Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hasan Hüseyin Korkmazgil etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ağlamalar

gördüm babaların ağlamasını dalları düğüm düğüm gövdesi kahve falı               bir zeytin ağacını köklemek var ya sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı kazma vurmak var ya beş yüz yıllık meşeye               acısını duymak var ya kopmanın babaların ağlaması işte o babaların ağlaması öyle zor gördüm babaların ağlamasını anaların ağlaması bir başka anaların ağlaması bir ayrı               anaların ağlaması bir beter dövülen döş yolunan saç kan damlayan bir çığlık               ağustosta çam ormanı yangını sokaklar alanlar evler kapılar mutfaklar kilerler ocaklar ağlar zıbınlar beşikler uykusuzluklar ağlar             ağlaşırken analar dağ taş toprak ağaç su yıldız yeşeren buğday ağlar savrulan saman ağlar              ağlaşırken analar kanın umdun hakkı sütün ...

Karıma Altıncı Evlilik Yıldönümü Armağanı

Silahımsın başım havalarda gezerim en yıkık günlerimde bile atımsın ölümü çiğnetmedin düşmanıma karanlıkta kurşun yağarken üstüme karımsın dölümü paylaşan tarlamsın benim kollarımda uyuttuğum geceler seni göğsüne sığındığım geceler senin öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende kulaç atmışçasına Kızılırmak'ta yorulup düştüğüm geceler senden ve ilk görüyormuşum gibi baktığımda gözlerine kızıltı sonbaharlar alabulut yazlar tiren tiren yolculuklar seni ben ekmek paramız olmadığı günlerde de gördüm, yiğittin seni ben korkunun kara tırnaklı titrek elleri bileklerime bir hayalet gibi sarıldığı günlerde de gördüm, yiğittin seni ben zorlayıp o peygamber köşkünün kapılarını hücreme temiz çamaşır ve sigara ve selam yolladığın günlerde de gördüm, yiğittin bir çift ateş karanfil bir dost kitap ve bir bardak su gibi beklediğin günler de oldu hasta yatağımın baş ucunda yiğittin soframızda kuş sütü balık yumurtası yoksa da işçi ellerinin tadı aydın gözler...

Birinci Kaçış

dur gitme bekle biraz bu belki son buluşmamızdır belki şimdi şuracıkta ama belki hiç bilmediğin bir ezik kurbağadır ıslak betonda gölgelerimiz rıhtımlara böldüğümüz bu çocuksu kurtuluşlar dur gitme bekle biraz hem sonra belki de hiç belki bir kamyon beni bir akşam gazetesine belki sokak sokak beni aradıkların belki bu son buluşmamızdır nella ah nella dur gitme vakit yakın az sonra belki de hiç belki de ben, ah nella, bu ayrılık hiç bitmeyecek seni çeşmeler gibi şarkılara dağıtıyorum renkler katıyorum seni, uysal biçimlerden alıp kısraklara çiziyorum kavga arefesi günlere dönüp kendimi vuruyorum bir akrep karanlığında dişi bir isa gibi bakma bana çıldıracağım düşersem esintime karanlığa düşersem ellerim soyunursa uykusuz diriliğini yüzünü yitirirsem bence güzel çizgilerini düşsel ortamlar içinde bir silik bir anlamsız yaşamak korkubabası, gelsin dinlerin cenneti sana ben nella dedim, ah nella, belki de hiç geceleri bambaşka bir adam oluyorsam karışıksam kendimden...

Dayan Dayanabilirsen

bir bir yitiriyorum sevdiklerimi ellerimden kuşlar gibi uçup uçup kuşlar gibi uzak dağlar ardına çivilenmiş gözlerime kiminin o yalvaran gözleri yakıyor kollarımı kiminin kanı kimi sitem sitem vuruyor beni dövünmek tepinmek neye yarar ki neyi kurtarır ki üzmek şu canı her bahar yenilense de dallarda tomurcuklar o bahar gitti gider kolay değil ozanın ağlamaması gülmesi kolay değil bulutlar her zaman yağmur getirmez şimşek gülmez bulutlardan herzaman bulut var ki yaz yağmuru güzelim geçip gider gül kokulu yel gibi bulut var ki taş başına yoksulun orman söken köy göçüren bir karabasan tam da başlamışken sevmeği öğrenmeğe tam da başlamışken bal doldurmağa özlem denen peteğe bir bir uçup gidiyorlar canlarım gidiyorlar kopar gibi acılı kollarımdan dönülmez karanlığa dövünmek tepinmek neye yarar ki neyi kurtarır ki ölüme sövmek sövmemek ne yazar ki dağbaşında tek ağaç fırtınada bir tekne uçurtması kopup gitmiş bir çocuk bakıyorum yalnızca şaşkın ve umarsız...

Ağustos Şiiri

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum Hep böyle havalar besler fırtınaları Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı Bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım Geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim Beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim Deli çizgi gözlerimi kör etmiş, kör etmiş, kör etmiş Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde, neyleyim İnsan demişim, kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum Kaderim kaderleri demişim güzelim Sen olmasan ben böyle değildim Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı Yüreğim s...

Acılara Tutunmak

acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimiz de o yuvasız çalıkuşu bense kafeste kanarya o dolaşmış daldan dala savurmuş yüreğini ben bölmüşüm yüreğimi başkaldıran dizelere kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimizde elleri çığlık çığlık yanyana iki dünya ikimiz iki dağdan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik buluşmuştuk bir kavşakta unutmuştuk ayrılığı yok saymıştık özlemeyi şarkımıza dalmıştık mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde aramakmış oysa sevmek özlemekmiş oysa sevmek bulup bulup yitirmekmiş düşsel bir oyuncağı yalanmış hepsi yalan sevmek diye birşey vardı sevmek diye birşey yokmuş acılardan artakalan işte bu bakışlarmış kuğu diye gözlerimde gün batımı bulutlarmış yalanmış hepsi yalan savrulup gitmek varmış ayrı yörüngelerde acı çektim günlerce acı çektim susarak şu kısacık konuklukta deprem kargaşasında yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak acı çekmek özgürlükse özgürdük ikimizde Hasan Hüseyin Korkmazgil

Yüreğim Sızladığı Zaman

Yüreğim sızladığı zaman Gece yarılarından sonra,şafaktan önce Bilmediğim bir istasyondan,bilmediğim bir müzik geliyor kulağıma: Uzak vahşi Karanlık… Gece denizleri gibi bir müzik, Batık gemilerli gece denizleri gibi bir müzik, Çağırıyor,çağırıyor beni durmadan Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim. Yüreğim sızladığı zaman Duvarları banka afişli çok eski bir şehrin Cumhuriyet Caddesi’nde iki tüfek bir kelepçe, Tüfekler garip garip Kelepçe garip… Öyle beter Öyle çamur Bir yaprak döne yuvarlana, Bir akarsu bata çıka… Koşuyor koşuyor bir kadın kelepçenin ardından Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim. Yüreğim sızladığı zaman Bir kara tank çıkıyor bir ağıttan,bir filmden,bir savaş romanından çıkıp yürüyor sevgilerin,özlemlerin üzerinden. Aşkların,umutların,oyuncakların,küçük emeklerin,büyük kaygıların üzerinden geçip gidiyor. Su gibi ilerliyor yangın İşliyor kıtlık karanlığı Ölüler birden bire şarkılaşıp Virüsler bakteriler Bütün diller...

Yolcu

Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin ey yolcu coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel Sana selam, sana saygı ey yolcu Fakat düşündün mü yolunun uzunluğunu ? Neler var yolunun üstünde, düşündün mü? Koşar-adım aşabilecek misin şu dağı, geçebilecek misin bu hızla şu beli, tırmanabilecek misin bu solukla şu sırtı ? Ovada dikenler yollara uçmuştur, kuru dereleri seller basmıştır, kar yağmıştır belki o tepelere ? Böyle, uçar gibi geçip gidebilecek misin oralardan, hemen varabilecek misin oraya ? Belki sırtlanlar üşüşmüştür leşlere, kuzgunlar tutmuştur belki yolları. Belki silinmiştir ayak izleri yolcuların. Bütün bunları düşündün mu ey yolcu ? çünkü sen, ne ilk yolcususun bu yolun, ne de son. Derim ki sana : Nehirler boyu git Nerelerde ve niçin durgundur nehirler, nerelerde ve niçin hırçındır nehirler, nerelerde ve niçin mendereslidir, nerelerde ve niçin çağlayanlı ve de çavlanlıdır nehirler, gözlerin...

Karagün Dostu

biliyorum matarada su torbada ekmek ve kemerde kurşun değil şiir ama yine de matarasında su torbasında ekmek ve kemerinde kurşun kalmamışları ayakta tutabilir biliyorum şiirle şarkıyla olacak iş değil bu dalda narı tarlada ekini kızartmaz güvercinin gurultusu ama yine de dişler arasında bıçak gibi parlar kavgada şiirin doğrultusu göz gözü görmez olmuş tek bir ışık bile yok yürek bir yaralı şahindir döner boşlukta belki bir şiir belki bir şiir kırıntısı çalar kapımızı umutsuz karanlıkta yoklar yüreğimizi iğilir yaramıza dağıtır korkumuzu ve karşı tepelerden gürül gürül bir kalk borusu Hasan Hüseyin Korkmazgil

Akarsuya Bırakılan Mektup

incecikti gül dalıydı dokunsam kırılacaktı dokunmadım kurudu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde simdi nerde simdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç Hasan Hüseyin Korkmazgil