Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Altay ÖKTEM etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Katil Bulunana Dek Her Ceset Masumdur

solmuş bir çiçek kadar erdemlisin sevişirken kırılgan ve biraz hafif bir tüy süzülüyor gözlerinin önünden zirveye düşer gibi ölüyorsun aniden aniden paslı bir maymuncukla açılıyor yüz yıllık kapın tastamam uyuyor deliğe ayna çünkü yüzün yansıyor ıskalanmış aşklara katili bulunana dek her ceset masumdur herkes geç kaldığı kadar aittir hayata kolay ölümler yavaşlatır zamanı ağır ağır soyunursun, göğüslerin uzaklardan bir anı kanamalı bir ilkbahar sabahı, çarpık bir hüzünle istasyona yanaşan buharlı bir kara tren bacaklarının arası nemli, hep buharlı, isli ve suskun kanattığı yerden başlar onarılmaya buruşturup atar geçtiği rayları katili bulunana dek her ceset masumdur morardıkça güzelleşir, koktukça çürütür aşkı kara bir tren kadar seviyorum, buruşmuş raylar kadar boğazını parçalayan itinalı bıçağı Altay Öktem

Teşekkür Ederim Baba

teşekkür ederim baba, kırılgan bir yaz tozlu urbalar, gri bulutlar bıraktın bana taş duvarlar bıraktın, birkaç metre telörgü gözaltları kırışmış mor bir kelebek bıraktın. uçmak adına teşekkür ederim baba kapıları zorluyor karanlık bir gelecek taşlar yakıştırıyor başımıza çürük hurma dalından suçlu bir peygamber çiçeği gibi uzatıyor boynunu rengini kaybeden gece teşekkür ederim baba. sevişirken bile bir ilkokul sessizliği yerleşiyor tenime çok kapalı adamlar, inan ki korkuyorum giriyorlar duvardaki yaşlanmış che posterinden içeriye sanki anlamsız bir savaşın tarihini şaşırmışım gibi tek ayak üstünde duruyorum caddede kulağımı çekiyor sanki bir kaybolmuşluk duygusu bakıyorum ormanlar kuruyor, gülüşler çürüyor saçlarım dökülüyor aşklarımın üstüne yenildim. korkmuyorum bunu söylerken korkmak eski bir yalanı yeniden yeşertmektir hayatın uçuruma en yakın kıyısında diğer kadınlar bilir: aşk uslanmamaktır bir bakıma hayat da teşekkür ederim baba Altay Öktem...

Allah Aşkına

bu gece yüzümde arkasına yeni vagon eklenmiş tren sevinci var sanki ön kompartmanda diş taşını temizliyor kerpetenle yarısı bakire bir tanrıça, ah! arkaik rüyalarımdan sıçrayarak uyanıyorum tırsıyorum korkak adamların paçama tırmanmasından anne! anne; ayet ül kürsü oku bana, sonra suratıma üfle, sevişelim pis bir hüzünle basılalım, kaçalım, damlardan zlplayalım tünellerden geçelim; içimizde tıkanıp kalsın bir düğüm, çözülmesin o düğümün ucundaki iple asalım kendimizi asılalım, kasılalım anne, kaskatı olalım heykel gibi mesela, terk edilmiş bir kedi yavrusu gibi, hani kuzguna şey gibi gelen ney gibi gelen unuttum; hatırlat bana ilk harfini söyle, ne bileyim ilk kargaşanı ilk kovuluşunu falan cennetten diyalektikten söz et; overlokçu kızlar diyelim yalnızca overlok mu yapar, ilik açmaz mı kemiklerini yalamaz mı bir adam sevgilisinin emmez mi yani; yutkunmaz mı? bu kadar basit mi hayat, bu kadar tılsımı kaldırmaz mı kuzgunun leşi yani yanlış değil mi bu; fısılda...

Lanet Gemi

sular duruldu! bunu dört kez söyledim kendime yüksek sesle gemiler çarptı kara parçalarına dört kez söyledim; üçü yalandı birini de yanlış kullandım cümle içinde cümle; herkesin bildiği bir delilik anıydı sürtünmek gibi, cızırtı gibi frenin patlaması, dört yanı tıkalı delik gibi. kıllarını papatya suyuyla sarartan yeniyetme kızlar gibi... ben sevişirken hem de tempolu, tırışkadan ya da arkadan dört as bulması inanılır gibi değildi babamın sonunda sular duruldu! istisnasız söyledim bunu gündüz vakti, hem de epey kalabalıkken iskele siyatiği tutmuşken irlandalı bir papazın ve annemin büyük bir gürültüyle menopoza girdiği gece lanetli bir gemi yanaştı şu bahtsız iskeleye arabesk seven çocuklar, soğan kabuğuyla ayılan histerik kadınlar ve bayat mezgit gibi kokan ağları külotların... duruldu sular! şeytan tüyümü çekip çıkaracak cımbızlar yapılacak batan gemilerden batmayan gemilerden hesap sorulacak kanım yerde kalmayacak, manyak gibi inanıyorum buna yiğit oğlum, asl...

Tanrı Bana Uğramadı Bu Gece

tanrı bana uğramadı bu gece süt dökmüş kedilerle sarmaş dolaş uyudum bir ara terk etmiş gibiydim bedenimi çengilerle çalgılarla yalanlar dolanlarla çok kalabalık dünya! korkuyorum, ukala yastıklara gömüyorum yüzümü kapıları kitliyorum; perdeleri balmumuyla yapıştırıyorum sokağa yine de yer kalmıyor bana; çok kaba bu dünya odam çok sıkışık, ruhum görünüyor aynada eğri büğrü, kaotik ve beşgen şeklinde içinde yumuşak bir yuvarlak var, içimde yumuşak bir nesne ok atıyor kendire içim dışım tanrılara gebe, aksi gibi hiçbiri uğramıyor bana bu gece! ben solak bir peygamberim tersinden okuyorum bildiğim duaları bilmediğim dualar zaten latince zaten annem doğururken öldürmüş beni babam durmadan bir mahzene indirmiş basamağı gevşemiş bir merdiven şeklinde kırık bir yer aynası durup dururken kendimi yansıtıyor üstüme odam çok kalabalık, rüyalarım karışık kadınlar nasıl yatırdıysa artık yatağıma o incecik, o upuzun bacaklarını hepsi tövbe mis kokulu, eğri büğrü tövbe ya...

Geri Çekiliyoruz

askerleri topla manuel, geri çekiliyoruz bir baharda bu kadar zafer yeter aldığımız topraklara kim yerleşecek şimdi kim ekecek kim biçecek askerleri topla manuel fazladan kaç bayrak daha dikeceğiz kim bilir ölüleri gömmek için kaç mezar daha kaç gök gürültüsü, kaç fırtına, kaç yağmur yağacak topraklarımıza. geri çekiliyoruz manuel askerleri topla sırtımızı dönelim belki bir vuran çıkar hayrına hep yenerek geçmiyor zaman, bak aynı mevsimdeyiz ne ileri gidiyoruz ne geri kalıyoruz bu pörsümüş hayatta biten bir savaş başlayan bir savaş biten… geri çekiliyoruz manuel hayattan ve aşktan zamandan manuel, zamandar askerleri topla Altay Öktem

Yalnızlık Cinayettir

kendime kuytu bir ölüm arıyorum yalnızca kendime düşlerime sokak kedilerinin gözleri giriyor, korkuyorum boynunu kendi bileğine dolayıp asılan bir adam kanını sulandırılmamış alkole banan sokak satıcıları epey bilir bunu yalnızlık cinayettir yalnızlık cinayettir bütün notalarda, bütün dillerde bütün hecelerde, "a" sesinde, re minörde, mors alfabesinde yalnızlık cinayettir kendi tükürüğüyle ıslanan bedenlerde eski bir kokudur, yalnızca budur ıslak paspas kokusudur, gece morudur bileği tahriş olmuş bir kadının dinmeyen korkusudur ansızın yakalanmasıdır bir kuşun kapana trenin gecikmesidir istasyona yalnızlık cinayettir sevişirken kramp girmesidir, ölürken birdenbire sıçramaktır başka bir zamana, kadeh tutarken elinin titremesidir, sesinin duyulmasıdır susarken karnına saplanan bıçağı sevmektir yalnızlık cinayettir cinnettir kendime kuytu bir ölüm arıyorum çok iyi biliyorsun bunu düşlerime kalabalık bir cadde giriyor. korkuyorum saçlarını sırtından salla...

Maveraünnehir Dökülmez!

belki seni severim umurumdasın yalnızsın, yaralısın, sarışınsın bir kedi yavrusunun damdan düşüşü kadarsın, ılıksın, suçlusun çocuklar kızmazlar bana gidersem susarlar derslerde -bu iyi- denklem çözmezler fatih istanbul'u alır mı bilmem ama maveraünnehir dökülmez! önce ben öperim gizli yerlerinden sıcak yerlerinden, buruk yerlerinden, korkak yerlerinden sonra bütün mahalle öper umurumdasın çocuklar kızmazlar bana dönersem nasılsa maveraünnehir dökülmez! bileyciler, çingeneler, teneke tamircileri... her sözcük bir mermi gibidir bana bir kadını bir kadın gibi izinsiz sevemem belki umurumdasın evet umurumdasın bir yaprak düşer yere; çıt. işte sonbahar gibisin, ıslaksın, çok uzaktasın Altay Öktem

Kuşlarım Üşüyor

cebime tıktığım kuşlar çok üşüyor ben de üşüyorum desem kim inanır bunca yıkıntının altında bunca kırık cam batmışken ayaklarıma belki yine seviyordur diye bir papatya kopartıyorum yapraklarını yoluyorum, çiğniyorum, zıplıyorum üstünde nasıldı bu fal, yani nasıl açılırdı bir kapının kilidi anahtarı deliğe sokmadan önce tüfek omuza deme komutanım, komik oluyorsun omuzum olsa başka şeyler yüklerdim üstüne bir palyaçonun burnunu örneğin dövüşçü horozların kopan tüylerini kullanılmış bir mendili koyardım sonra sıyırırdım kendimi yeryüzünden yok, yeryüzünü sıyırırdım kendimden cebime tıktığım kuşlar çok üşüyor geriye sayacağım söz veriyorum, vurmayın vurmayın kuşlarım ağlıyor, geriye sayacağım anne, hangi sayıdan başlayacağım? Altay Öktem

Herşey: Oda Kırbaç Ayna'dan

EK III: DÜŞLER ölüler sessizce çekip gitmeli hayatımızdan bıktım kendimi yaralı bir geyik gibi sırtımda taşımaktan anı defterlerinin arasında kurutulmaktan aslında hiç yaşanmamış olduğunu sandığım o eşsiz yazdan ölüler sessizce çekip gitmeli hayatımızdan o düşü gördüğümü sana söylememiş miydim? o kadar mı aldattım kendimi sana bunca yakınken.bunca yalanken ya- şadığımız tek kişilik oda. odalar. onlar. en yalın gerçeğimiz. ken. bunca, hayatı aynı anda nasıl yaşadık hâlâ bir anlam veremiyorum kendi yalanlarıma o düşü gördüğümü sana söylemiştim, emin değilim. simsi- yah bir odadaydık ikimiz diğeri yoktu. diğeri yoktu bizi kendimizle avutacak. yetmedi çırılçıplak soyunduğumuz. daha da çıplak olmalıydın çünkü dahası vardı çıplaklığının derini soydum incecik. gittikçe daha şeffaf oluyordun kork- muyordum bundan. kıpkırmızı titreşiyordu elimin altında etin. göğüslerinin içi sapsarı yağ tanecikleriydi. incecik, be- yaz, parlak sinirlerle doluydu her yanı onları öyles...

Tek

her kadınla yalnız bir kez yatılır diğerleri tekrarıdır o sihirli acının dağlarda kar biter, çanlar duyulmaz olur o yüzden severim tek kenarlı tanrıyı hımbıl bir oğlan gibi koşarım ardınızdan paslı maymuncukla açarım en kilitli yanınızı elimde bir demet öldürülmüş pembe gülle herkesin çaldığı kapılara dayanırım istisnasız acırım kendime sisli bir geceniz elbette olmuştur sizin de en azından korkmuşsunuzdur bir aşkın gölgesinden ya da yanlış anlamışsınızdır ateşin anlamını yanardağlar patlamadan az önce ben nasıl öldürürüm şimdi babamı tek bıçak darbesiyle? Altay Öktem

Kuşları Siktir Et

gel geri dönelim dünyaya aşkla; kuşlar gagalıyor üzüm salkımlarını; kuşlar kanatlarına, incecik parmaklarına kuşlar hepimize yabancı sevmek bir başkasının yarasına dokunmaksa kuşları siktir et! anne ol bana bu gece karanlığa sürtünmeden usulca geç eşiğimden kapıyı çalmana gerek yok, yumruklamana omuz atmana gerek yok, sabret nasılsa bir serseri kurşun gelir bulur beni bir bıçağa hasret karnım, yumuşak karnım ve kanım dondurucu soğuğa gebe sen sadece anne ol bana bu gece tuhaf bir türkü söyle erzincan yöresinden içinde kuş olmayan, kan ve karanlık kapı eşiği olmayan eğlenceli bir türkü bakarsın eşlik ederim, bakarsın küserim ne söylesem yalan olur, ne söylesem asılırım eski ahit yazıcısı kadar asık bir yüzle önemseme...sen sadece anne ol bana bu gece bir tren makas değiştiriyor kalbimde bir vapur yan yatarak eğleniyor denizle sanki iki sevgili Beşiktaş motor iskelesinde karşılaşmış gibi tuhaf bir his var, kırgınlık var sevinç de var aksi gibi içimde yürürken ç...

Açık Kalp Ameliyatı

hepimize yeter bu aşk aralık tut kalbini üşürsen temmuz tut, kar tanesinin yumuşacık süzülüşü gibidir sevişmek bu kalabalıkta her aşk biraz yaklaşmaktır kansız bir cinayete her aşk taslaktır, tasadır belki de yalnızca 5'i olan bir saate bakıp bakıp ağlamamaktır, tutmaktır kendini boşalırken bile kaybolan ya da ne bileyim güpegündüz çalınan kum saatidir, çingene sesidir, hepsidir. neşter girdi mi kalp guguklu saatin ötmesini öğretir zamana; hasrettir zaman kırılan aynaya. hepimize yeter bu aşk neşter yetmez ama; tahta bir kazık, kızgın yağ bir poşet tiner, yeni çekilmiş ayak tırnağını yalamaktır kapana uzatmaktır dilini işlenmemiş suçları itiraf etmektir aşk herkes birbirine fazla narkoz versin lütfen rica ederim zorluk çıkarmayın baltaya korkuluklara saygılı olun mesela, tırmanmayın direklere neye yarar bu; neye yarar ısıtmak dün ölen bir kadavrayı mor bir aşk uğruna açık bırakıp bu kalbi ameliyat masasında resim yapmalı, deli gibi resim yapmalı kayıp bir...

Bir Sokağı Yürümek

ağlar çekiliyor sulardan sular da biziz bir sokağı yürüyorum ardımda peygamber çiçekleri kaldırım taşları, unutulmuş bir an, tırnak izleri ardımda fistolu perdeler, özenle saklanmış tabancam bir sokağı yürüyorum ağlar çekiliyor sulardan herkes küçük bir hayatı doldururdu tıka basa anı biriktirirdi herkes; yaşamak buysa! usulca beklerdik sessizliğin çökmesini. susardık sonra yataklara ulaşırdık tören adımlarıyla bir sokağı yürüyorum ardımda kayboluş dilenciler, sözcükler, tozlu resmi dedemin 'ölüm gibi birşey oldu ama kimse ölmedi' dizesi elektrik direkleri, fallar, yalanlar ardımda ölümlere ağlanırdı, tozu alınırdı küçük yaşamların nerde gülmesi gerektiğini bilirdi herkes nerde susması gerektiğini. gitmesini bilmezlerdi ama çünkü gitmek yeniden başlamaktır kendine ve eksik kalan ne varsa... postacılar gelmeden okunurdu mektuplar gurbet denirdi; tren daha yanaşmadan gara bilinirdi kimin geleceği. yolcular da yalandı yalandı ağlamaklar. kurallar vardı, y...

Derin Göç

gözlerinin karşılaşmadığı bir duvar bulursam göçmen bir kuş posteri asarım, bulamazsam atlarım özenle hazırladığım uçurumdan uçurumda çiçek açmaz, bunu kutsal metinlerde peter pan’da, kaptan swing’te gündelik ölümler için çalan müzikte buldum yoruldum. gözlerinin karşılaşmadığı bir duvar bulursam çarparım. yalnızca derin aşklar için çalan bir müziğin ritmi var sesinde düzensiz intiharlar var, aynanın arkası var kesilen ve kesildikçe güzelleşen damarlar var, acı var koyu var, sis var, mutfak lavabosunda her parmağını eşit boyda kesen biri var onun titizliği var, onun kanı var aynalara yansımayan yüzün var senin düzensiz intiharlar çiziyorum kağıda nasıl çizilir deme, bari sen deme bunu bulduğun ilk ipi dola boynuna, bulduğun ilk yarasayı koynuna al, beni hatırla, beni acıt ya! göğsünden havalanan göçmen bir kuş kadar bari sen kabul et, yakışıyorum aşka! Altay ÖKTEM