Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sıddık Akbayır etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Şiir Yazarı Şair Manisa Kırkağaçlı Muharrem Coşkun

‘Harf denizinde kâğıttan şiir yüzdürmelerin’ ve ‘ruh ikliminde kâğıttan sır saklamaların’ ustası Haydar Ergülen’e, 1987 Eylül’ünde, üniversite kaydımı yaptırdıktan sonra, İstanbul’a geçmiştim.  Galata Köprüsü’nün altındaki Erzurum Çayevi’nde çayımı içip gelen geçen vapurlara bakarken yanımdaki sandalyeye bir adam oturmuştu. Beyaz yağlı boyayla ve son derece düzgün harflerle ‘Şiir Yazarı Şair’ yazan siyah çantası dikkatimi çekmişti. Siyah fötr bir şapka, siyah bir ceket ve siyah bir gömlek, ağzının kenarından sarkan filtresiz bir sigara, muhtemelen ‘birinci cigarası’... Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’ne kaydını iki gün önce yaptırmış bir edebiyat öğrencisi olarak, bir an şiirden para kazanılabileceğini düşünmüştüm. Garson, ‘Merhaba Muharrem Amca’ deyip  adamın çayını getirmişti. Çayını bitirdikten sonra, ne işle iştigal ettiğini gösteren çantadan, teksir makinesiyle çoğaltılmış silik maniler çıkarmıştı. Üçüncü hamur kâğıt...

Cümleten İyi Yolculuklar

Galiba biraz acemisiydik (!) güzel şeylerin. Külebi'nin kamyonları kavun değil, hüzün taşırdı. Yaşamak, hüzün yüklü kamyonların, keskin dönemeçlerde eksilen düşlerimizle rüzgarda yol alması gibiydi. Sonra... Giderek azaldık. Başka hayatlara savrulduk. Okullar bitti. Rastlantılara dönüştü arkadaşlıklar. Alınan adresler hiç bir işe yaramadı. Çürümeye yüz tutan anılar konuşuldu ayaküstü. Herkes kendi küçük dünyasına hapsoldu. Coşkularımız yetim kaldı. Yoksul kağıtlarımızı onarmadı şiirlerimiz. Hayatımıza bulduğumuz anlam, kendimize yazdığımız kader bize benzemedi. Artık zaman; dengeli, aklı başında, dikkati işinde insan istiyor.. Sıddık Akbayır- Yol günlükleri (Cümleten İyi Yolculuklar)

Edebiyat Karın Doyurmaz Çay İçirir 1

'Yalnızım Çünkü Siz Varsınız' Murat Dölek'e Her şeyi anladığından, bildiğinden gitti. Her şeyin farkına vararak gitti. Gidişin kolay olmadığı, dönüşün imkânsız olduğu yere gitti. Anlamsızlığı anladığından gitti. Tarafsızlıktan nefret ettiği için, taraf olmak, tavır almak için gitti. Savunmaktan yorulduğu, savunmayı gereksiz bulduğu için gitti. Gittiği yeri bilerek gitti. Kırgın gitti. Başka çıkar yol bulamadığından, tek bildiği bu olduğu için gitti. Artık değiştirmek istemediğinden, buna gücü olmadığı için gitti. Tüm bunları anladığı için, hiçbir şey söylemeden gitti. Sessizce gitti. [1] ‘Maaşı bir balıkçı kazağına denk gelmeyen adamın gücenik dudaklarını, bir şehri her zaman tutuklu olarak da sevilebilme hünerini leyla sayarı her gördüğünde bir hoş olan inşaatçı mardinlinin fazla üstelemeyin bu şehirde yalnızım der gibi’[2] duruşunu anlatmak için gitti. Askerken yaptırdığı dövmesinden terhiste utanan delikanlılar- bilek güreşinde yenilince sokağa çıkamayan çocukla...

Yusuf Atılgan ve eşi Serpil Hanım

"Ben on altı on yedi yaşlarındaydım. Aylak Adamı okudum. O zaman Ankara'da yaşıyordum. Çok etkilendim. Yani, şöyle bir şey oldu. Çok yakından tanıdığım biri duygusu gelişti. Kendimi çok yakın hissettim. Dünya görüşü, dünyaya bakışı beni çok etkiledi. Edebi anlamda da müthiş sürükleyici, inandırıcı, şiirsel, dili son derece temiz, çarpıldım. Dedim ki ben bu adamı bulacağım. Körse de, topalsa da fark etmez. Ondan sonrada ne olur ne biter bilemem. Aylak Adam'da da içten içe hissedersiniz; hem çok hoş biri, hem tekin değil bu adam dersiniz. Korkutucu bir yanı vardır. Belki yaklaşabilirsiniz, belki ele geçirebilirsiniz ama sonuna kadar da problem olacak biri olabilir. Çok rasyonel şeyler değil tabii. Sadece sezgiler. Ama aradım. Üç ay kadar Ankara'da iz sürdüm. Bulamadım. Kalktım İstanbul'a geldim. Bir arkadaşımın yardımıyla bir yayınevinden Manisa'nın bir köyünde yaşadığını öğrendi. Oturdum mektup yazdım. Çok gençtim, İstanbul'a gelmem bile sorundu. Manisa...

Şükrü Erbaş ve Bir Şiirin Oluş Yapılış Yazılış Süreci

Beni şiire genellikle bir küçük ayrıntı, herkesin geçip gittiği silik bir görüntü götürür.Kalabalık içine sıkışmış bir sessizlik, doğayı çın çın inleten bir yalnızlık, bir gözyaşı kurusu, tedirgin parmaklar, kekeleyen bir ses, bir hançer gibi eğri alın çizgileri, düğüm düğüm kirpikler, düştüğü yeri oyan bakışlar, vazgeçişin menevişlediği bir yüz, kimsenin duymadığı bir iç çekiş.… Her biri onlarca öykü anlatan bu ince ayrıntılardan giderim,gitmeye çalışırım insanın evrensel gerçeğine; toplumun 'hali pür melaline' . Kısacık bir şiirle örneklemeye çalışayım bir şiirin gelişimini. Halka halka büyüyüp duran bir dalgınlık, bir resim çizmeye başlıyor içime, gözlerime: ' Karın kapattığı yollarda / Yalnızca serçelerin ayak izleri / Bir tek pencere görünmüyor ufukta.'  Üç dizelik, Japon haikularını andıran bir doğa resmi. çağrışım alanını, kar, serçeler ve pencerenin sağladığı, doğanın yalnızlığından insanin yalnızlığına ilmekler attığını düşündüğüm bir resim. Bu dizelerle gezi...