Hikâye malum: Sivas'ın bir köyü, ihtiyarın kendinden genç sayılacak eşi son günlerde hep tedirgin. Gözü ve gönlü yokmuş gibi duruyor evinde. İğreti bir dal, her an gölgesini toplayıp gidecek, sadece gününü bekliyor. Sezdirmiyor ama gözlerini küçüklüğünde kaybetmiş elli yaşını sürmekte olan beyi, ayan beyan her şeyin farkında. Susuyor, içine gömdüğü karşılıksız sevginin bir mühlet daha sıcaklığıyla avunmaya gönüllü. Görmeden sevmenin burukluğunu, dokunarak, koklayarak, umarak ve sazının tellerinden akıttığı ezgilerle sığınarak gidermeye çalışıyor. Okuma yazması yok ama sevmenin, sahiplenmemek olduğunu da biliyor. Genç eş, aşığıyla gizli gizli buluşuyor, eşine fark ettirmeden haberleşmeyi biraz pervasızca, biraz da kaderiymiş gibi sürdürüyor. Göz görmeyince gönül katlanırmış. Kanarmış ama yine de katlanırmış. "Çırpınıp içinde döndüğüm deniz" demişti ya şair o hesap. Sivas neresi deniz neresi… Denizi görmeden ummana dalmanın bir felsefesi olmalı. Bazı kelimeleri hatta ...