nerde, neden görünmedi kumun tepesi? Şimdi yansıyacak mı hayatıma      sayıkladığım akşamın loş ışığı? Giden bu akşamla çocukluğuma dönsem karşılaşır      mıyım yuvasında kuşlarla her sabah hiç bir zaman hayatım olduğu gibi      görünmeyecek şarap bardağında eriyip giderken Hiç bir zaman kışın çiseleyen yağmuruyla      uyaklı olmayacak güzel küçüklüğüm hiç bir zaman kumruların aşk yuvası dize      dize dizilmiş şarkıların gölcükleriyle uyuşmayacak Kaç çeşit çiçek topladım gömmek için      onun geceme yansıyan ışığı...

Unutulan'dan

I Unutulan gölgelerle başlamıştık Aşklar yerinde durmuyor ki, açsan Arkabahçeye bakan pencereyi Kedi değil çocuk değil, çağırsan Yakın bir harabeden. Unutulan gölgelerle unuttuk Bağdaş kurduğumuz döşekte Baktıkça küçülüyoruz zamana Gün boyu avluya açılan. Unutulan avluda unutulmuş Çamurlu çiçekler, kuşların gagası Gözü kanlı nar ağacı ve ben Kadim bir şehirde. Artık unutulan çıplaklığını Çocuk yatağımdan toplamıyorum -Orda mısın? Şuramda duran harabeden Bir daha seslensen. Metin Fındıkçı

Söylemeyeceğim Adını

1 Geriye kalan zamanını yaşamak için Derin ışığın kırılmış gecesine indin Bir ölüye geç kalmış çelengi süsleyen Karanfil mesafesiydi ruhun Işıkların sessizliğinde alev almasını bekledim Yüzünün, cansız düşen gözlerinin Kanatlarında aradım gölgeyi, Gizlemek ürkek gözlerimi Seni yaşamak için öğrendim ölümü ve Adını öğrenmek için Gecenin yaşlanmasını bekledim. Karanlığın dilini konuşan, Işığın su yürümesiyle ulaştım sana Adını öğrendim? Öğrendim Ve karanfil mesafesini yürüdüm. 2 İçimi daraltan o büyük boşluktur Vazonun eskimiş suyunda biriken sinek ölüleri, Canımı acıtan tenha odadır. Yenilgidir gece, bulutların doruğunda bocalayan, Karanlık teranesinde yenilgimdir. Geç çok geç Biliyorum! Kurtaramaz artık hiç bir şeyi; Çok geç Çok? Bu hiçliğin tedirginliğidir Seni bana sunan. İşte bekle dediğin sokaktayım Islak bir külün büyüsünü bozmadan               Yeşil gözlerinden bakıyorum           ...

gül zakkum ya da su boşluğu

İmgeyi antikacıda rehin bırakan usta ölüm de artık baştan kokar nerede kalmışsa su zamanı üç basamak merdiven indiğim kalbimin şurasında bugün de ince bugün de kırıldı kırılacak gülzakkum (?) saçlar. Aşkın, miras kalan öyküsüyle yaptığın kahve Masada unutulan kaysı, buzdolabı Havada dedikodu tadı Deniz şortunu giyinmiş Teninde yorumlar gününü güneş, dilimi çağırıyor Mermerdeki damarlar, tenin soyuluyor terimle Bir sinek vuruyor cama Sokağı yok suboşluğuna inen yolun, uzun zamandır Unuttum sokak adlarını, kedi gözü, memebaşların Avucumda kokan ot fıskiye İstanbul'un tozu alınmamış bir köşesinde içtiğimiz rakı, aşkımızın açıkta kalan kamburuydu komi, ölü düşler asılı duvarda, kılıktan kılığa giren su, kimi ölü kimi uzak kimi adını bilmediğimiz, zakkumu bırakmıştık vestiyere gülü alıp gidiyoruz, tozu alınmamış bir köşesine İstanbul'un güneşin en yorgun saatinde, suskun ben sen ve herkes kumun ötesinde anonslar… anonslar tenimizde pullanır ayetler aşk...

Özleme Mekan

I Eski bir kilise avlusu nasıldır bilirsin Bilirsin çinisi çalınmış kırık bir pusulada geçer zaman Nasıldır bilirsin böyle bir avluda soluklanmak Seni görmediğim günlerin küflü ekmeğini bilirsin, bekliyorum Su alan bir kalyonla, bilirsin bir kara parçasıdır yüzün Bir ormandır bir koydur bir buluşma yeridir Ve yoktur onu da bilirsin. Eski bir avlu nasıldır bilirsin Bir yaşanmış bizimdir ve gözlerim vaha faslında durur Bilirsin, kırık camlardan içeri gözlerin derin Sonsuz, ey çarşambanın akşamında özlenen Anladım sensin şu kaybolan ellerime mekân Sonsuz teninde ellerime kısacık ömür sensin Çağırmayan sesin akşamın ve telefonların uğultusuyla Nasıldır bilirsin yön bilmemek, bilirsin Bir kedinin gözlerinden içerisi çöldür... II Durup özlemini günlere bölüyorum Eski bir avluda kuyu nasıldır bilirsin Görünmez ulu gözlerine sesleniyorum Karanlık sensin, susuzluk sen, aydınlık sen Dökülüyorum yataklarından suların Yokluğunu bağışlıyorsun alıp bekliyorum. "Ne...