Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Selahattin Yolgiden etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hayat

         “eleni karaindrou için…” portakal bahçeleri, palmiyeler, mavi deniz, uçsuz bucaksız deniz, üç beş tekne… bu yolda yürüdüm, dalgaların izlerinden uzak şehirler gördüm, sabahları güneş uzak yerlerden dönenler gibi hevesle kente inerken. akşamüstleri gelinlik kızlar taze fasulye ayıklarken sedirlerde, köylere girdim apansız yırtık resimler taşıdım ceplerimde nereye gitsem: atalarım, gördüğüm yerler ölmüş şairler… küçücük ahşap bir kutuda ilk dişim, kendime ağladım yağmurda ıslanırken ibrişim. ölümü sevdim, uzun zamandır beklenen bir dost gibi, gelse vaktinde, kollarında eski dostlarım, ninelerim, dedelerim… usulca fısıldasalar kulağıma: zamanı değil daha! ne yollar gördüm, ne kadar dolansa da hep denize ulaşan, deniz, kıyısında dolaşan âşıkları delirtirken kokusuyla, burada, akşam, içinde deniz geçen şiirler okusam. bu yolda yürüdüm,izlerinden balıkçı teknelerinin köprülerde dolaştım, rast gele dedim yüzlerce kez, bir öğle kendimi buldum o duvarın dibinde,...

Sonsuzluk

sonsuzluk böyle bir şey dedi ellerini açarak iki yana kocaman denizi gösterdi. deniz, bir taçtaki pahalı mücevherler gibi parlayıp duruyordu gece içinde. sonra ansızın burgaz’da kilise yolunda beyaz bir kız avuçlarında bahçelerden topladığı hanımelleri, sımsıkı. yaz, iskeleden kalkıp başka bir denize gitmek gibi, ya da yaslı bir günde mızıka sesi, hem acı hem hevesli bazen. ansızın yitirdiklerimiz aklımızda, ölenler, ölmeden gidenler ve yaseminler sonra bembeyaz ve inci kolyeler ve sedef küpeler. burgaz’da yürüyorken bir akşamüstü sonsuzluk böyle bir şey dedi kalbini gösterdi. Selahattin Yolgiden

Kal ve Unut

bildiklerini unut başka bir şey anlatacağım sana uzun bir zaman sonra kurtarıp kendimi rüya göremeyen insanlardan geri döndüm yalnızlığa. yağmurlar hep yağar, insan yaşadıkça huş ormanında kuş sesleri arasında sıkıca sarıldım kendime ardino’da sarı saçlı bir kız çocuğu el sallarken öksüz bir penreden sustum ve bildim işte insan başkası değildir kendinden. kal ve unut adını sayıklarken anlamadığın bir şarkıda ağaçlar, dağlar ve ölü bir koro kal ve unut, küçük çocuğum benim ne kötü şey uçamamak, hele kanatların varsa yaşadıkça ağlayacak ardından nasılsa bir kadın, tahta bir masa, dilsiz bir piyano kal ve unut göreceksin yeni yağmurlar getirecek sana gözlerindeki bulut. Selahattin Yolgiden

Kış Güneşi

kış güneşi, sen hiç bir rüyayı çaldın mı? seni düşünürken birileri kar içinde aklına geldi mi eskiden çok sevildiğin. yağmurlar iner ve kalkar üstümden su döner durur bütün gün gövdemde ne çok yaram var açıp baksana. bugün, dün ve önceki gün hayatın boş olduğu… bir aşkın üstünden koskoca zaman geçse de, senin de unutamadığın oldu mu? sonra küçücük bir bebek mavi gözleriyle gülümsese seksenden kalan bir fotoğraftan o hasır oturakta. kış güneşi, ne çok yaram var, açıp baksana! Selahattin Yolgiden

Eski

artık zamanı değil eskinin yaz çoktan bitti bahçelerde şimdi kokulu mumlar ve kalın bir perde ile örtülü odalardasın, odalar her yerde! sana ağlayan heykellerin kıymetini bil, bir zamandan ötekine götüren avuçlarında bir tutam saçla uyandığın esrik rüyaları unut gitsin. bir büyücüydün eskiden vardan yok, yoktan var eden bulutların vardı deniz kokulu yağmurların denizlere ağlayan. kurtar kendini acılarından, arın herkes unuttu seni, kimse sevmiyor “su sokak” bile sıradan bir sokak artık herkes unuttu seni, unut gitsin sen de artık zamanı değil eskinin kendini unut, içindeki seni dinle! Selahattin Yolgiden