Ana içeriğe atla

Kayıtlar

tevfik fikret etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Nesrin

- Şimdi ben doğrusu evvelki çocukluklardan Nâdimim; gönlümü isrâf ü tebâh ettiğimi Bin merâretle bu gün anlıyorum; bir vicdân Bana ihsâs ediyor işte bitip gittiğimi Ben ki bitmez sanıyordum bu hayâtın şevki... Etme, Nesrin, bana zehretme şu bir dem zevki! Kız bu son âşıkmın kaç gecedir en coşkun Bir muhâbbetle alevler saçan âğûşunda Hep bu şekvâ-yı nedâmetle, mu'azzeb solgun, İnlemiş sonra -Bunun neşve-i bî-hûşunda Birtesellî bulurum belki...-hayâliyle bütün Cism-i bî-tâbım bezletmiş idi: -Bak her gün, -Her zamân ben şeninim, hep sana münkâdım ben. Lâkin artık yetişir: Aşk, o benim menfurum, O benim zehr-i hayâtım... Bana hep sevmekten Bahsederler; bunu artık çekemem, ma'zûrum! Diye hem aşkını ithâm ederek, hem nevmîd Bir verem hastası halinde müselsel ve medîd İstikâlarla beraber yine ondan ebedî Bir şifâ bekleyerek, kaç gecedir pür-nefret Bir telezzüz, acı bir zevk ile eğlenmişti. Şimdi artık bu ma'îşette büyük bir zillet, Bir sefalet görüyor; ağlayabilmek... Heyhât! Çokt...

Senin Yerinde

Senin yerinde olaydım, güzel çocuk, bilsen Neler yapardım ben, Neler yapardım o mübhem nazarlı gözlerle... Senin yerinde olaydım o hüsn-i esmerle, O tazelikle, o şûh Edâ-yı hâr-ı şebâbmla, pür-harâret-i rûh, Bütün gönülleri meshûr-i iştiyâkım eder, Ve bî-sebeb muğber, Uzaklaşırdım... O bî-çâre kalbler o zamân Muhabbetimle, firakımla mübtehil, nâlân Sönüp giderlerken Durur gülerdim uzaktan, semâ-yı hüsnümden. Senin yerinde olaydım, bütün şümûs-i garâm; Zebûn u bî-aram, Dönerdi titreşerek pîş-i iğtirarımda: Senin yerinde olaydım, leb-i vekarımda Ölür de bûselerim, Huzûz-ı aşkına olmazdı kimsenin hadim. Yazık değil mi fakat nazlı bir vücûd-ı melek Sevilmeden ölmek?.. Senin yerinde olaydım, hayır, severdim ben; Ve kendi hüsnümü başlardım önce sevmekten. Bu rûh için bir hak Biraz da kendini sevmek değil midir, yaşamak?. Tevfik Fikret

Ömr-i Muhayyel (Hayal Edilmiş Ömür)

Bir ömr-i muhayyel… Hani gülbünler içinde Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş; Bir ömr-i muhayyel…Hani göllerde, yeşil, boş Göllerde, o sâfiyet-i vecd-âver içinde Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü muğfel Bir ömr-i muhayyel! Yalnız ikimiz, bir de o: Ma’bûde-i şi’rim; Yalnız ikimiz, bir de onun zıll-ı cenâhı; Hâkîlere bahşeyleyerek hâk-ı siyâhı Dûşunda beyaz bir bulutun göklere âzim. Her sahn-ı hakîkatten uzak, herkese mechûl; Bir safvet-i masûmenin âgûş-ı terinde, Bir leyle-i aşkın müteennî seherinde Yalnız ikimiz sayd-ı hayâlât ile meşgul. Savtındaki eş’ar-ı pür-âhenk ile mâlî, Şi’rimdeki elhan-ı muhabbetle nagam-saz, Ah istiyorum, göklere âmâde-i pervâz Bir lâne-i âvârede bir ömr-i hayâlî… Bir ömr-i hayâlî… Hani gülbünler içinde Bir kuşcağızın ömr-i bahârîsî kadar hoş; Bir ömr-i hayâlî… Hani göllerde,yeşil,boş Göllerde, o sâfiyet-i vecd-âver içinde Bir dalgacığın ömrü kadar zaîl ü hâlî Bir ömr-i hayâlî! Tevfik Fikret (Servet-i Fünun, No:401, 1314/1898) ...

Leyl-i Veda

LEYL-İ VEDA Ooh, gel... Ruh-i tabiat gibi malımür ü hamüş, Bu vefasız gecenin koynunda Kalalım bir ebedi saniye dalgın, bi-hüş... Kim bilir, belki de son leyle-i sevdamızdır; Bunda her lahza biraz örnr-i saadet sayılır! Ooh, bak dalgaların cezbe-i safiyyetine; Sanki bir hamle-i sevdaya açık bir sine. o kadar rakid ü sakit, o kadar müstağrak, O kadar uykuda her şey ki hemen korkulacak! Ooh, gel gel, bu hafa-gaha beraber gidelim; Orda, sensiz geçecek günleri tazmin edelim. Bir siyah kuş gibi amade-i pervaz ü firar Bu vefasız gecenin koynunda Edelim gel, ebedi kalmak için bir ısrar ... Kim bilir, belki de son lahza-i sevdamızdır; Hoş geçen her dem-i sevda ebediyyet sayılır! Tevfik Fikret VEDA GECESİ Gel, tabiatte olan ruh gibi mahmur, suskun Bu vefasız gecenin koynunda Kalalım bir ebedi saniye dalgın, baygın ... Kim bilir belki de son aşk gecemizdir bu gece; Bunda her anı biraz mutlu ömür saymalıdır. Ooh, bak dalgaların tertemiz istemlerine Sanki birden ko...

İlel 'ebed

İlel 'ebed... Bu tahayyül verirdi neş'e bana; İlel'ebed onu sevmek, ilel'ebed, millim           Fakat hayatfeza Bir ibtila ile sevmekti en güzel emelim. Tasavvur-i ebediyyet hayat ü sevdada, Bu bir hayal idi, lakin hayal-i dilberdi;          Evet, bu rü'yada Cinanı görmeğe benzerdi, rühperverdi! Yazık! şu neş'emi tesmim ederdi hiss-i firak, Düşerdi ruhuma her ayrılışta bir ahker;          Evet, bu his, bu merak Verirdi aşkıma bir hadşe-i melalaver. Güler görür de o çeşm-i siyahı ağlardım, Cihanda bir bu iken rühumun temennası;         Evet, ben anlardım : O tatlı giryelerin ayrılıktı manası. Geçip tehaşi-i firkatle hep leyal-i visal Sabah olurdu sükfin bulmadan tahassürler;         Evet, geçerdi leyal, Büyürdü beslenip ümmid ile teessürler. İlel' ebed ... iki ruh-i muaşıkın bu ümid, Bu va'd-ı muğfil-i sevda penah-ı kalbiydi;       ...

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler – ki iltikama muntazır Huzurunuzda titriyor – şu milletin hayâtıdır; Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır! Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır… Yiyin efendiler yiyin; bu hân-ı iştiha sizin. Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Efendiler!  Pek açsınız, bu çehrenizde bellidir; Yiyin, yemezseniz bugün; yarın kalır mı kim bilir? Şu nâdi-i niâm, bakın kudûmunuzla müftehir! Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir… Yiyin efendiler, yiyin; bu hân-ı zi-safa sizin. Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta; say: Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray. Bütün sizin, efendiler; konak, saray, gelin, alay Bütün sizin, bütün sizin; hazır hazır, kolay kolay… Yiyin efendiler yiyin; bu hân-ı iştiha sizin. Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar. Gurur-ı ihtişâmı var, sürûr-ı intikamı var. Bu so...

Kız Kardeşim İçin

-Anneme- Biz çocuktuk seni gömdüler Vefasız kumlara ilgisiz eller; O zamandan beri güçsüz ve özlemle Ne zam an kıbleye dönsem kırık gönlümle. Seni bir deve sırtında gidiyorken görürüm; Sonra kumlarda şaşkın görürüm. Bir diken belki işareti mezar yerinin Develer belki ziyaretçilerin; Kim bilir, belki de, altında tozların,. Ne diken var ne gelen var ne de mezann; Ne de sen... Bense bu gün denlimle Seni ağlatmaya geldim, dinle. Dinle her nerde isen, her ne isen; Toz, bulut, ruh, melek, taş ya da diken; Bunların hepsini ağlatıp, inletecek Bir cinayet ki... Cinayet gerçek! Bir cinayet ki diriler, yasalar Koymamış adını; am a vicdan. O büyük yargıç, o belli yasa Veriyor yargısını: ilenç, beddua! Bu ilenmesiyle ama sızlıyor mu vicdanın? Sorun erdemi aşağılayan alçaklardan, Sorun doğayı karalayan utanmazlardan; Bu ilenmesiyle evet sızlıyor mu vicdanın? Sorun şu temizliği zehirleyen o caniden. Zavallı kardeşim! İnsan tasavvur ettikçe Sonunda toprak olan sergüze...

Hemşirem İçin

-Nineme- Biz çocuktuk, seni defneylediler Bî-vefâ kumlara bî-kayd eller. O zamandan beri, müştak'u zebûn. Ne zaman Kıbleye dönsem dil-hûn, Seni bir mafhede pûyân görürüm; Sonra kumlarda perişân görürüm. Bir diken belki delîl-i kabrin. Develer belki ziyaretçilerin; Kim bilir, belki de. pâ-mâl-i gubâr. Ne diken var, ne ziyâret, ne mezâr; Ne de sen... Bense bugün derdimle Seni inletmeye geldim, dinle. Dinle her nerde isen, her ne isen: Toz. bulut, rûh, melek, taş ya da diken; Bunların hepsini giryân edecek Bir cinâyet ki... Cinayet, gerçek! Bir cinâyet ki kavânîn, edyân Koymamış ismini; lâkin vicdan, O büyük hâkim, o kânûn-ı mübîn Veriyor hükmünü: Lâ'net, nefrîn! Bu lanetiyle takat muztarib mi vicdanın? Sorun fazileti tahkir eden esâfilden. Sorun tabi’atı terzil eden erâzilden; Bu lâ’netiyle, evet, muztarib mi vicdanın? Sorun şu ismeti tesmîm eden o kaatilden. Tevfik Fikret

یاغمور

كوچوك، مطرد، محترز ضربه لر قفسلرده، جاملرده پرا‍هتزاز اولور دمبدم نوحه گر، نغمه ساز قفسلرده، جاملرده پرا‍هتزاز ...كوچوك، مطرد، محترز ضربه لر ، سوقاقلرده سیلابه لر آغله شر افق یاقلاشر، یاقلاشر، یاقلاشر؛ بولوتلر قاراردقجه ذراته بر آغیر، محتضر دالغه لنمق كلیر؛  ، بورور بر صوغوق گولگه اطرافی هپ .نمایان اولور گوندوزڭ نصف شب سونر شیمدی، منظور اولوركن دمین .هیولاءسی قارشمده بر عالمڭ آچیلمز نه بر یوز، نه بر پنجره؛ .باقیلدقجه وحشت چوكر یرلره ، كچر بوش سوقاقدن، خیالت گیبی  شتابان و پوشیده سر بر صبی؛ ، او دم لیل یادمده، صولغون، تباه .سورور بر قادین بر ردای سیاه ! - ساچاقلرده قوشلر – حزیندر بو پك .صوسارلر، اوزاقدن اولور بر كوپك ، اوتر گوش روحمده بوش بر انین :بوغوق بر تضاد سكون و طنین ...كوچوك، پرهوس، گوهرین قطره لر سوقاقلرده، داملرده پراهتزاز اولور متصل نوحه گر، نغمه ساز سوقاقلرده، داملرده پراهتزاز ...كوچوك، پرهوس، گوهرین قطره لر توفیق فكرت

Yağmur

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz Olur dem-be-dem nevha-ger, nağme-sâz Kafeslerde, camlarda pür-ihtizâz Küçük, muttarid, muhteriz darbeler!.. Sokaklarda seylâbeler ağlaşır, Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır. Bulutlar karardıkça, zerrâta bir Ağır, muhtazır dalgalanmak gelir; Bürür bir soğuk gölge etrâfı hep, Nümâyân olur gündüzün nısf-ı şeb. Söner şimdi, manzûr olurken demin Heyûlâsı karşımda bir âlemin Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere, Bakıldıkça vahşet çöker yerlere. Geçer boş sokaktan, hayâlet gibi Şitâbân ü pûşîde-ser bir sabî. O dem leyl-i yâdımda, solgun, tebâh; Sürür bir kadın bir ridâ-yı siyâh. Saçaklarda kuşlar -hazindir bu pek!- Susarlar. Uzaktan ulur bir köpek. Öter gûş-i rûhumda boş bir enîn, Boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn: Küçük, pür-heves, gevherîn katreler Sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz Olur muttasıl nevha-ger, nağme-sâz... Sokaklarda, damlarda pür-ihtizâz Küçük, pür-heves, gevherîn katreler… ...

Sen Olmasan

Sen olmasan... Seni bir lâhza görmesem yâhut, Bilir misin ne olur? Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar, Ve bulur; Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu, Bu rûh-ı mecrûhu? .. Sen olmasan... Seni bulmak hayâli olsa muhâl, Yaşar mıyım dersin? Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl; Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar Ne hazin Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha, Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim, Bu kalb-i muztaribim? Sen olmasan... Bu samîmî bir îtirâf işte; Sen olmasan yaşayamam: Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte; Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten? ... Akşam Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu: Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât, Bükâya değse hayat! .. Tevfik Fikret

Sis

Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid, Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid. Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh, Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh; Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar! Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim, Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim! Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ, Ey sahne-i zî-şâ’şaa-i hâile-pîrâ! Ey şa’şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı; Ey kanlı mahabbetleri bî-lerziş-i nefret Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet; Ey Marmara’nın mâi der-âguuşu içinde Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde; Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir, Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir; Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ, Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ. Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün! Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis; Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his. Te’sîs olunurken daha, bir dest-i hıyâne...

İkinci Tesadüf

Bu gün o çehrede boş bir nazarla dinlendim: Didişmeden geliyordum gam-ı hayâtımla; Dedim ki sonra: Şu müz’iç te’essürâtımla Önünde ağlayıversem… Ve olmasam nâdim! O sanki fikrimi bilmiş de ihtirâz ediyor Gibiydi; gözleri yerlerde, bakmadan geçti. Güneş ufukta bu hâk-i sefîle bir ebedî Vedâ eder gibi rikkatle ihtizâz ediyor, Semâ bulutlanıyorken, onun civârından Güzârı böyle soğuk bir yabancı tavrıyla Bütün karârımı kâfî göründü ta’dîle… Dedim ki: “İşte hakîkat bu, hep küsûru yalan; Değil garâm-ı heves-perverâne mu’tâdım, Bu dîdelerde fakat bir nigâh-ı aşk aradım! Tevfik Fikret

Tecdid-i İzdivaç

Evlendiler, seviştiler amma muvakkaten; Sevda sükuuta başladı beş hafta geçmeden. Evlendiler, niçin? Bunu bir kız nasıl bilir? Evlenmesiyle maderi olmuştu müftehir; Zevcin de verdi neş'e düğün akrabasına, Lakin dokundu kendi hayal ü havasına. Tahdid idi, onun nazarında, hayatını Bir şahsa hasrediş emel ü irtibatını... Evlendiler, seviştiler amma muvakkaten. Sevda sükuuta başladı beş hafta geçmeden. Endişeden gönülleri hali değildi hiç; Olmuştu bir şita bu gönüllerde mündemiç. Bigane bir kadınla bir erkekti hanede; Dargın bir ihtiram idi cari meyanede; Ba'zan ısındırırsa da nevvare-i heves - Benzer mi aşk-ı halise bir şevk-ı muktebes? - Olmazdı müntefi o bürudet bütün bütün; Gittikçe ya da gelmemeye başladı düğün. Bir şeb getirdi hatime bezm-i muhabbete, Çıktı sabahı tıfl-ı muhabbet seyahate... Birkaç zaman da öyle güzar etti günleri Dönmüştü bir mezara evin gerçek her yeri, Bir yolcunun kudumu idi orda muntazar Gün doğmadan meşime-i şebden neler doğar! ...

Balıkçılar

- Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, Bugün açız yine; lakin yarın, Ümid ederim, Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader! - Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta... - Olur; Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala; Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz... Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz, Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz? Hala Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi. - Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın; Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme... Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın; Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme, Dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha! Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa. - Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa? - O gitmek istedi; "Sen evde kal!...

Mai Deniz

Sâf ü râkid… Hani akşamki tagayyür, heyecân? Bir çocuk rûhu kadar pür-nisyân, Bir çocuk rûhu kadar şimdi münevver, lekesiz, Uyuyor mâi deniz. Ben bütün bir gecelik cûşiş-i ahzânımla, O hayâlât-ı pêrişânımla Müteşekki, lâim, Karşıdan safvet-i mahmûrunu seyretmedeyim… Yok, bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar Rûh-i mâ’sûmunu, ey mâi deniz; Âh, lâkin ne zarar; Ben bu gözlerle mükedder, âciz Sana baktıkça teselli bulurum, Mâi bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım… Tevfik Fikret