Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Gökhan Akçiçek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ölüm Yıllar Önce

Eski bir fotoğraf hatırlattı bana Ölüm yıllar önce omzuma Dokunmuş Sana saklıyordum Oysa omzumu anne Başını yaslayacağın Günler için. Suda çırpınan kelebeklerin Kanatları batıyor yüreğime. Ey ölüm Bekliyorum seni Bir çocuk gibi bekliyorum Dayanıp alnımı Dizlerime... Gökhan Akçiçek

Unutulan Gömlek

Bir giysi mağazasının En üst rafında bekleyen Modası geçmiş bir gömleğim. Tezgâhtar kızın dokunuşunu Ne çok özledi düğmelerim. Geç de olsa anladım İpliğimle uyumsuz Seçilmiş desenim... Gökhan Akçiçek

Sana Bakmanın Tarihi

Sana bakmalarımı Nişanlısına ördüğü kazağı Yetiştirme telaşı ile doğum gününe Gece nöbetinde uyuya kalmış Şebinkarahisar’lı bir hemşirenin Üstüne Yorgan diye bıraktım. Sana bakmalarımı Çocuklarını okula uğurlayan Bir anne gönenciyle Mola yerlerinde içtiğim çayların Buğusuna katıp Bozuk bir para üstü gibi Uykusuz garsonların Soğuyan avuçlarına bıraktım. Sana bakmalarımı Emekli kahvehanelerinde Namaz saatini bekleyen İhtiyarların sessizliğiyle Kaçırılmış bir seferin Kullanılmayan bileti niyetine Yırtıp yırtıp attım... Sana bakmalarımı Bir tek sana bırakamadım... (Adressiz Mektuplar) Gökhan Akçiçek

İpine Küsen Mandal

Balkon ipinde unutulan mandal Bütün kış orada Ne yapar Benden söylemesi Küçük bir mendil asın ona Kabahati ipinde sanır sonra... Gökhan Akçiçek

Bir Kipriğin Bile Değmedi Tenime

Oysa ne çok gezdirmiştim gövdemi Dolaşmanız muhtemel semtlerde Söz vermiştim, rastlarsam Uzaktan bakacaktım tereddütsüz İncinmeyesiniz diye profilinize. Sizi bekledim çaktırmadan vitrinlerde Aynı gömleği ben de sordum Gülünç bir çekinceyle Boşuna ummuşum buluşur diye sesimiz Tezgâhtar kızın gülümseyen yüzünde. Hatırlar mısınız bilmem? Bir gün karşılaşmıştık bu yarım kürede O şaşkınlıkla ceketimin düğmesini İliklemişim etime. Yazık, aynı şehirdeydik hâlbuki Bir kirpiğiniz bile değmedi tenime. Gökhan Akçiçek

Çırpınıp içinde döndüğüm deniz

Hikâye malum: Sivas'ın bir köyü, ihtiyarın kendinden genç sayılacak eşi son günlerde hep tedirgin. Gözü ve gönlü yokmuş gibi duruyor evinde. İğreti bir dal, her an gölgesini toplayıp gidecek, sadece gününü bekliyor. Sezdirmiyor ama gözlerini küçüklüğünde kaybetmiş elli yaşını sürmekte olan beyi, ayan beyan her şeyin farkında. Susuyor, içine gömdüğü karşılıksız sevginin bir mühlet daha sıcaklığıyla avunmaya gönüllü. Görmeden sevmenin burukluğunu, dokunarak, koklayarak, umarak ve sazının tellerinden akıttığı ezgilerle sığınarak gidermeye çalışıyor. Okuma yazması yok ama sevmenin, sahiplenmemek olduğunu da biliyor. Genç eş, aşığıyla gizli gizli buluşuyor, eşine fark ettirmeden haberleşmeyi biraz pervasızca, biraz da kaderiymiş gibi sürdürüyor. Göz görmeyince gönül katlanırmış. Kanarmış ama yine de katlanırmış. "Çırpınıp içinde döndüğüm deniz" demişti ya şair o hesap. Sivas neresi deniz neresi… Denizi görmeden ummana dalmanın bir felsefesi olmalı. Bazı kelimeleri hatta ...