Sufînin biri, gündüz evine geldi. Evin bir kapısı vardı. Yâni savuşacak aşka bir kapısı yoktu. İçerde karısı bir kunduracı ile beraberdi. Kadın nefsinin hilelerine uymuş, bir kunduracıya kul köle kesilmişti. O bir göz evde, o tek odada sevgilisi ile buluşmuştu. Kuşluk vakti sûfi gelip de hızlı hızlı kapıyı çalınca, ikisi de şaşırdı. Çünkü ne, bir hileye baş vurmak imkanı, ne de kaçıp kurtulma yolu vardı. Sûfinin o vakitlerde dükkanını bırakıp eve gelmek hiç adeti değildi. O, karısının bazı davranışlarından şüphelenmiş, onu kontrol için o gün vakitsiz olarak eve gelmişti. Kocasının hiç bir vakit, işini bırakıp da eve geleceğini kadın tahmin etmiyordu. Bu yüzden onun içi rahattı. Onun bu itimat ve kıyası, kazâ ve kader yüzünden doğru çıkmadı. Allâh suçları örter ama, gereken cezayı da verir. Bir kötülük edince, bir günah işleyince, ondan kork; çünkü kötülük ekilen bir tohumdur. Allâh onu yeşertir, meydana çıkarır. Bir kaç zaman, belki yaptığına pişman olur, utanırsın diye, o günahı örter...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"