Ana içeriğe atla

Kayıtlar

uludere uludere etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK TERÖR ÖRGÜTÜ İMAR ŞEBEKELERİDİR

Haftayı değerlendirelim ve bence en önemlisi eğer bir faydası olacaksa bundan sonra ne yapabiliriz ya da neyi yapmayabiliriz neyden kendimizi sakınabiliriz, böyle bir şey sanki faydalı olur, ama Adıyaman'ı sordunuz söyleyeyim: Orada da söyledim Adıyaman'ın ilk iki gün fişi çekildi. Bu sadece Adıyaman'la sınırlı da değil, aslında bölgeye hani biz orayı gördüğümüz için dil ağrıyan dişe değer birçok yerde ilk iki gün halk kendi kendisiyle ve kıt imkanlarıyla baş başa kaldı ya da baş başa bırakıldı. Adıyaman'ın bütün girişleri enkazdan dolayı geçit vermiyordu. Rakamların hiçbir kıymeti yok. İstatistikler manasız, her bir can çok kıymetli. Ateş hem düştüğü yeri hem dört bir bucağı yakar bir vaziyette. Son olarak bir şey söyleyeyim ölüm bir anlamda kurtuluş. Gaybı olana sormak lazım, bunu söylemekte kolay değil. Ama öyle zillet başlıyor ki ölümü aratacak bir yokluk geleceksizlik perişanlık minnete düşme muhtaç hale gelme kendi habitatında varsıllığıyla yoksulluğuyla yaşayan b...

Nevala Qesaba

Kekik, reyhan ve kaçak tütün kokusu taşırdı rüzgâr alçak damlı evlerin yüksek, küçük pencerelerinden. Soluk ışıklar yayılırdı geceye köpek havlamaları korkulara karışır kaygıları beslerdi. Sonra dağlardan kurşun sesleri gelirdi belirli belirsiz namlunun ucunda çırpınırdı yürekler. Ağıtlar yankılanırdı dağlara doğru kapılar kırılır, talan edilirdi sevdalar, umutlar ve insan olan ne varsa… Ve kan akardı derelerimizden Zilan, Munzur, otuzüç kurşun ve Nevala Qesaba ve ülkenin bütün derelerinde. O iklimde kalırdı acılar. Duymazdı bir Allahın kulu çığlığımızı Ve dağlara sevdalanırdık karabasan gecelerin sabahında direnmek kalırdı Kürde, çünkü yaşamın bir başka adı direnmektir… Musa Anter

Fosseptik Çukuruna Neden Ciğer Asılır?

"Özellikle gurbette yaşayan memur aileler, okulların tatile girmesiyle birlikte köydeki evlerine gider, tatili orada geçirirler. Köy yerlerinde kanalizasyon altyapısı olmadığı için tuvalet gideri için fosseptik çukuru bulunur. Yaz tatili bittiğinde evden çıkmadan önce aile tüm hazırlıklarını tamamlar ve en son bir kuzu ciğerini de ipe bağlayıp, tuvaletin çukurunun üzerine asarlar. Temmuz başında tekrar köye döndüğümüzde fosseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürdük. Bir gün anneme sordum : “Anne, biz neden bunu yapıyoruz?” O da izah etti: ” Burada asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür. O kurtçuklar ciğeri yer ve çoğalırlar. Onlar çoğaldıkça ciğer azalır. Bir gün kurtçuklar ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerler. Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar. Kurtçuklar yine çoğalmaya başlarlar; bu defa da oradaki pislikler azalır, gün gelir o çukurdaki pislikleri de yer bitirirler. Aç kalan kurtçuklar en sonunda birbirlerini yemeğe başlarlar. N...

Sadece Fatih'te değil, tüm ülkenin üzerinde "yoksul bir gramofon çalıyor"

Dört kardeş, yokluk, yoksulluk ve büyük laflar Bu coğrafyada yoksulluk denilen bir şey vardır, yoksulluk nedeniyle ölenler vardır, hiç görülmeyenler vardır, onlara sırtını çevirmiş bir “hepimiz” vardır... Görülmek, biraz olsun önemsenmek, küçük bir temas, dikkate alınmak, olmuyorsa da dikkate alınmak, istediğin gibi olmuyorsa da dikkate alınmak… Küçük bir aralığın var olduğunu bilmek, bir yerlerden ışık sızabileceğini, bir ışığın bir yerde var olduğunu, oraya doğru yürüyebileceğini bilmek, bilmiyorsan da duymak, bir fısıltı olsun duymak… Orada olduğunu, yaşadığını, herkes gibi güne başlayıp günü bitirmek istediğini, hayatın öyle olanca normalliğiyle sürmesini arzuladığını, artık ne azını ne de fazlasını beklemediğini bir kişiye olsun söyleyebilmek. Bir başkasına, önemsemese de önemsiyor gibi gözüken bir başkasına… * * * Konya’da, tarım işçisi olarak çalışmaya gelen ailenin 40 günlük bebekleri, bir Aralık günü, bozkır soğuğuna yenilerek öldü.  Bir gün sonra yetkililerden ...

Kayıp ve Yas -2

Bu yazı, bir fikri takip yazısıdır. 31 Mart seçimlerinin hemen ardından kişisel ve toplumsal kayıpları irdelemeyi amaçlayan yazımda yer alan iddia ve saptamaların yenilenen İstanbul seçimleri sonrasında gözden geçirilmesidir. O gün gidenin ardından bu dünyada kalan kişiler açısından kaybın ağırlığını belirleyen kaybedilenin kimliğidir demiştim. Yitip giden geride kalan kişiler için ne kadar önemliyse, onlar için ne kadar fazla bir değer taşıyorsa kaybın acısı o kadar katlanır diye eklemiştim. Anlaşılan o ki İstanbul, ekonomik ilişkiler açısından muktedir için kaybedilmesi göze alınamayacak kadar önemli ve siyaseten yitirilemeyecek kadar değerliymiş. Aşk değil tutkuymuş yani. Başka birisiyle paylaşılamayacak kadar hırsmış. Başkasına layık görülemeyecek kadar kibirmiş... Ama biliyoruz ki aşk ne kadar özgürlükse, tutku o kadar esarettir. Aşkın öznesi, tutkuda nesneye dönüşür. Mülke ve mülkiyete tabi kılınıp boğulur. An gelir “Ya Benimsin Ya Kara Toprağın” hezeyanıyla öldürülmeye...