Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Arif Nihat Asya etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Edirne

Biz ne zengin haritalar Gördük Arda’lı, Tuna'lı Ki o günler bir Edirne Vardı döşeli dayalı; Dalları altın yemişli Kuşları altın gagalı... Yuvalar vardı, şen şakrak, Ağaçlar vardı yuvalı... Tası ayetli, oyalı Sular içerdik şifalı ** Balkan'da dağlar tepeler Öbek öbek, oymak oymak... Dağları aşıp Tuna’da Kanad kanad ordu yeymak. Uçmak Tunca'dan Vardar’a Vardar’dan Vistül'e kaymak... Sonra, ne acıdır bir gün Tunca'yı Tuna'ya saymak. ** Fetih günlerinin burdan Kanatlanırdı kartalı; Burdan giderdi ordular Debdebeli, tantanalı! Kahramanlar vardı beller Kuşaklı, eller palalı... Söyle sen buna ne dersin, Kolu bükülmez Adalı? Bu ellere taçlar teslim Etti kayzer’i, kıralı! ** Sormayın: Edirne kimdi? Bereket taşan mevsimdi: Belki senin kız kardeşin Belki benim sevgilimdi... Edirne, dilber Edirne Kıyık'ta yatıyor şimdi. ** Nerde O bahtiyar yıllar Kırkpınar'lı Kakava'lı; Pazarları dev...

Yollar

Varsın biraz da yollar çeksin benim cefamı Artık verin çocuklar, artık verin asamı!. Bir başka kâinata, bir başka yurda yol var; Siz örtünün garipler siz örtünün abamı! Yorgun düşüp uzandım altında asumanın; Gölgende buldum ey dal bir anne ihtimamı. Şahane manzaraydı dünya sınırlarında Bir kubbenin rüku’u, bir zirvenin kıyamı. Yükseklerinde ömrün dağlar, sular kovuklar: Yükseklerin diliyle tekrar edin nidamı! Dağlar lisana geldi, gökler lisana geldi; Şerh oldu Mesnevi’den yıldız Şerh oldu Mesnevi’den yıldızların kelamı. Şeffaf mavinizden abdest alıp el açtım Artık yakındayım, ey gökler, duyun duamı! Arif Nihat Asya

Naat

Seccaden kumlardı.. Devirlerden, diyarlardan Gelip, göklerde buluşan Ezanların vardı! . Mescit mümin, minber mümin... Taşardı kubbelerden tekbir, Dolardı kubbelere “amin”.. Ve mübarek geceler dualarımız; Geri gelmeyen dualardı... Geceler ki pırıl pırıl Kandillerin yanardı.. Kapına gelenler ya muhammed, - uzaktan, yakından – Mümin döndüler kapından... Besmele, ekmeğimizin bereketiydi, İki dünyada aziz ümmet; Muhammed ümmetiydi. Konsun –yine- pervazlara güvercinler, “Hû hû”lara karışsın âminler... Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi... Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi; Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi... Nerde kaldın ey Resûl, Nerde kaldın ey Nebi? Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed, Çağlar ne çağlardı: Daha dünyaya gelmeden Mü’minlerin vardı... Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı, Halîme’nin kucağında Abdullah’ın yetimi Âmine’nin emaneti ağlardı. Hatice’nin goncası, Aişe’nin gül...