“an ki fıskiyesi sonsuzluğun keşke yalnız bunun için sevseydim seni”* bitti iyi günün azığı geceye düşen şiire sarılır cam önü seyranlığım çay demledim içiyorum şeker niyetine gezdirerek dilimde uzun uzun bir şiiri kokusu alıcı kuş kokusu uçurum bir mektup aldım yardan cemalli, süreyalı ağlayan taş olsun bundan kelli -mihenk taşı, kan taşı, su taşı- usandım çünkü usandım dağından firkatin ah, kaç kere yanılır aynı yangında kaç kere yırtılır perdesi sır evinin çoktan kayşadı yol, durma en çok sevdiğin kendini söyle bana nerde o ince sözlü bahçeler birlikte büyüttüğümüz o sazlı göller yanıyor gözlerim, gözlerim yanıyor mevsimin dalında kişne kirazı eşiklere oturmuş bir dolu insan bir öbek zakkum, bir masa: huş örttük işte bir vedanın üstünü eyer vurur gibi bir küheylana çoğu sana düştü bana azı dündü belki dünden de yakın son suyumu içtim fağfur bir kurn...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"