Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bülent Parlak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

BABAMIN CESEDİYLE UYKUYA DALAN ANNEMİN HİKAYESİ

babamdan bir tokat yemeden büyüdüm ben belki sebebi budur banknotları karalamamın  hep aynı saatlerde farklı semtlerde  en az üç kişiye randevu vermemin  belki sebebi de budur  kaba bir irkintiyle uyanırdım çocukken  homurdanan bir erkek sesinden yoksun  annemin her sabah yatağında bir erkek cesediyle kavgasız ve barışçıl uyanmasından bıkmıştım  şu silik ağıtından nefret ederdim en çok  "hem anne hem baba oldum derdi evlatlarıma". bana iyileşmez bir aşk sunan  sürekli sevgilim sandığım kızı  Kuran'ın yapraklarına sardığımda  henüz on beş yaşındaydım  sürekli sevdiğimi sandığım kızdan  bana arta kalan bir aşk yarası hocalığıydı  bir de eğretiliğimi azdıran uyumsuzluğum ben aslında büyürdüm aylaklığım büyürdü  büyürdü pelerine sarılmış kadınların elleri  kirim pervasızca büyürdü  belki ben de gençliğimde  sıkılmış yumruklarımla sloganlar atar  miskinliğini ellerdim uyuşuk halkların belki ben de ...

Bir gün pişman olmak için hepimiz sıraya gireceğiz

Bir gün pişman olmak için hepimiz sıraya gireceğiz işte o gün başımdan hiçbir şey geçmemiş günlerin hatıra diye kabul edilmesini isterken Risto Trifkoviç’ten anlatsam yarısında izin alıp gideceğiniz bir hikayedir burası burası dünya bizi nasıl kırdıysa öyle de gönlümüzü almamayı bildiği yerdir. Bülent Parlak

Sabah Kalkınca İntihar Etmeyi Unutacak Kadar Dalgın

Nerede  Beni her sabah yorgun düşüren hayretim? Kahramanların ve zarif kahpelerin ardından  Dalıp giden gözlerim  Nerede. Bir kaçkını bankamatiklerin altına saklayan serinlik, Kaçkının koynunda korkudan bir bıçak; Koyverin her durakta aşkı sendeleten beni Çünkü yakışmıyor bana  Onlar giderken yazgıma üşüşen leke İlk yeminimden beri gücendirdiğim Allah. Devletin çılgınca güldüğü bir şakadır, Yaşlıların koltuğunun altına sıkıştırılmış su faturaları. Meraktan talan edilmiş, kız yurduna gelen mektup nerede? Biraz kal, barış kal, Siirt yüzünden elleri tütün kokan köylü çocukları içtimaya toplarken bir kumandan küfürle, terhis et öyle kal… Benim suçum değil ki sen mutlu olma diye hatasız yüzüne attığım iftira. Hayır, kalmadı kurtulma ümidim, üşüyen parmaklarımdan razı değilim. Razı değilim! Mesela piçlere kalacak bu densiz dünya. Hem yakışmıyor bir güzele vapura yetişmek için koşmak Endam kalmıyor, önce boy sonra pos Yaşamak iyi gelmiyor hiçbir sancımıza Söyleyin sarsıcı b...

Dünya Burukluk Listesi

Not: Dünya burukluk listesini yaparken tamamen taraflı davrandım. İsimleri kendime göre seçtim. Listeyi daha fazla uzatabilirdim. İsteyen listeye istediği ismi ekleyebilir. Ama bütün titiz çalışmalar ancak buruk olmayanların, nefesi yetenlerin işidir. Hazreti Adem : Adem kimseye baba diyemedi. Hazreti Yusuf : Kuyuya atılan hangi çocuk bir daha kahkaha atabilir ki? Yunus Emre : Sol böğrümde ince bir dert / Batar Yunus Yunus diye. Bülent Parlak : Burukluğu fark etmesem, kendimi burukluğa yazmazdım. İlhami Çiçek : Onda dünyanın bütün taşlarını sırtında taşır gibi bir hal hep vardı. Beşir Fuad : 1887 yılında ameliyatını kendi icra etti. Gerard de Nerval : Yazık! Ben ölürsem her şey ölecek demek. Sadullah Paşa : Viyana’da sefir iken Türkiye’ye kendisi değil, cesedi. Hüseyin Türkoğlu : Üniversiteden arkadaşımdı. Bir şubat sabahı, 2015’te bileklerini. Şahidim burukluğuna. Tokadizâde Şekib : 1932’de oğlunu kaybettiği gün başına bir silah dayadı. Galib Efendi : Bir gün daha yaşamak istemeyecek ...

Evet, Sen de Öylesin Sevgilim!

Çocukluğumdan beri İsrail, işgale devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail öldürmeye devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail kendine ait olmayan bahçelere zorla girmeye, penceresinde gül yetiştiren kadınlara tecavüz etmeye, balkonlardaki hatıralara zorla sahip çıkmaya devam ediyor. Çocukluğumdan beri İsrail çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden öldürmeye devam ediyor. Çocukluğumdan beri biz İsrail’i kınamaya devam ediyoruz. 2009 yılında Dergah Dergisinden yayınlanan Haritası Kayıp adlı şiirimde “Gazze’ye şiir yazılmaz Gazze’ye şiir yazılmaz Gazze’ye şiir yazılmaz” demiş ve İsrail sorununa karşı elinde taşla tanklara karşı gelinemeyeceğini, bu dramatik insanlık sorununun romantize edilemeyeceğini şiirle ifade etmiştim. Ben hiçbir acının şiirle, sinemayla, romanla anlatılacağı kanısında değilim. Sadece hissettirebileceğimiz bir alandır sanat. Gazze bir büyük dramdır ve onunla ilgili yazacağımız, sergileyeceğimiz, izleteceğimiz her şey ancak hissettirmeye sebep olur. Bunu yapmak da görevimiz, ...

Aklıma Düştüğünde

                                                          eşime, Sen aklıma düşünce ellerim tutuşuyor ellerim Sen aklıma düşünce yetmişinde ihtiyar Küçük bir sokakla arkadaş, biraz daha yaşasa sanki kıyamet kopacak Sen aklıma düşünce Parmak izlerinden tanınıyor; parkta reddedilmiş bir aşık Teşhis ediyorum çiziklerde o amansız veremi Sen aklıma düşünce Berlin'de dazlaklar saçlarını uzatıyor Sağdıcı oluyorum gelinler at üstünde Sen aklıma düşünce rütbesi sökülmüş babalar Yeniden dönüyor evlerine Çocuklar şen şakrak, çocuklar şen şakrak, çocuklar. İçimdeki gardiyan mahsustan unutuyor Mahkum odalarının kilitlerini... İyi halden yırtıyorum Sen aklıma düşünce gül kokulu kızım Sırrını çözüyor Mısır'da piramitlerin Kalbim beter oluyor sen aklıma düşünce Sen aklıma düşünce ne güzel heceliyor Bir kekeme dört kitabı Sen aklıma düş...

Hiçbir merhamet gösterisi insanın içindeki acıyı hafifletmez

Ya annesizler günü? Annelerini erken yaşta kaybetmiş çocukların gövdeleri ise artık o boşluğun ta kendisi olmuştur. Babamı kaybettiğim gün o küçük tercümemle yeryüzündeki boşluğa katkı yapacağımı hiç aklıma getirmemiştim.. O yaşlarda ne boşluğun hangi anlama geldiğini bile biliyordum, ne de yeryüzünün sazları kıran adamlar tarafından oluşturulduğunu. Ölümün şimdilerde hiç şarkı ezberlemeden gösteriye çıkmış bir orkestraya benzediğini gecikmiş de olsa fark ettim. O zamanlar ise ölüm benim için şehirlerarası çalışan tramvayları anımsatıyordu. Ölüyorlar ve sonra biraz geç olsa da geri dönüyorlar. Babam öldüğünde onun iki yılda bir, bir pazar sabahı geri döneceğini sanıyordum. Gidecek ve bir zaman sonra elinde hiç tahmin etmediğim oyuncaklarla geri dönecekti. Bilmem, belki de babamın bir oyuncakçı dükkânına dönüşeceğini düşünerek çok da sendelemedim. İlkokul öğretmenimin yaz tatili dönüşünde başımı okşarken gösterdiği acıma hissi bile çok fazla enterese etmemişti açıkçası. Çünkü az ötede ç...

Yugoslav

Göğsünde mektuplarımı saklayan sevgilimi bilmediniz siz Bilmediniz ne zaman ona baksam elimi kestiğimi Hep benim kanım döküldü, belli olmadan nerede yaşlandığım Boşuna mı bitlendim.. hazmetmek zordur sevdiğinin koynundaki heykeli Ölmese devletin fark etmeyeceği adamların kaderidir kan davası Batı kurtuluştur, terlemeden hayali kurulan bıyık, müstear isimler Ve tedirgindirler sağlık ocağında sıra beklerken bile Kentlerde yarım yamalak insan; köylerde kaçak, köylerde kahraman Büyük günahları var çocukların, uçaklar Allah’tan daha kocaman Bir galip ararlar yarıştırıp atlarla örümcekleri Habersizdirler henüz suikasttan, güneş tutulmasından ve trafolardan Anlamazlar elindeki çiçeği suya hınçla atan kızların öfkesini Bir intihara yakışır haritada bulamayınca ülkesini Yugoslav Çaylaktır, titrer sesi sığındığı ülkede andımızı okurken Kendisinden çok tanınan bülbülün sesiyle helalleşip Giderken küfürleri ezberler hapishane gibi, Belgrad gibi Bülent Parlak

Parlamento Tutanakları

Yenilmek güzel değil Yaşıtım yok öpüp başıma koyarken O serin sabahları Nefretime duyduğum hayranlık Bana kıtlıktan söz eder Öğrenirken Bir çocuk annesinden utanmayı Ne zaman girecek Parlamento tutanaklarına Yalnızlık. Üstelik telvelerden umut ettiğim o narin geliş Skandala, tayyöre ve hamayıllara inat Top sektirirken saymasını unutan Allah'ın inandığı kullarla Aynı dünyada yaşıyor. Sırları bitince nezaketi kalmayan Şıngırdak kolyeli o zalim kadınlarla... Bu yanlış tabelalar Gitmeyi ve dönmeyi kalbimize saplıyor Niçin yakışır küstahlık Bir yosmanın annesinin elinden tutması gibi bana Şimdi fakülte koridorları Kitabın üçüncü sayfasından başlatırken tarihi Bir kız terk edince biter o anda Koparılınca biten güllerin tarihi gibi. Ama esas sorun şu Deprem olunca herkes kaçışır ya dışarı Anlatırken ben utanırım sevdiğime yeryüzünü Sebebini bir bilsem Bitecek bendeki önce mahçup Sonra saldırgan bu haller Bende soru kalmadı artık: Ölebilirim. Bülent Parlak

Aradan Çıksın Diye

Yas tutan söyleyin başka ne tutsun Son kullanma tarihi geçmişken mecalimin Üstüme, iki beden dar gelir ölülerin elbisesi Ne zaman kalsam kendime hep Yanlış kuşlar uçar çocukluğumun üstünden Eski bir yetimden esinlenen çocukluğumun Şimdi ne anlatsam size tuhaf kaçar, susayım Mahrumdu meleklerden geceleri konduğum pencere kenarları Sapanla çocuk vuruyordu bahçemizdeki kuşlar Meydana saklanmış adamlar geçmişiyle korkuturdu beni Aklımı bu yüzden yitirdim Özenle kırılırken kalbim… kefilim yok Aradan çıksın dedim bu yüzden yaşıyorum Nereye gitsem yakışmadım beni kim aklayacak Ne büyük bir yanılgıyım bu şehrin ortasında Kendimi gammazladım yoksa çıldıracaktım Şimdi, mübaşirler bağırsın diye adımı ortalıkta Yaraladım, gövdemdeki telaşa uymayan gençliğimi Son hamle bana düştü Koltuğunda büyük bir kibirle oturan hakime Açıkça teklif ettiğim rüşvetten sıyırdım Verdiğim bahşişi kabul etmezken beni mahşere uyandıran melekler Bülent Parlak

Vakit Tamam Galiba

Susturun şu narin söğüt dallarını içimde Böylesi bir yenilgiyi beklemiyordum bilin Kuyuya düşen Yusuf İhbar edilmiş İsa: Beni siz tanırsınız ancak Bana gölge yok söğüt dallarından soluklanacak Oysa fazlaca suskun ve çokça kederliyim Bir korsan bulsa beni bakmadan ardına kaçacak Batakhaneler konferanslar düzenleyecek belki de Haytalar, zaptiyeler ve pahalı orospular bir araya gelecek Şimdi nasıl gelsin talan olmuş yüzüm aranıza Nasıl bahsedeyim size plan yaptığım suçlardan Sararıyor yanaklarım işte yüzüme düşen yağmurdan Soyunup keman çalsam, örtülse kırbaçta aylak olmuş vücudum Aklım çelinse, bir kaşık suda boğulsa umutlarım Kuşansam, çıksam dağlara, eşkıyalar alsalar aralarına Cesedimin tazeliği gülümsetecekse sizleri Ve analarının kanserlerine alışacaksa evlatlar Simsarlar kandırmayacaksa evine dönen askeri Kalkın halay çekelim, ben orada öleceğim Sanmayın bir merasim talebim olacak sizlerden Çoktandır yerimi yadırgamıştım zaten Çılgın sanılmaktan dinlenmeye...

Sevgili Kızım

Annene sürekli neden eve gelmediğimi soruyormuşsun. Annenin iki yıl önce kaleme aldığı ama henüz geçen hafta postaya verdiği mektupta öğrendim bunu. Üzgünüm! Yüzündeki makyajı ancak hamalların taşıyacağı bir kadın tarafından tek ayak üstünde durma cezasına çarptırıldım. Buradaki yetkililer kadının çantasında kaybolan ellerini benim çaldığımı düşünüyorlar. Ne ben çalmadığımı ispatlayabildim, ne de o nemrut kadın beni suçlamaktan vazgeçti. Üstelik mendilinin de benim tarafımdan doğrandığını söylüyor ya en çok buna içerledim. Bilirsin kızım, benim mendillere özel bir saygım ve hürmetim var. Hem bana kimse inanmasa da senin ve annenin bana inanacağınızı bilmek bir anlık dahi olsa beni çok rahatlatıyor. Kızım, Beni yalancı çıkarmak isteyen herkes aslında biliyor ki doğruyu ben söylüyorum. Ama üniversitede suçlarına sahip çıkma bölümünde iki dönem boyunca okuduğum için sanırım aklanmak zor olacak. Aklanırım aklanmasına da, sanki o kadın sanki ellerini bir daha çantasında hiç kaybetmeyece...

Kışın Vakti Dar Olur

Kalbim! Bazen evlerinin önünde oturan kadınlara gelin önerdin sen. Övdüğün yosmalar seni şaşırtmadı da mahcup etti her seferinde. “Son” dedin, “bu son tavsiyem olacak!” Yoksul çocuklara ait o tek fotoğrafın ateşe düşmesi gibi Bağdat düşünce sen gittin. Yokuş olsa da yolun doğusu sen gittin. “Nasılsa” dedin söylenerek, everdiğim bir gelin yolda toplar beni. İnsan yola düşünce ne çok dökülene rastlıyor. Kalbim! Ne zaman bir kapıya varsan fark ettin mi, zili bozuk bir kapıya denk düştün sen. Seslendiğinde seni duyan olmadı da, içeriden gelen sesler bir misafirin kapıdan nasıl da veda ettiğini gösterdi; balkondan sarkan yarası şık adamlara. Bilirsin, kışları vakit dar olur. Sen ne zaman bir soğuk görsen, bir ayaz, kozalağını özleyen bir ağaç, tenekede yaktıkları ateşle ellerini ısıtan pazarcılar hep kapısının zili bozuk o evlere sökün ettin. Kötü bu söz dinlememe huyun. Dostların, kapısını çaldığın evlerle kendi evinin arasındaki fırtınadan ne zaman seni kurtarmak istese toprağı iş...

Haritası Kayıp

Merhaba Sözlerime küfürle başlamak istiyorum Yani ben Hiroşima’yı duyunca Japon olan ben Tombul ve yüzü kırışmış kadınları görünce üzülen ben Kapı pervazlarından geçerken besmeleyi unutunca Yüzü kızaran köylü adamlardan olmak isteyen ben Elleri üşüyünce nereye koyacağını bilmeyen ben Geceleri yatarken kutup ayıları üşümesin diye Dua eden ben Dişleri sararmış inşaatçılar yüzünden Estetik cerrahlarına sarı zarf içinde kınama cezası veren ben Gazze’ye şiir yazılmaz Gazze’ye şiir yazılmaz Gazze’ye şiir yazılmaz Annem başucuma süt koyardı içeyim diye Merhamet çok unutkan ah merhamet Ben, kuliste tek başına ağlayan bir şöhret Yalnız kalmasın diye salonu kulise taşıdım epey zaman evvel Hepimiz kuliste yalnız kaldık ne çare Dindar kuşlar öterken vakitli Ve vakitsiz havlayan müşrik köpeklere Elimi kulağıma atıp aryalar okudum Sesim detone Allah’ım! Haritam nerede, nerede, haritam nerede Uzay mekiklerinin arkasından kimse su dökmüyor Peçetelere yazıp Amerika’ya yolladı...

Bir Yanlış Dört Hüzün

Susku beklenmesidir bir babanın akşama yalnız bir grev Gece Söker bütün hüzünleri Sakınmak sessiz harf Aşk Kuşların ardından el sallamaktır Giden sevgiliye Yağmurun intiharıdır Toğrağa düşmesi Bülent Parlak

Tercüme

Kim tercüme edecek yana düşmüş kollarımı, Tanrım bari sen konuş en çok dili bilen sensin! Bülent Parlak