Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hayali Cihan Değer etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İp

Babam daha yaşıyordu. Telefonla arayıp konuşuyorduk, gün aşırı. Gün geçtikçe yürüyüş mesafesi hedefini küçültüyordu. Bunu anlattım Roni’ye, “İp” şiirini yazdı: İp Artin’in babası doksan beşinde rakıyı bıraktığında, “Dokunuyor oğlum” demiş, içmemiş sonra bir daha. Tepenin ötesindeki kahveye yürüyerek gidermiş her gün. Arayıp Artin’e haber verirmiş, “Soluklanmadım bile” dermiş. Bir zaman sonra geç kalmış, aramamış. Aradığında, “Oğlum,” demiş, “ulaşamadım dün kahveye, ipe varıp ancak, geri döndüm.” Geçen trafiği yavaşlatmak için bir halat çekmiş köylüler asfalta. “İpi geçemedim oğlum, kaldım. Moralim bozuldu, dokundu bana.” Yıllar geçtikçe çoğalmış sonra dokunan şeyler. Canı sıkılmış. Ve doksan dokuz yaşında sessizce bir ikindi vakti bırakmış dokunulmayı Avedis Efendi. Ben bu yazıyı tamamlayamadım. Roni hastaneden çıkamadı. Sabah atölyemin önünde bir motosikletli kuryenin sürüklenişinin sesini duydum. Düştüğünü gördüm. Koştum bir bardak su verdim. Ayağım kırıldı galiba, dedi. Ambulans çağ...

Güz İstasyonu

bir güz istasyonunda mantomun içine saklanarak kasımpatılara ve raylara düşen yağmur damlalarına bakıyorum bozkır biriktiriyor günlüklerim birazdan toynaklarından tozu tüylerinden teri silkeliyerek son kez düdük çalarak ve son kez çarkı çarka vurarak, soluk soluğa trenler dizginleri gerilmiş atlar gibi peronda duracaklar üşümek günündeyim meğer ben hep trenler çizmişim ömrüme ya da hiçbir istasyonda inmeyen yolcuymuşum şehirler geçmişim içinde insanı yok insan geçmişim şehrinden haberi yok boşuna ad koymuşum boşuna tarihmişim bozkır biriktiriyor günlüklerim bu ayrılığı kim taşıdı buraya kadar çok gitmişliğimden, az gelmişliğimden midir gülşen bağlar, yeşil bostan ummuştum daha raylar gözlerimi sürüklerken peşinden kim oturuyor bende, neyi beklemekteyim üşümek günündeyim adını başkasından öğrenen birisiyim sözümü hatırlasam, orası yurdum olacak bir aşkım vardı onu tende sattılar şahinler çoktan göçtü bağdatların yolundan bir tebessüm yolla onu örtüneceğim bozkır biriktiriyor günlüklerim...

Rüya içinde rüya

"- Seni çok özlüyoruz Rahmi. Neden bizi bıraktın? - Ben çok yorulmuştum. Sonra sarılıyoruz ve yavaşça uzaklaşıyor. Tıpkı denize açılır gibi. *** Sevdiğini kaybeden biri onu rüyasında görmek için uzun süre dua eder ancak ölümünden aylar sonra görebilir. Bunun hikmetini bir bilene sorunca şu cevabı alır: "Onun hesabı şimdi bitti." Umarım senin de hesabın kolay geçmiş ve bitmiştir." 31 Temmur 2023

ism-i azam

cennetin kapısında  bir kelime ağaçların hızı ile kâğıdın üzerinde ilk harf sesi duyulmuyor  kalem in güneş tepemizde  bahçede  sükûnet ilk isim  kendim in hatırlayamıyorum cennet in kapısında ismimi (diyorlar ki hep aynı şeyi yazıyorsun isim kelime cennet in kapısı gidilecek  başka bir yer var sanki inanan için var mı  cennet in kapısında bekliyorum melekleri hangi isimle  çağırmalıyım  onları ismin kendisi bir varlık alanı mi içine girilince cennetin (bir daha yazma ismi cennet in kapısı  söz müdür önce söz mü vardı cennet ten  önce söz mü  vardı (dışında cennet in cehennem ateşi  hep yanar mıydı ateş in  içine  düşünce  hangi isim  söylenince  insan  yanmazdı cennet in kapısında söz unutulunca ateş yakar mıydı (dünya ile uğraşmaz şiir yazının ötesinde bekler söz ne yazılırsa o anın içinde  bir kelebek ölür sözün içinde kalbin sırrı vardır yazıdan önce sır vardır cennetin kapısı ne yazı...

Öleceğini bilsem seninle daha fazla vakit geçirirdim

– Öleceğini bilsem seninle daha fazla vakit geçirirdim. … – Çok güzel değil mi? Endişelenme. Ona iyi bakacağım. Sen de benim için Maya’ya bak. Olur mu? Six Feet Under

HATIRLAMAK BiR BULUŞMA BİÇİMİDİR

Hatırlamak, bir buluşma biçimidir…  Unutmak ise bir özgürlük biçimidir. Halil Cibran

BİZE KALAN NEDİR SÖYLE

Rüzgarın kollarında, Kederli yapraklar gibi, İşte geldik gidiyoruz, Sanki bir rüya gibi. Nedir böyle akıp giden, Sessizce yorgun bir ırmak gibi, Boşa geçen hayatım mı? Umut dolu yıllarım mı? Ne çok sevdik unutma. Yorgunum beni anla. Tut elimi rüzgarlara, Bırakma. Kimdir o böyle, Savrulup giden, rüzgarlarla, Daldan düşmüş bir yaprak mı? Sevda mı, ayrılıklar mı? Bize kalan nedir, söyle, Anılar mı, acılar mı? Yoksa kırık umutlar mı? bize kalan nedir söyle

Close

- Neden anne babalarımız bize sarılmadılar? Neden bunu esirgediler? Bir çocuk kendisine sarılınmadan nasıl sağlıklı büyür? Sarılmadan anne baba olunur mu? Close filmindeki sarılma sahneleri bana bu soruları sordurdu. Ağladım ağladım ağladım. - Esasında sen de benim gibi hiç sarılınmamış bir çocuksun. İkimiz arasındaki tek ortak nokta bu. Sonra derin farklılıklar başlıyor. Ben neden sevilmediğimi sormaya cüret ediyorum. Sevilmeme nedenimi öğrenmek istiyorum. Sen ise bunu bir kader gibi kabullenip deşmekten kaçınmışsın. Ben bize oynanan oyunu bozmak istiyorum; hem sarılmamış/sevmemiş, bana karşı hiçbir ödev yüklenmemiş olanların onları sevmemi/saymamı, onlara itaat etmemi ve rulolarca kağıda sığacak ödevler yığını altında beni ezmeye çalışmalarını bozmaya çalışıyorum. Sen çoğunu yapmaya gönüllü olmuş, yapamadığında onları kırmamak, gerçekleri haykırmamak için kaçma yoluna girmişsin. Sen derviş ruhlusun ben asiyim. Aramızda derin bir uçurum oluyor bu. Senin etrafın çöllerle, benimkisi kuy...

ABDURRAHMAN UYANIK'TAN 1956 YILI BAYRAM HATIRASI

Dayım Abdurrahman Uyanık, bayram hediyesi olarak çocukluğundaki bayramlara dair iki hatırasını anlattı. "Eskiden yerde döşekte başlı kıçlı yatardık. Bayramda pantolumuzu döşeğin altına koruduk ütü izi çıksın diye. Babam gardaşlarıma birer ayakkabı almıştı, benimki biraz daha kullanılır diye bana almamış. Bende ayakkabımın her tarafını kestim,  babamın ayakkabısının içine koydum. Babam çarşıya giderken görmüş, geldi ve "gel sana da alalım" dedi, gittik aldık. Öyle bayramlar geçirdim. Hepsi rahmete kavuştu hatıraları kaldı. Ayakkabımı o halde görünce gülmüştü. Çok anlayışlı idi. Sene 1956. Bir defa da anamla bir oldular beni dövdüler. Bende karakola gittim, nöbetçi askere şikayet ettim. Beş yaşındaydım. Karakol dönüşü amcam kahvede otururlarken beni gördü. Nerden geldiğimi sordu, 'babam gili karakola şikayet ettim, ondan geliyorum' dedim. Kahvedekiler güldü, bana çay içirdiler. Hepsine rahmet olsun."

HAYATIMIZI İŞGAL EDEN İNSANLAR VE HAYATIMIZIN KIYISINDAN GEÇİP GİDENLER

Bu yazıya birkaç kez başladım. Olmadı. Yazdıklarımı beğenmedim. Galiba çok fazla olumsuz enerji yüklüyüm. Garip bir seçim dönemindeyiz. Hem bir kurtuluş heyecanı hissediyoruz. Hem de yok oluş tehlikesi. Duygular bir o yana savruluyor, bir öteki yana. Televizyonlar, gazeteler, internet ciğeri beş para etmez insanların demeçleriyle dolu. O kötü kalpli ve kara vicdanlı yaratıklar, bizim aydınlık geleceğimizin önüne her gün türlü engeller çıkarmaya çalışıyorlar. Böylelerine karşı her zaman sabırlı ve nazik olabilmek zor. Onların ahlaki hafiflikleriyle burnumuzun dibinde uçuşmalarına karşı okkalı laflar dökülüyor yüreğimizden ve dilimizden. Hepsini buraya yazsam olmaz… Bazen iyice bunalıyorum: Ne arıyor böyle insanlar hayatımda? Sorsalar bir dakika bile onlarla olmak, onları görmek, onları duymak istemem. Hiçbir düzlemde asla böylelerini seçmem. Ama… Hayatımı işgal edebiliyorlar her şeye karşın. Oysa sevgi ve dostluklarıyla beslendiğim insanlarla kuşatılmak isterim. İyi kalpli yakınlarımla,...

RÜYALAR HER ZAMAN BOŞ ÇIKMAZ

Fotoğraf: Elif Akyol 

ELBET BİR GÜN BULUŞACAĞIZ BU BÖYLE YARIM KALMAYACAK...

Her kabir yazısı ayrı bir hikaye. Dünyaya ve dünyada kalanlara iki çift lafı olan birbirine yabancı iki kişinin kabrinin yanyana gelmesi de ayrı bir hikaye: Boşa geçiyor ömür...!!  Sığamadık ne hayata  Ne hayatımızdaki insanların hayatına  Ya fazla geldik ya eksik kaldık  Kendimize de yetemedik  Şu koca dünyaya bile dar geldik...  Gidenlere rahmet  Kalanlara selamet olsun... El Fatiha...Amin... EŞİ VE KIZI AYŞEiLALDIMARSAK  CELAL VE SAİMENİN ABLASIYIM  BENİMLE MÜCADELENİZ OLDU  AMA KALBİM BU KADAR DAYANDI  ZİYARETTEN MAKSAT BIR DUADIR  BU GÜN BANA İSE YARIN SANADIR *** Bir melek geldi geçti bu dünyadan. Saf, temiz, sevgi dolu, altın kalpli, nur yüzlü bir genç. 16 yıl gelişini bekledik, 16 yıl bile yaşayamadan, hiçbir şeye doyamadan gittin. Biz de doyamadık, ne seni sevmeye ne de senin o güzel sevgine... Kısacık ömründe hayatımıza kattığın tüm güzellikler için teşekkür ederiz meleğimiz. Gidişinle tüm neşe...

Mersiye

Mersiye birinin ölümü üzerine duyulan teessürü ifade etmek için yazılan manzumedir. Mersiyelerde şart olan te'sîrin gösterilebilmesi için, yürekten müteesir olmuş bulunması lâzımdır. Öyle olmazsa mersiye diye yazılan  o mısrâların mezâr taşlarını karalayan ısmarlama ölüm târihlerinden farkı olmaz.  Hemşirezâdem Fatma Vediatullâhın irtihâli dolayısıyla yazdığım tarihli bir mersiye: Makdem-i sa'd-i meserret-bahşı hâher-zâdemin Şevk-i diger verdi de kalb-i sürûr-âbâdıma Beş vakit âmin ile yâd eylerim târihini Hıfz-ı kuds-i Kadire olsun Vediâ Fâtıma h. 1325 Kıt'asiyle doğduğun tarihi yazmışdım senin Şimdi zabt etmek ne müşkil irtihâl-i ahzenin Vâlid-i gurbet-karârından emânettin bana  Ben (Vedia) ismini vermiştim evlâdım, sana  Sen idin bir sermedi feyz-ı- bâhârı ömrümün  Çehre-i- sâfındı dâim neşvezarı ömrümün  Ey samîm-i rûhumu tenşît eden dilber melek;  Gıbta etti mânevî ezvâkıma zâlim felekl Pençesi bir derd-i bî-dermânın oldu dil-hirâş,  Kıldı gü...