Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sylvia Plath etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Boyunayım

Ama enine olmayı tercih ederdim. Ben kökünü toprağa batırmış bir ağaç değilim Taşları ve o ana sevgisini emen Bu yüzden büyüyemiyorum parlak yapraklara her nisan, Bir çiçek tarhının güzelliği de olamadım ne yazık ki Sanki özenle boyanmış ve kendi payına düşen hayranlarını kabul eder gibi, Pek yakında bütün yapraklarından birer birer döküleceğini bilmeden. Benimle karşılaştırılırsa, ölümsüz sayılır bir ağaç Ve bir çiçek o kadar uzun boylu değildir belki, ama kalkışmanın anlamını bilir, Bense ömrünü bir ağacın, cesaretini istiyorum bir çiçeğin. Bu gece, yıldızların o sonsuz incelikte ışıkları altında, Ağaçlarla çiçekler serin kokularını serperlerken havaya. Aralarında yürüdüm, hiçbiri farkıma varmadan. Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen Ben de onlar gibiyim aslında – Düşüncelerim bulanır sonra. Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana. Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda. Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım: O...

Bayan Lazarus

İşte yine yaptım Her on yılda bir Böyle bir tane beceririm Bir tür ayaklı mucize, tenim Bir Nazi lamba siperliği kadar parlak, Sağ ayağım Tüy kadar hafif Yüzüm ifadesiz, incecik Yahudi kumaşından. Çözün kundağı Ah, sevgili düşmanım. Korkutuyor muyum? - Burnu, göz bebekleri, 32 dişi yerli yerinde mi? Acı nefesi Ertesi gün yok olacak. Yakında, çok yakında Vahim bir öldür gücü Evimde, etimde olacak Ve ben işte gülümseyen bir kadın. Daha sadece otuzunda. Ve kedi gibi dokuz canlıyım. Bu Üçüncü Sefer. Ne lüzumsuzluk On yılda bir imha. Bu ne çok iplik. Çekirdek yiyen kalabalık İtişir içeri görmek için Ellerimi ayaklarımı çözmelerini - Muhteşem soyunmalar. Baylar, bayanlar Bunlar ellerim benim, Bunlar dizlerim. Bir deri bir kemik olabilirim, farketmez, Ben de onlardandım, tek tip kadın işte İlk seferinde on yaşındaydım. Kazaydı. İkinci seferinde istedim Bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi. Üstüstüme kapaklandım. Tıpkı bir midye gibi. Tekra...

Laleler

Laleler de çok kışkırtıcıdır, kıştır burada. Bak nasıl da beyaz her şey, nasıl sakin, nasıl kar altında Huzuru öğrenirim, uzanarak kendi başıma sessizce Nasıl uzanırsa ışık bu beyaz duvarlara, bu yatağa, bu ellere. Kimse değilim ben; ilgim yok patlamalarla. Adımı ve günlük giysilerimi teslim ettim hemşirelere Ve geçmişimi anesteziciye ve bedenimi cerrahlara. Dayadılar başımı yastıkla nevresime İki beyaz göz kapağı arasında kapanmak istemeyen göz misali. Aptal göz bebeği, her şeyi içine almak zorunda sanki. Hemşireler gelip geçer, dert değil onlar, Beyaz başlıklarıyla giderler karaya doğru uçan martılar misali, Elleriyle bir şeyler yaparlar, birbirlerine benzerler, O yüzden kaç tane olduklarını söylemek imkansız. Onlar için bir çakıl taşıdır bedenim, üzerinden akarken Suyun çakıla davrandığı gibi davranırlar, teskin ederler usulca. Parlak iğneleriyle hissizleştirirler beni, uyuturlar. Artık kaybettim kendimi, bezdim bagajlardan – Marka deri çantam kara bir ilaç kutus...

Deli Kızın Aşk Şarkısı

Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi; Açarım gözkapaklarımı ve doğar herşey yeniden. (Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.) Yıldızlar vals yaparlar, kırmızı ve mavi, Ve keyfi bir siyahlık dörtnal peşinden: Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi. Düşledim büyüyle beni yatağa çektiğini Ve çılgınca öptüğünü, delice şarkı söylediğini. (Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.) Devrilir gökten Tanrı, solar cehennem ateşleri: Melek ve Şeytan’ın adamları çeker giderken: Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi. Hayal ettim söylediğin yoldan döneceğini, Fakat yaşlandım, artık unuttum ismini. (Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.) Bir fırtına kuşunu sevmeliydim seveceğime seni; Hiç değilse baharda göğü şenlendirir gelirdi. Bütün dünya ölüme düşer kapattığımda gözlerimi. (Sanıyorum kafamdan uydurdum seni.) Sylvia Plath

Arı Randevusu

Benimle köprüde buluşan bu insanlar kimlerdir? Köylülerdir onlar – Rahip, ebe, zangoç, arıların aracısı. Kolsuz yazlık elbisemde korunmasızım, Ve hepsi eldivenlidir ve örtülüdür, niçin kimse bana bir şey demedi? Gülümserler ve antik şapkalara teyellenmiş peçeleri indirirler. Bir tavuk boynu gibi çıplağım, kimse sevmez mi beni? Evet, beyaz dükkan önlüğüyle arıların sekreteri burada, Kollukları iliklenir bileklerimde ve geniş kesimi boynumdan dizlerime kadar. Şimdi ben sütlü ipeğim, farkına varmaz arılar. Koklamayacaklar korkumu, korkumu, korkumu. Şimdi bunlardan hangisi rahiptir, siyah giyinen adam mı? Hangisi ebedir, mavi paltolu mu? Başını sallıyor herkes dört köşe siyah bir kafayla, miğferlerini takmış şövalyeler, Peynir kıyafetli göğüs levhaları düğümlenmiş koltuk altlarında. Gülüşleri ve sesleri değişir. Fasulye tarlasından geçirilirim. İnsanlar misali göz kırpıp durur alüminyum folyo şeritler, Fasulye çiçeklerinden bir denizde yelpazeler ellerini tüy toz alıcıla...

Aşk Mektubu

Kolay değil ifade etmek yaptığın değişikliği. Eğer hayattaysam şimdi, o halde ölmüştüm, Gerçi, bir taş gibi, ondan etkilenmeden, Durmuştum alışkanlık olduğu üzere. Bir parmak bile öteye çekmedin beni, hayır – Ne de bıraktın benim küçük çıplak gözüm ilişsin diye Göğe doğru yeniden, umutsuzca, kuşkusuz, Kavrayarak maviliği, ya da yıldızları. Bu değildi o. Uyudum, de ki: bir yılan Gizlenmiş siyah kayaların arasında siyah bir kaya gibi Kışın beyaz boşluğunda – Komşularım gibi, mükemmelce biçimlenmiş Milyonlarca yanakların benim bazalt yanaklarımı Eritmek için her an konmasından Hiç zevk almayarak. Gözyaşlarına dönüştüler, Cansız mizaçlara ağlaşan meleklere, Fakat ikna edemediler beni. Dondu o gözyaşları. Her ölü kafada buzdan bir miğfer siperliği vardı. Ve uyumayı sürdürdüm kıvrık bir parmak gibi. İlk gördüğüm şey temiz havaydı Ve şebnemde yükselen sarmaş dolaş damlalardı Ruhlar misali şeffaf. Sık ve ifadesizce Yatıyordu etrafta bir sürü taş. Bilmiyordum onu neye k...

Mektupları Yakıyorum

Bir yangın başlattım ben; bıktığımdan artık eski mektupların beyaz renkli yumrukları ve öldüren gevezeliğinden çöp kutusuna epey yaklaştığımda. Benim bilmediğim neyi biliyorlardı ki sanki? Kaçak bir araba gibi pak su sevdasının sırıtarak uzaklaşmasıyla tüm kum taneleri tek tek gözler önüne serildi Ben hilekâr değilim. Aşktan, bıktım artık aşktan İçinde nefret taşıyan karton kutulardan, tutkalın renginden ambalajlardan Aptal, kırmızı ceketli adamların gözlerine ve posta damgalarının tarihlerine bakmaktan. Bu yangın can yakabilir ya da sönebilir bir anda; fakat acımasızdır daima Bir gözlük kabını açabilir parmaklarım -Kırık ve bozuk, dokunma- yazıyor olmasına rağmen üzerinde. İşte yazıma uygun bir son. Eğilen, korkuyla diz çöken dinç kancalar ve gülümsemeler, gülümsemeler En azından güzel bir yer olacak artık, tavan arası. Yüzeyin altında oltaya takılmış, tek bir gözüyle yakamozları seyreden bir bu arzu, bir o arzu arasındaki kutup bölgesinde dolaşıp duran ahmak bir balık olmayacağım en ...

Alçıda

Asla kurtulamayacağım bundan! Şimdi benden iki tane var: Bu yeni büsbütün beyaz kişi ve o eski sarı olanı, Ve beyaz kişi kesinlikle daha üstün olandır. Yiyeceğe gereksinim duymaz, gerçek azizelerden biridir. Başlangıçta nefret etmiştim O’ndan, kişiliği yoktu – Ölü bir beden gibi benimle yatmıştı yatakta Ve korkuyordum, çünkü biçimi tıpkı benim gibiydi. Sadece daha fazla beyaz ve kırılamaz ve şikayetsiz. Bir hafta uyuyamamıştım, kendisi öyle sakindi ki. Her şeyle suçladım kendisini, fakat cevap vermedi O. Anlayamamıştım O’nun aptalca davranışını! O’na vurduğumda sessiz durmuştu, gerçek bir barışsever misali. Sonra farkına vardım ki istediği şey sevilmekti: Canlanmaya başladı, ve O’nun faydalarını gördüm. Bensiz var olamazdı, yani tabii ki bana minnettardı. O’na bir ruh verdim, çiçeklendirdim O’nu Çok değerli olmayan bir porselendeki gülün açması misali, Ve bendim herkesin ilgisini çeken, Başta sandığım gibi O’nun beyazlığı ve güzelliği değildi. Biraz himaye ettim O’...

Ayna

Gümüşüm ve doğruyum. Önyargılarım yok Gördüğüm her şeyi yutuveririm bir anda Olduğu gibi, aşkın veya nefretin sisiyle kaplı değilim Zalim değilim, içtenim yalnızca Küçük bir tanrının gözüyüm, dört köşeli. Çoğu zaman karşı duvarın üzerinde düşüncelere dalarım Pembedir duvar, benekli. Öyle uzun zaman baktım ki ona Kalbimin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Fakat titriyor. Yüzler ve karanlık ayırıyor bizi tekrar tekrar Şimdi bir gölüm. Bir kadın eğiliyor üzerime, Erimimi arıyor gerçekte ne olduğunu anlamak için Sonra bu yalancılara dönüyor, mumlara veya aya. Sırtını görüyorum ve sadakatle yansıtıyorum sırtını Gözyaşlarıyla ve bir el hareketiyle ödüllendiriyor beni Önemliyim onun için. Geliyor, gidiyor. Her sabah onun yüzü alıyor karanlığın yerini İçimde genç bir kızı boğdu ve içimde genç bir kadın Havalanıyor ona doğru günden güne, korkunç bir balık gibi. Sylvia Plath Çev.: Tozan Alkan

Ölüm

Ölüm çok güzel olmalı, yumuşak, kahverengi toprakta yatmak, birinin başının üzerinde çimlerin dalgalanması, ve sessizliği dinlemek. Dünün olmaması, ve yarının olmaması. Zamanı unutmak, hayatı affettmek, barışta olmak... Sylvia Plath

Panter

"İzimi süren bir panter var: Bir gün beni öldürecek olan;... ...Adımlarını durdurmak için yüreğimi fırlatıyorum, Susuzluğunu dindirmek için kan saçıyorum; ... O yiyor, ama yine de ihtiyacı yüzünden yiyecek arıyor, Mutlak bir adaklığa zorluyor... ...Panter merdivende Yukarı çıkıyor." Sylvia Plath