Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nima Yusiç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Erguvan

Böyle korkunç bir sonbaharda  Çiçek açamama korkusuyla erguvan,  Yiten ümitlerinden yorgun düşer  Ümit dolu tebessümüyle tomurcuk verir o, baharda                                          Çiçek açar  Nima Yûşîc

Efsane

Efsane: evet, evet  Kararsız bir aşığın hikâyesiyim.  Ümitsiz, ıstırap dolu  Üzüntüden gece ayakta kalan  Yıllarca keder ve inzivada yaşayan.  Korku dolu bir aşığın hikâyesiyim  Sahra devi gibi korkunçsam,  Ve eğer beni ihtiyar köylü bir kadın  İnsanların kaçtığı bir dev gibi görüyorsa,  Cihanın ıstırabının oğluyumdur da ondan Nima Yûşic

Acılı ve yanık seslenmek ister yüreğinin derinliğinden

Ve tepenin üzerinden, Çırpınır birden Acılı ve yanık seslenmek ister yüreğinin derinliğinden, Gelip geçen kuşların, anlamını bilmediği. İşte o zaman  içindeki acılarla sarhoş Kendini ateşin heybetine atar Sert bir rüzgar üfler; yanmış mıdır kuş? Biriktirmiş midir gövdesinin külünü? Külünün kalbinden doğar artık onun yavruları. Nîmâ Yûşic

Kayık

ben suratı asık  ben kayığı karaya oturmuş  karaya oturmuş kayığımla  feryat ediyorum:  "saplandı bedenime azap  bu harap sahilin zorluklarla dolu yolunda  uzak düştüm sudan  yardım edin bana ey dostlar"  oysa al al oluyor yüzleri onların  halime gülmekten:  bu alelade kayığıma,  kuralsız kitapsız laflarıma  haddinden fazla derdime  haddinden fazla derdim yüzünden  bir feryat yükseliyor içimden:  “ölüm vakti geldiğinde  -sade yok olma korkusu ve tehlikesi değildir ki ölüm–  eşek şakaları, sululuklar, iğrenç dedikodular  yanlıştır tabii, ama neylersin!"  yanlışları onların  yanlışa sürüklüyor beni de.  onur kırıcı sözleri acı veriyor bana  kan sızıyor acımın derinlerinden!  nasıl kurutayım bu suyu?  feryat ediyorum.  ben suratı asık  ben kayığı karaya oturmuş  anlarsınız meselemi sözlerimden:  bir elin nesi var derler ya  ihtiyacım var elinize. ...

Gülümseyişlerinin, sesinin ve öteki güzelliklerinin anısına tutkun olan kişi

4 Mayıs 1925  Sevgili ve Soylu Aliye,  Bana, geceleri sıkıntıyla ve uykusuzlukla nasıl baş ettiğimi soruyorsun. Bir mum gibi: Öyle ki, sabah olduğunda söndürüyor, ihtiyaç duyduğumda yeniden yakıyorum.  Tersine, dün gece iyi uyudum. Ama ben uykuyu uykusuzluk için seviyorum. Yeniden hazırım. Öyle gözüküyor ki ben, uyumak denen bu rahatı, dışarıdan bir rahatsızlık gibi gözüken o şeye tercih etmeyeceğim. O rahatlık seninle benim ellerimizde ve o rahatlık... bu karanlık gecede, hayaletlerle ve umutsuzlukla uzayıp giden zamanda, ah, şeytan bile telkinini esirgiyor şairden.  Pek çok kez telkin etti; kabul ediyorum. Yıllarca bunu arzuladım ve çok kötü şeyler yaptım: Gerçeklikle bağım koptu, uçtum, ayağım yerden kesildi. Bir kartal gibi dağa kaçtım. Deniz gibi çıplak ve dalgalıydım. Yaradılışın kötü doğası kalbimin kanını eli- me buladı. Kötülüğe iyilikle, iyi davranışla karşılık verdim. Yavaş yavaş bendeki iyi niyeti değiştirdiler. Kolay inanırlığı, rahatlığı, çocuk masumiye...

Kayığının Başında

Kayığının başında düşünen kayıkçı inliyor boyuna seferinin acısıyla, denizin kıyısında: "verse bir yol, sahile vuran dalgaların kargaşası"   zorlu bir fırtına dövmektedir denizin yüzeyini dehşet saçan hadiselerle dolu gecenin huzursuzluğuyla doludur yüreği kayıkçının   sahilde, ama yine de kaygılıdır kayıkçı feryat eder daha büyük bir huzursuzlukla: "n'olur, bir daha düşse yolum, engin denize!" Nima Yusiç

Sahster Kıyılarında

Uzağım sılamdan -bir kuş nasıl uzaksa yuvasından Yiten ömrüm gibi bugünümdür şimdi unutulan Düşünceler ağırlaştırdı başımı, dudaklarım kapalı Gece bana, ben geceye söylüyorum söylenmeyecek sırları Söyleşecek bir şey yok kimseyle aramızda Sahster kıyılarında deniz ne söylüyor bana? Neden bana doğru geliyor dalgası denizin haşin? Neden yumruğunu savuruyor bana bu hecin? Ne yarar sağlayacak beni gamdan ayırmakla, Ne yapacak ki hüznüm denizin kaynağına? Ne ki bu soğuk dalgalı deniz iyice ısınmış işine Ellerini ovuşturuyor, coşkuyla vuruyor ayağını yere. Hayal gibi kaçıp gidiyor, uzak yollardan geliyor Bilinmez bir sır dalgalarıyla birlikte geçiyor. Dudaklarını aralayıp her an bir söz söylüyor üzgülü Onun sözleri yeniliyor benim eski üzüntümü. Eski gamlar altüst edince yüreğimi Yoruyor beynimi sıla, yar düşüncesi. Uzaktan okşayan denizin önüne Mutluluğu sürüyorum, bir olup konuğum hüzünle. Oturup soğumuş -ama acıyla yanan- alnım ile Yitip giden günlerimi ekliyorum birbi...

Ey İnsanlar

Ey sahilde uzanmış mutlu ve güleç insanlar Suda can vermekte olan birisi var Bildiğiniz bu hırçın ve karanlık deniz üzerinde Bir kişi var ki sürekliliğin el ve ayaklarını çırpıyor her dem. Bir zaman ki düşmana galip geldiğinizin hayali ile sarhoş Kendi yanınızda beyhude zanlarla bir zaman Yeni bir kudreti ele geçirmek için Ellerinden bir muhtacın tutmuş beyhude sanrılarla Bir zaman ki kolları yeni sıvamıştınız (önemli bir iş için) Nasıl söyleyeyim şimdi size Bir kişinin suda canını beyhude kurban erittiğini? Ey huzur içinde geniş sahilde Ekmekleri sofrada, kadehleri ağızda olan insanlar! Bir kişi var işte suda sizi çağıran… Ağır dalgalara vuruyor durmadan yorgun elleriyle Açılmış ağzı, vahşetten dönmüş gözleri İşte çok uzak bir yoldan görmüş gölgelerinizi Ciğerlerinde yutkunup suları ve sürekli artan takatsizliği ile Bu sulardan dışarıya uzatmaktadır Bazen başını, bazen ayağını Ey insanlar! O, bu uzak yoldan bakmaktadır köhnemiş dünyaya Çığlık atmaktadır her dem y...

Askerin Karısı

Mum yanar, çekili perdenin yanında, Gözüne bir damla uyku girmemiş bu kadının daha; Üzerine eğilir beşiğin (bir başına), O biçare biri, O biçare biri. Yuvayı koruyan eşinin perdesidir Birkaç paçavradan oluşan. Komşunun çocuğu bir güzel giyinir, Düzenli idman yapar ve iyi beslenir. Nedir fark bunlar arasındaki (Ben hüzünlenirim) Neyi varsa ötekinin yoksun bırakılmıştır hepten. Bir askerin çocuğu giyinmiş paçavralar (ve kırgınlık) Niçin yaşamalı bütün bunlardan sonra? İki gündür bir lokma koymadı ağzına kadın, İki çocukla, durup dinlenmedi hiç; Biri on yaşında, kızı uyuyor, Ötekisi uyanık ve inliyor acıyla. Kız ağlıyor anasının sütü için, zayıf düşmüş, Bu başka bir üzüntüdür, (içini burkar insanın). Kadın her şeyin farkındadır ama ortam acımasız Neyi okusa, sıkıntılardır soluğundan girip çıkan; Beli bükülüyor, sırtındaki bunca yükten, Bu yuvada solmuştur yaşama ...

Soğuk Kış Gecesinde

Soğuk kış gecesinde Güneşin ocağı da Yanmıyor kandilimin sıcak ocağı gibi, Ve ne ışık saçıyor kandilim gibi Ne de gökte parlayan soğuk aya işliyor ışığı. Yaktım kandilimi komşum yürüdüğünde karanlık bir gecede, Ve soğuk bir kış gecesiydi, Rüzgâr kuşatmıştı çam ağaçlarını, Sessizliğin yığıntısı arasında O yitip gitti benden, ayrıldı bu daracık patikada, Ve bu öykü öyle anımsanır ki hâlâ, Ve dudaklarımda asılı durur bu sözler: "Yakan kimdir? Tutuşturan kimdir? Kimdir bağışlayan yüreğindeki bu öyküyü?" Soğuk kış gecesinde Güneşin ocağı da Yanmıyor kandilimin sıcak ocağı gibi, Ve ne ışık saçıyor kandilim gibi Ne de gökte parlayan soğuk aya işliyor ışığı. Nima Yusiç