Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Rainer Maria Rilke etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

SEVGİLİ RİLKE, BANA SAF ZAMANIN İÇİNE HAPSOLMUŞ GİBİ GÖRÜNDÜN

Paul Valéry, Muzot Kalesi'nde Rainer Maria Rilke'yi ziyaret ettikten sonra: "Seninle ilk tanıştığımda seni bulduğum aşırı yalnızlığa ne kadar şaşırdığımı hatırlıyor musun? Yanından geçiyordum; İtalya yolunda beni durdurdun ve birkaç dakikalığına içeri aldın. Oldukça hüzünlü dağlardan oluşan geniş bir alanda korkunç derecede yalnız, çok küçük bir kale; koyu renkli mobilyalar ve dar pencereli antika ve düşünceli odalar - bu kalbimi burktu. Hayal gücüm, hiçbir şeyin kendinden ve benzersiz olma duygusundan uzaklaşmadığı, oldukça yalıtılmış bir bilincin sonsuz monoloğunu içinizde duymadan edemedi. Bu kadar ayrı bir varoluşu, sessizlikle mahremiyetin bu kadar suiistimalinde sonsuz kışları, hayallerinize, kitaplardaki temel ve fazla yoğun ruhlara, yazının değişken dehasına sunulan bu kadar özgürlüğü tasavvur edemezdim. hafızanın güçlerine. Sevgili Rilke, bana saf zamanın içine hapsolmuş gibi göründün ve senin için, birbirinin benzeri günlerin döngüsünde insanın ölümü ...

RAINER MARIA RILKE MALTE LAURIDS BRIGGE'NİN NOTLARI

Şimdi ıssız kalan yurdumu düşündükçe, öyle sanıyorum ki, eskiden böyle değildi bu. Eskiden insan biliyordu (ya da belki de seziyordu) ki, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır. Çocukların içinde küçük, yetişkinlerin içinde büyük bir ölüm vardı. Kadınlar, ölümü kucaklarında, erkeklerse göğüslerinde taşırlardı. O vardı işte ve ölum, onların her birine garip bir ağırbaşlılık, sakin bir gurur verirdi. *** Hepsi de kendi ölümlerini öldüler. Ölümü bir esir taşır gibi zırhlarının altında taşıyan o erkekler; çok yaşlanıp küçülen, sonra muazzam bir yatak içinde, bir sahnede gibi, bütün ailenin, hizmetçilerin, köpeklerin önünde, kibar ve saltanatla göçüp giden o kadınlar. Hatta çocuklar, en ufakları bile, rastgele bir çocuk ölümünü değil, kendilerine hâkim olup bulundukları ya da ileride olacakları hale göre bir ölümü ölüyorlardı. Sonra, kadınlarda ne hüzünlü bir güzellik vardı; gebe olup ayakta durdukları zaman, ince uzun ellerinin, kendiliğinden üzerine düştüğü şi...

Şairin Ölümü (Marina İvanova Tsvetaeva için)

Yatıyordu. Çehresi, hafifçe yükseltilmiş, solgun ve dargındı dik yastığında, dünya ve dünyaya ait bildiği ne varsa, artık duyularından koptuğundan bu yana, hepsi de umursamaz bir zamanda yitirilmiş. Onu öylece yaşarken görenler, bilmemişlerdi, ne kadar da bütünleşmiş olduğunu bütün bunlarla; çünkü bunlar: O derinlikler çayırlarda ve sularda, bütün bunlardı çizen o çehreyi. Onun çehresiydi aslında bu enginler, onlar ki, görücüye çıkmışlardı şimdi şaire; korkuyla ölmekte olan maskesine gelince, sanki havayla temas ettiğinde bozulan bir meyvenin içi gibiydi, öylesine kırılgan ve ince. Rainer Maria Rilke

Ey şairlerin eski lâneti

Ey şairlerin eski lâneti, yakınan sürekli, konuşmak yerine, durmaksızın değerlendiren duygularını oluşturmak yerine onları ve bildiklerini sanırlar hâlâ, içlerinde neyin neşeli olduğunu veya acıklı ve şiirlerinde, yerebileceklerini veya övebileceklerini onları, aynı hastalar gibi, kullanırlar acının dilini, anlatmak için sızlayan yerlerini, kendilerini sert sözcüklere dönüştürmek yerine bir katedralin taş ustasının taşın soğukkanlılığına dönüşmesi gibi inatla. Rainer Maria Rilke Çeviren: Tanıl Bora

Orpheus'a Soneler XX

Yıldızların arası, ne kadar uzak; ama ondan çok daha uzak, bu dünyadaki öğrenme süreci. Biri, mesela, bir çocuk ... bir sonraki, bir ikincisi -, Ne denli düşünülemez uzaklıkta birbirinden. Kader, o ölçer bizi belki de varoluşun mesafesiyle, bize yabancı görünse de; düşüne ne çok mesafe var yalnızca genç kızla erkeğin arasında o ondan kaçar ya da öyleymiş gibi yaparsa.. Herşey uzak -, ve çember kapanmıyor hiçbir yerde. Bak tabağın içinde, neşeyle hazırlanmış masada, garip duruyor balığın suratı. Balıklar konuşmaz ... , demişti bir zamanlar. Kim bilir? Ama yok mu sonunda bir yer, balıkların orada dili olsun, o dil hiç konuşulmasa da? Rainer Maria Rilke Çeviren:Yüksel Özoğuz

Orpheus'a Soneler XI

BAK gökyüzüne. Hiçbir takımyıldızı var mı adı "süvari" olan? Çünkü bu tuhaf bir biçimde mal olmuş bize bu gurur dünyadaki. Ve bir ikinci kişi onu yürüten ve tutan ve onu taşıyan. Değil mi öyle, ele geçirilmiş ve ehlileştirimiş, varlığın bu güçlü doğa parçası? Yola çıkış ve dönüş. Yine de anlatır bir dokunuş. Yeni uzakları. Ve bir oluverir her ikisi. Ama gerçekten öyle mi? Veya her ikisi de kastetmezler mi aynı yolu, beraber gittikleri? Masa ve çayır ayırır onları adlandırılamaz biçimde. Bir aldatmacadır yıldızların bağı. Bir süreliğine sevindirsin bizi yine de inanmak bu görünüme. Bu yeterli yine de. Rainer Maria Rilke Çeviren:Yüksel Özoğuz

Aşkın Başlangıcı

Ey gülümseyiş, ilk gülümseyiş, bizim gülümseyişimiz, İnsan nasıl da o: ıhlamurların kokusunu soluyuş, park sessizliğini dinleyiş, birden, birbirimizdeyken, yukarlara bakış ve şaşkınlık, gülümseyinceye dek biz. O gülümseyişte anımsanması vardı bir tavşanın, karşıki çimende oynayan. O gülümseyişin çocukluğu böyleydi. Daha ağırbaşlı bir etki bıraktı onda sonradan gördüğümüz kuğunun devinmesi: durgun havuzu bölüyordu kuğu, sessiz akşamı ikiye bölercesine. Ve saf, açık göğe çizilmiş, gelecek gecelerle kaynaşan ağaçların tepeleri o gülümseyişin taslağını çizmişlerdi yüzümüzde esriyen geleceğe karşı. Rainer Maria Rilke

Duino Ağıtları - Rainer Maria Rilke

1. AĞIT Tuhaf şey elbette, artık şu yeryüzünde oturmamak, Unutmak bundan böyle daha yeni edinilmiş alışkıları, İnsanca geleceğin anlamını verememek Güllere, vaatlerle dolu öbür şeylere; O sonsuz korkulu ellerde ne idiysek Onu artık olmamak ve öz adını bile Koyup gitmek bir kırılmış oyuncak gibi. Ne tuhaf, dilekleri dileyememek daha, Bütün olan her ne varsa darmadağın uçuşur Görmek uzayda. Zahmetli şey ölü olmak, Yeni baştan, ağır ağır alışmak öyle zor ki, Biraz olsun bengilik sezer insan zamanla - ama yaşayanların Hepsi de yanılır, böyle kesin ayırarak. Derler ki, çoğu zaman bilemezmiş melek, dirilerin mi, Yoksa ölülerin mi arasında yürüyor. Bengi akıntı Her iki ülkede çocuğunu, yaşlısını Birlikte sürükler, tümünün sesini bastırır. 2. AĞIT Çünkü bizler duydukça azalıyoruz; bizler Geçiyoruz verdiğimiz solukla; közden köze Hafifliyor kokumuz. Belki biri çıkıp diyecek: evet, İçimde kan oluyorsun, bu oda ve bahar seninle Doluyor…neye yarar, bizi tutamaz o da; On...

N'apacaksın Tanrı?

N’apacaksın Tanrı, öldüğüm zaman? Ben ki testinim senin, ya kırılırsam? İçkinim, kaçarsa tadım, ya bozulursam? Dokusu kumaşının, giysinim senin Kalmaz bir anlamı gidecek olsam. Evsiz barksız demeksin yokluğumda sen Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan Düşecek yorgun ayağından Kadife terliklerin, ki onlar Ben’im Aban da sırtından yitip gidecek. Bakışın ki, dinlenir yanaklarımda Sımsıcak pamuksu yastığında Gelecek ve beni aranacak boşuna Ve çaresiz uzanacak günbatımında Yabancı taşların yatağına N’apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım. Rainer Maria Rilke Türkçesi: Melahat Togar - Nihat Behram

Biz yalnızız, korku yalnızıyız, bir başkasındadır tek dayanağımız,

Biz yalnızız, korku yalnızıyız, bir başkasındadır tek dayanağımız, her söz bir orman gibi olacak bizim bu yolumuzda. İstem, sadece rüzgârdır bizi iten, döndüren ve kovalayan, biz kendimiz filizlenen özlemin kendisiyiz. Rainer Maria Rilke

Genç Bir Şaire Mektuplar

Benden bir şey daha söylememi isterseniz, şunu derim size: Sizi avutmaya kalkacak kişinin kendisi, sizin bazen hoşunuza giden yalın ve sessiz sözcükler arasında zahmetsiz yaşayıp gidiyor. Yaşamı çileler ve hüzünlerle dolu ve çok daha kötü, sizinkinden. Gelgelelim, bir başka türlü yaşasaydı, sizin için o avutucu sözcükleri de bulamazdı. Rainer Maria Rilke Genç Bir Şaire Mektuplar

Çünkü Zordur Sevgi Özdeyişler, Düşünceler, Gözlemler

ERKEK VE KADIN, SEVGİ VE EVLİLİK ÜSTÜNE Sevmek iyidir, çünkü zordur sevgi. İnsan olarak bir başkasını sevmemiz, belki de yükümlü kılındığımız en çetin, en ağır bir görev, en büyük sınanma ve sınav, bütün ötekilerin yalnızca hazırlık oluşturduğu bir çalışmadır. Bunun içindir ki gençler, her bakımdan bu toy kişiler sevginin altından kalkacak durumda değildir, henüz öğrenmeleri gerekir sevgiyi, bütün varlıkları, bütün güçleriyle her çarpmada kabaran yalnız ve ürkek kalpleri üzerine odaklanıp sevgiyi ilkin öğrenmeleri gerekir. Ama öğrenim dönemi kendi içinde kapalı, uzun bir zamanı kapsar. Dolayısıyla, sevmek uzun bir zaman parçasını kucaklayan, yaşam süresinin hayli ilerisine kadar uzanan bir yalnızlıktır insan için, tek başınalıktır yoğun ve derin. Sevgi bir kez bir başkasında çözünüp erimek, kendini bir başkasına adamak, bir ikinci kişiyle birleşmek değildir; çünkü henüz durulmamış, gelişim sürecini tamamlamamış, düzenden yoksun birinin bir başkasıyla birleşmesi ne anlam taşır? Sevgi...