Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Tuğrul Keskin etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Acılarınıza Dönün Şiir Oradadır

yürürdüm, sakin ve yaprak döken sokaktan içinde aşk olan şeyleri arıyordum içimde sevgili yanması yürürdüm, yanıbaşımda bir sakız sardunyası konuşurdum usul ve uzun günler boyunca bi bakardım yüreğimde uçuk kızarması -yüreğim niye bu kadar ağzım ki. susardım sonra susardım sonra susardım büyük ağaçların altında oturur susardık arkadaşlar sevgilim ve yeni bir nehir bir ses; acılarınıza dönün şiir oradadır acıyı yanında bilmek olgunlaştırıyor insanı fesleğenin, fesleğen olduğunu öğretiyor birden şaşırıp kalırdık akşam vapuruna yetişememenin erdemiyle dağılmış pazarlara öteberi almaya giderdik dönerdim, ayakla çiğnenmiş sakız sardunyası anlamsız karmakarışık olurdu yüzüm bu yüzü bir kere görmüştüm işsizliğimde ipekyolu düşü vardı, marlboro yoktu o hayat, foss modernizm hiç yoktu her şey işte, düşsel kitaplarda anlatılan o kitap elinde van’a giderdik van kalesine çıkardık ellerin üşürdü ellerinin içi üşürdü hohlardım gün boyu konuşurduk sonra konuşurduk sonra...

Sonra İstersen Bırak Beni

aşk örttükçe üstümüzü fail-i meçhuldür kanımız ey şehrin tutulan ay'ı karanlığın nasıl benziyor karanlığına dünyanın kör ve beyaz şeytanın defterindeki lanet bulaşıyor şehrimize kimliksiz dolaşıyor cinnet ona açılan pencereleri kapatın sürgüleyin kapıları ne ki eflatun renkli kadınlar kaldırımdan geçiyorlar işte simsiyah çarşafları bırak beni soluğumun rüzgardan atları koşuyor tutayım yağmurda ıslanıp zatülcemp olayım bırak beni şaşkın sevgililer saçak altlarında üşüyor yağmurun ihanetine bir anlam bulayım bırak beni temiz denizlere bulaşmış balıkçı teknesine tutunayım yoksa şehirlerim yanacak içinde muş'un olduğu toprağın altındaki solucan üstündeki koza yanacak ve bir enkaz bile kalmayacak kül olan şiirlerden bırak beni yar yarın kıyısında kör bir kuşum kartallara terk etti kavmim her şeyimi ne bir anı ne albümde fotograf bırakacağım her şey bedenimin içinde uçurumlar alacak bedenimi yaşadıklarımdan uzaktayım tut, sonra istersen bı...

Ağlasın Fuzûli

Gül eskir, doğu çıbanına dönüşür her şey unutulur eski serüvenler, kurtlar kentleri basar gözyaşı dağları basar ve öldürülür başkaldıranlar karanfil düşer, bağlar solar, yüzülür Nesimi yeniden Çocukluğum unutulur panturanizmin kan akan bayrağında oysa gençliğim bir akçedir, yazılsın defterime söylensin, gümüşümü kârla satmadım sürdürdüğüm efendilik yok, hep ferman taşıdım zifir karanlıkta yaşadım şahidimdir şahmaran söyledim, yüzülür derim, çatlar, boşalır bir gün damarlarım gül düşer, ömrüm de eskir, kırılır bütün fenerler telefon ahizeleri küflenir ve ey unutuluş nasıl acıtırsın düşündükçe bedenimi ömrüm, acemi bir susuş olur ölümün akışında orda bir iğde ağacı kanar silah susmaz, tanklar ezer, unutulur odyurdu söğütgülü döker yaprağını, dünya susar ağlar çocukluğum, yıkılır taht, susar sureler nasıl mıyım? Hükümlü, gözlerim hasret sabah uykusuna yurdum, gözuçlarımda imdat şimdi mimber küflüdür. Unutulsun rahlede Kur'an Kerem ile Aslı'ya ağlasın Fuzu...

Kan Taneleri

gelip oturuyor düşlerime bir yazla turnalar bütün düşündüklerim geliyor aklıma bu akşam hüznü zehirliyor artık beni kar yağıyor, kocaman bir kan lekesi olarak seni sevdiğimden söz ediyorum herkese kırlangıçlar gidiyor bir ırmak devrilip gidiyor o çocuk yüzlerce fotoğraftan çıkıp gidiyor sessizce bakıyorum, orada bir begonya soluyor ve halkım diyorum, solgun geçmişim benim söylüyorum, iki cihanda mutsuzum, insanım tenhalaşıyorum bir yılan ıslığına dönüşüyor sesler pencerem kırılıyor,işte, armağan diyorum sana savrulup düşen kan taneleri, konuk olduğun kalbim sonra Brecht okuyorum yeniden gecenin aydınlık yüzünü gözlerim oyuluyor bir kan çukuruna itiliyorum bonolar aldatıyor hep beni bildiğim tüm hesaplar dikenlerin içinden denize doğru yürüyorum yasaklıyorum seni kendime, bütün lirik şiirleri de. nefesimi gizliyorum hohladıkça aynalar kırılıyor yol kıyısındaki bütün ağaçlara anlatıyorum bunları bir giyotinden söz ediyorum, yok olan çocuklardan birileri geliyor...

Mutsuzluk Evi

mutlu pencereleri erkenden kapatılır baharın kelebekleri sanki hiç geçmez o evden nisan yağmurları cinnete gerekçedir çiçekleri erken solar, erken susar çocukları akşamlar sönmelere ayarlı hep lambaları ve mutlak sakallı olur mutsuz evin erkekleri karabasanları ne çok, ne çoktur her gece gizli ölümleri viranelik prensleri; baykuşlar her söze konuktur ürperten hikâyeleri gizliden gizliye kan konuşulur, susulur ellerde gözlerde raflarda hep kan sezilir mendil satıcıları eve dönmüştür bakışları, ansızın her şey hüzne dönmüştür dışarıda kırbaçlayan bi soğuk rüzgâr nasıl söylesem şu zulüm; geçim derdi en çok o ıslak yerden hissedilir kefenler içinde tanrı, her gece o evin konuğu anlamadım bir şey gibidir anlamadığım şeyler gibi o evlerin içi güzün yaprağın umutsuzca dala tutunması petrole bulanmış sülünün ovaya son bakışı gibi zayıf ve esmer kadınları bir gece öldürülür ve gecenin rengi törenin rengine dönüştürülür acı şeyler o evde üzgün günleri çağırıyor ağl...

Sevgilim Sandılar Seni

1./ yıldızlar kalabalık görünürdü evlerinden ay kocaman bir akşam sabahı beklemiştik damlarında öleceğini sanmıştım ağladığını hiç görmedim bir eylül dışında kumruları düşünürdü gözü daldıkça ve çok az şiir yazardı (bir keresinde bir şiirinde çiçek vurmuştu kumruların sırtına) baharda çiçek ekmezdi bahçelerine ama en iyi su kabağı bahçelerinde yetişirdi -cırcır böceğinin sesini hiç duymadım orada içlenirdi Rodrigo'yu dinlerken ama arabesk de dinlerdi zaman zaman saçlarını dağınık görmedim hiç kızdığını bir kere gördüm kitap okuduğunu hiç ama okuduğunu söylerdi onikiden sonra hep sevgilim sandılar onu ama o bundan hiç mi hiç alınmazdı sonra aşık da oldum ona bir şubat günü çiçek de çaldım ama o bir ozanı sevdi -kışın ortasında temmuzmuş gözleri yeni bir elbise aldığını görmedim yazın kışlıklarını, kışın yazlıklarını giyeceği tutardı her akşam kara bir oğlanı görürdü onu sevdi belki ama hiç aşık olmadı. 2./ gözleri bir yerlerde firardı hep deniz dalgalıyken gülerdi her sabah aynı kit...