Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Aycı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Çoğalan

                          -babama ve amcama- insan bir yorgunluktur sevgili babacığım bunu sen söylemedin, kimseler söylemedi bir sabah bas ucumda kitaplar, masamda şiirlerim gönlümde genç sevdaların haylaz kırgınlıkları eldivenlerim içinde kımıldayan güllerle ben yazdım hayatimin sağır duvarlarına. ben yazdım dikenli, uzun yollardan dolaştırdım özleri binlerce dudak değmiş tılsımlı kelimeler kul etti giysilerimi avucumdan dağıldı sonra bir bahar geçti küflü kaldırımlardan sahi, bir bahar miydi o yağız ergenliğim kiralık pencerelerden gökyüzüne baktığım içime konan serçeler, kitaplardaki efsun balkonuma uzanan dal, sahi bir bahar miydi? annem sütten bir ikon gibi hayat damarlarımda oğluna uzun bir ağıt olduğunu söylüyor manasız buluyorum bütün ayinlerimi gözlerimi afyon gibi içime çekiyorum rahibeler görüyorum meryem güzelliğinde ağır taş merdivenlerde baharı gözlüyorlar bir kapı aralanıyor badem çiçeklerinden küçük bir t...

Ara

Benim katil tarafım her an intiharlarda Benim kâfir tarafım karanın en karası Benim müşrik tarafım atılsa kuyulara Benim mümin tarafım iyi ki Allah var ya Benim çapkın tarafım her ırktan kızlar için Benim sarhoş tarafım gökyüzü sayısız a Benim dingin tarafım la ilahe illa hu Benim dalgın tarafım ey dünya I love you… Benim göçmen tarafım yurt kurdum yıldızlara Akarsular yakınır ince sızı yanımdan Benim mahkûm tarafım ellerim eski toprak Korkarım zindanımdan korkarım zindanımdan Mehmet Aycı

İkiz Sızı

Ben rengini bilmezdim Bir şeyler taşırırdım tarif edemediğim Bir ayet iner gibi güney göklerinden Erik aylar çizerdim eski defterlerime Esrik bakışlar çizerdim: Portakal! Sen olduğun bilmezdim. Yüzümdeki çizgiler neden böyle acemi Üzülünce kederli, sevinince çılgın Senin bozkıra bahçeler doğran çılgınlığın Ve acemi gülüşlerin: Portakal! Hatırlarsın koynuna bakınca ellerini… Bir Eskimo hayretiyle bakıyorsam yüzüne Ve yakıyorsa dilimi avuçlarımı rüya Portakal! Gerçeği parmak ucundan öpen bir masal… İçimde gümüş bir kısrak yeleleri turuncu Gün doğumunu taşıyor üşümelerin için Gem tutmaz ve kan sevmez ve korkar bıçaklardan Biliyor uykusunun portakal olduğunu… Diyorum, çatlatalım yalnızlığın taşını Taşıralım kendimizi bir pınar çıkaralım Kıyısına dünyanın her yüreğinden tutku Dünyanın her vicdanından bir avuç toprak Şiir olsun, ekelim:  Portakal! Mehmet Aycı

Kuş Burnu

Uykudan evlerin var günden önce rüyadan Doğarken bir dalgınlık büyüsüne dönüşü Aşk da üşür sevgilim kanatlarında titrek Yoksulluğu giydiren bakışların da üşür Kalbinin yuvasından düştüğü zamanların Erken uçuş temrini… Yaramazlıklar için İçinin gökyüzüne, dallarına, suyuna Döngüler köpüğünden giysiler var diktiğin… Mehmet Aycı

Nazir Akalın Diye Hüzne Künye Düştüler

Çekilmez adamdı Nazir. Zehirli bir dille konuşurdu insanla ve eşyayla. Beni, ısrarla kendisinden soğutmaya, uzaklaştırmaya çalıştı, kendi yalnızlığına daha erken gömülmek için belki de. Ben de uzaklaştırdım mı kendimden diye kuşkulandım şimdi. 2002'ydi galiba, bir anda doğal halimle, "Hiçbir dizen çarpmadı beni, beni titretecek bir şiirin olmadı gitti," dedim. Yürüyordu, durdu. Bir acı dalgası geçti yüzünden. "Doğru olamazsın," dedi. "Ben, hayatımı koydum şiirime." Yorum yapmadım. Keşke şimdiki gözle okusaydım şiirlerini. Fark etmiştim fark etmesine de elbette bu kadar sahici değil. * (Hüseyin Alacatlı'nın ölümü üzerine) Nazir'de bir yazı yazdı. Yazdığı yazıyı okuttu bana. Yazıdaki şu paragrafı çıkarmasını istedim:  “Batılılar ‘ferd’in tek başına ‘insan ırkı’nı temsil ettiğine inanırlar. Ben de varlığımı idrak ettiğimden beri Hüseyin’in akıbetine mütemayil bir insan olarak inanmaya başladım ki,  Hüseyin benim hayatıma ve sonuma da ‘ayna’ tu...