Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İsmail Kılıçarslan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Korse

bir ikindi oturması yarıda kalıyor gibi: çünkü birazdan yemek taşacak, birazdan okuldan dönecek çocuklar birden sis bastıracak ve diyeceksiniz: her şey buraya kadar, kapatıyoruz abiler ford minibüste orhan dinleyerek gittiğim o ıssızlıkta düşündüm bunları ve düşündüm: düşünebiliyorum, demek ki ölmeme daha var herkes ölüme bir kez yaklaşmalı henüz hayattayken, en azından bir kez ölüme: o eşsiz güzellikteki yalın şarkıya bir belgesel çekiyor gibi değil hayır kitaplardan okuyor, komşularından, analarından öğreniyor gibi değil ucuna kadar kendi adımlarını kullanarak ve kurulayarak üstüne bulaşan yaşam lekelerini yaşam lekeleri dediysem, hani süslü bir laf bulmak istediğim için sanmayın ne o malum çevreleri severim ne o süslü lafları, eminim cahit koytak da sevmez ve oksijenli su, tendürdiyot, kara merhem türünden şeylerle temizlenemediğinden belki bolca dua, belki bolca yakarış, kimileyin bunlar da yetmez yetmez çünkü arada pek çok şey vardır artık, pek çok modern nesne sa...

Demem O ki

"harâbât ehlini hor göme şâkir defineye mâlik viraneler var" sarı bir torbada son buldu her şey reçel yiyip çay içmiştik sabahında, çocuklardan konuşmuştuk, uykularından sonra bir reme bakmıştık uzun uzadıya sanki uzun uzadıya bakılınca resimdeki göğe dokunabilirmişiz gibi düşler, bambaşka bir vaktin şiiri gibi düşler bahçede, diyelim bir nar ağacı var ve nar kırıyoruz kız kardeşimle vakti gelince buğday da serpeceğim gelin arabasının önünde vakti geliyor, her şeyin vakti geliyor bir bir kış meyvelerinin, bir bastonun, yepyeni bir şarkının bile belki de şunu demek istiyorum: dünyanın bir namaz ferahlığına ihtiyacı var İsmail Kılıçarslan

Ölür oğlum bu kuş

8 ya da 9 yaşında olmalıyım. O yıl sabahçıyım. Dedemin tabiriyle 'yarım'da bitiyor okul. Mahallenin uygun arsalarında çılgın maçlar için yeteri kadar süre var yani. O gün okul dönüşü beyazlı grili bir güvercin çekiyor dikkatimizi. Arkadaşlarımdan biri ' kumru oğlum bu ' diyor. 'Kumru' ne demek bilmesem de bayılıyorum bu uçmayan kuşa. Uçmuyor, çünkü kanatlarından birini çırpamıyor. Biraz da kan görüyoruz kanadının altında. Yürümeye dahi mecali yok. O tümsekte öylesine duruyor. ' Yukarı mahallenin bebeleri vurmuştur la ' diyor bir arkadaş. ' Yok oğlum. Kedi kapmış bunu ' diyor bir başkası. Benimse aklımda bir cümle: ' Ölür oğlum bu kuş .' Arkadaşlarımdan birinin kurduğu ' pişirek mi la ?' cümlesiyle kulaklarım zonklamaya başlıyor. Sapandaki taşı sadece cansız hedeflere atabilen bir çocuğum zaten. O küçücük kuşu 'pişirme' teklifi beni çileden çıkarıyor. Arkadaşlarımdan kuşa bir zarar gelebileceğini düşünüyorum: ' Ki...

sadece edip cansever kalsa şairlerden

                                                                          cansever'in "salıncak"ına hayranlıkla bu gerçekten böyle mi olur allahım gerçekten kaldıramaz mıyız ölümü bir süreliğine ikinci bir emre kadar vazgeçemez miyiz aklımızın çeperlerinden, suratımızın asıklığından bi yolu yok bi yolu yok bi yolu yok diye üç kez korkutarak bağırdığında meleklerin aziz petrusa, tebernuşa, ebuzere aliye soracaklarım bittiğinde, kapandığında defterim dönecek bir evim, uğrayacak bir arkadaşım, elini tutacak bir kadınım kalmadığında özlemediğimde şurup kokan, tütsü kokan bir çeşit şehvet, bir çeşit şiddet kokan özlemediğimde artık şair nedimin çıkmaz sokağındaki o küçücük pencereyi bu gerçekten böyle mi allahım, denizlerle karaların, mutsuz kadınlarla mutsuz adamların, batıyla doğunun yerlerini değ...

Başka

I. şunlar: yaramaz uçurtmalar -göğe dadanmış- gri kitapların kirli bilgileri kız çocuklarının bize inanılmaz gelen elleri sonra neler bil bakalım: kova burcu bir abla -gerçek- kaybeden ödesin bahisleri meraklısına ölünç dersleri yazısı kamburum ve bunlar bana yetebilirdi balıklarla dertleşmek için bile belki onun annem oluşu, haylanıp adam oluşu şairin, bir esrik vakitte tenin kor oluşu sonra dünyanın ve içindekilerin beyaz bir defterde -evet- beyaz bir nokta oluşu için bile belki HAYY nedense bu kapıdan bir kez girmiş gibiyim kalabalık taşıtların, çılgın seyirlerin çılgınlık nöbetlerinin arasında birden nereye baksam telaş git kendinle kal git kan küçükken şarap yapılamayan üzümlerin sahibi bir gümüş kaşıkla kurcalamıştı kalbimi beni görmeliydiniz dişlerimi dayamışken bir pınara derin mavi müzik berkitirken içimi sürerken zihnimi satranç tahtası zannedip tunç taşları nereye nereye nereye işte bir adam işte bir a...

Bir Kızın Babası Olmak

bulutların rengini beyaz olarak, suyun rengini gök kendimi bir şair olarak, ayıp bir şey olarak beslenme çantasında bir dilim keki çok ayıp bir şey olarak öğretmen kubilay ilk öğretim okulunu imgeyi müteveffa, simgeyi türban, dengeyi mustafa kutlu, devrimi marcos olarak bir kızın babası olarak endişe ediyorum o yapayaşlı cumhuriyet mirasından birdenbire boğazıma basıyor politika, birdenbire bir patron bir kızın babası olmak yoğun bakımın camında bir hıçkırık biriktirmektir çünkü adak kurbanı, yaşlanmak, pazarlık, namaz, boş bakış, bir düş incecik Türk şiirini mübarek bir şey olarak, turgut uyar’ı velayet-i fakih narın babası olarak haydar abiyi, ereni, sacitin hem oğlu hem pederi kızım bana ellerini ver, el ver bana, ellerini sür, beni doğur her seferinde bir kızın babası olmak eve geç gelince hayıflanmaktır çünkü lactum 1, motilium şurup, 36 derece su, üflenmek üzere sur sur üflenmek üzere, kıyamet kopmak, ben olmak bir kızın babası kuşanmak bir sonsuzlu...

Ne Yapsak

birdenbire oluyor bu: derin bir üzüntüye yaslanıp aramaya başlıyoruz kayboluyor bütün yüzler, bütün resimler, her şey her şey bir atımlık barutlarla o yalın gençliğimiz nereye gitti söyleyin aramıza bunca yalanı, buncasını kim soktu, insan ne de çabuk yeniliyor kendimden geçiyorum, bir eski sarhoşluk hali oluyor ve bitiyor salıncak, söylediğim ilk yalan, ahlat ağacı, köy düğünü, her şey her şey bu sarhoşluğa denk düşüyor şairlerin bomba gibi aramıza bıraktığı mısralar üşüyorum, üşüyorum, beni örtün, beni örtün, belki geçer üzüntüm İsmail Kılıçarslan

Bir Şey Anlatayım

Sana bir şey anlatayım: bir kıyamet sahnesini yerin dehşetli sarsılışını, toprağın kalkışını ve insanın bana ne oluyor deyişini sokakları, tanımsız kalabalıkları, yenmiş ekin tanelerini, kış mevsimini sonra bir geniş meydan bulalım kardeşim, oturup söyleyelim eskiyi ve yeniyi olup bitsin geçip gitsin müzik sussun kadınlar evlerine saklansın biz geldik erkekliğimiz geldi ağlamamız geldi bizimle birlikte başka şeyler de dansa kaldırdık kızları, olmadık işler aldık başımıza, belalar sardık, yenildik bu yenilgiden yeni bir yenilgi onardık ve düştük, sürdükçe sürdü yalnızlığımız damağımız tutuştu, bir bardak su bulsak, bir ışığı açıp kapasak, bir nun, bir elif kıyamet işte böyle kopsa, sana bir şey anlatırken, sana dair bu mısrayı yazarken . sana bir şey anlatayım: bir peygamber yalnızlığını mağarada başlasın her şey, o samut gecede, o eşsiz bekleyişte markus, durmadan okusun ilahisini ve işaret edip dursun gelecek bir zamanı hay allah! bu markus benzemiyor başka markuslara, y...

Saldırı

ev/iç-gün kime tutunduysam bir yanlışlık var her seferinde kime tutulduysam bir kelime oyunundan ibaret asayı musa ve kirpiklerinin bir mucizeye dönüşmesi bununla birlikte sokaklara düşmeyi ben seçmemiştim . sokak/dış-gün . daha çok dergileri hatırlıyorum, bir de ali cenklerini hatırlamak böyle bir şey işte, böyle bir şey sokakta yaşamak bir polonya filmi, bir renoir tablosu, bir hayal gibi eski, nasıl bulmalı doğru kelimeyi, ama kurulabilen bir saat gibi sokaktayım. tezgahtayım. bakışım dik. naylonum temiz. kimsenin beni anlamadığına iman ettiğim günlerin birinde kimsenin beni sevmediğini, kimsenin benimle . karakol/iç-gün . köşede bir ayna var, burnumda bir çeşit uyuşma bundan on sene sonra bunları yazmayı düşündüm, yalan değil böylece, şiirle böylece, intikam alabileceğimi kurban seçmiştim kendimi, kimse beni sevmiyordu o dakikada ben de madem babamın eline bir bıçak versem dedim babamın eline bıçak yakışırdı velhasıl, esaslı bir final olurdu böylece . sokak...

uzak ilahi

bir şey var: bir rüya bir kadın görüyor bir şey: eksile eksile ve birdenbire içimde inleyen yaralı bir köpekmiş meğer ben onu yıllarca, bulamadım şimdi neye benzettiğimi bu steril, bu karanlık sokakta, bu kıyamette kim kimi vurur, kim ölür kim kalır, kim artar bu savaştan şövalyeler, mimarlar, papazlar, şarap mahzenleri, poker bu steril kaldırımda a benim kara kuzum, bu sevişmesiz saatte kabul, herkes kendi içinde kıvrılsın, kendine sorsun soruları kabul, mesela yere düşen bir çocuğun alınmasın intikamı yaşayalım: yaşadıkça diyelim ki işte bu birinin öyküsüdür korkusundan kimselere anlatmaz gene de bilinmelidir sarı toprak, sessiz yortu, kimine sıcak yatak belki bir ıslık şeytan kovan ayini, kesilen horoz, atlanılan kül, dökülen kurşun yani ki derinden derine öyle olmadığına inanmak neye sayarsanız sayın bilinmez bir köşede kimin kime ne ettiği ben, kalıpları, imgeleri, dizeleri tekrarlayan biriyim bilemezsiniz, hem yeşil gözlü hem şaşkın hem epeyce iriyim sık...

aşktır

bu kara yazgılı bataklık beni çektikçe ben bir falancanın oğlu filanca bu sırnaşık kader, bu aynalı sözler antolojisi, bu çekip giden misafirimiz bende bir şey biriktiriyor. bende bir şey. bende bir şey. ... anlayın işte kuşlu bir şiir yazmak istiyorum albatros kırlangıç ne olursa yoruldum kendimi kurcalayarak bu fiyakalı düşüşü uçmak bu bozulmuş zembereği zafer sanmaktan ve heyhat bir çift kanat aramanın kimseye bir faydası dokunmayacak defol git hezarfen: dördüncü murat da öyle yapsın cürm-ü meşhut kızkulesinde, şemsi paşada ölüm salası ... her gün biraz beşir fuad, her gün biraz ilhami, biraz da çiçek bende bir anlı şanlı, bende bir kayıp oğlan, bende bir azgın iştaha sahi patron sen şiirden anlarsın, takım elbise giymek yakışmaz sana bense çölün neresinde kaybettiğimi düşünerek çift uçlu kılıcımı yoruldum. kendimi kurcalayıp duruyorum. yoruldum. kendimi sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz ölsem. sahi ben biraz İsmail Kılıçarslan

Yalansız

yalansız kaldın işte, bahanesiz, insansız kaldın, yakub olmayı denedin, tuttun yahyayı bekledin bense burada, geçkince bir delikanlı olarak mektuplar yazmayı denedim şehirden şehre evvelden de öyle olurmuş, gece bulaşırmış kalbimize, biraz yosun kokarmış biraz yosun kokarmış, biraz topal olurmuş vuruşarak çekilen çeteciler, biraz ölürlermiş günü geliyor diyelim bir annenin bir bebeğe doğru büyüyor diyelim anne üzgün anneler için sesleri yakıyoruz, yangınları yakıyoruz, ateşleri ve kıyametleri yakıyoruz üzgün annelerin zalim babalarına bir kemik buluyoruz bıçakları dayamak için geliyoruz uçurtmasız, savunmasız, telaşsız, genel müdür olmuş kravatlı hallerimizle dünya bizi seviyor, biz onu sevmiyoruz dünya bizi sevmiyor, biz onu seviyoruz seni en kuytuluklarda buldum ben. hep ordasın zaten. İsmail Kılıçarslan

Aşk Şiiri

ben uzun yeni harmandım, sen tekinsiz bir bakış sen haldun tanerin duvar dibiydin, ben bodrum katta öğrenci evi sen yanlış alarmdın, ben sızlayan on yedi böylece karar verdim aşk şiiri yazmaya fazla tutkulu, fazla türk, fazla bilmem ne kızkulesi-üsküdar, üsküdar-kızkulesi arada boşluk yok, arada hiçbir şey fazla yakın, fazla tehlikeli dersten kaçınca içimdeki geri dönme isteği belki de tırnaklarımı yerken utanmamla ilgili belki mezar taşlarına bakarken nesneyim belki ben dün gece öldüm, farkında değilim ve cebimdeki çek yapımı makine bana en çok erkek olduğumu şimdi ben bunları düşünmesem kimsesiz kalmaktan korkuyorum iyi mi o kızı bir daha görememekten kul vefasızsa kader ne yapsın diyememekten korkuyorum Allah'ım ve görünürde bir yorgan yok yani durum son vapuru kaçırmak kadar tehlikeli İsmail Kılıçarslan

Cinnet Modern

Bir kırlangıcın kanı var ön camımızda sanayi devrimi çünkü kuşların ölümüdür picasso ve prezervatif işte tam da bu anda bu anda bir kız ağzına bir cinneti almaktadır cinnet modern bizi zihnin müstemlekesi kılan cinnet modern bizi gümüş kaşıklardan alıkoyan Kalan yalnızlık vardır artık akşamlardan televizyon yalnızlığı renk yalnızlığı insan şiir çekilmektedir köhnemiş rüyalarımızdan geveze ve umutsuz şizofren ve unutkan cinnet modern kır kahvelerinde hafta sonu romantizmi cinnet modern birdenbire bir köprünün tastamam hayali bir kadın bir çocuğu kucaklayacakken kurcalamıştır acı doludur o devlet sarısı zevksiz koltuk dönülmez dünyaya vakit hail olmuştur dönülmez şuramıza gelip oturmuştur yoksulluk cinnet modern gloria jeans’te sumatra bilmem ne kahvesi cinnet modern abdullah gülün ülkemize cumhurbaşkanı seçilmesi aynalı sözler bulup biçimsel denemelere girişip politikayı keşfedip ruhlarımızı yağmalamak isteyenler için tekmil verip kıymetli katkılarımız için cep s...

Biraz Bahar Gerekiyor Allahım

biraz bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim biraz çağla birkaç erguvan gerekiyor ahmet hamdi tanpınar biraz da zarifoğlunun geç dönemleri sağcılık gerekiyor biraz, biraz isyan, biraz unutuş hem toz olurum istesem hem korkarım gitmekten karakoncolos bahtım şikayetçidir benden yordum seni ey yeşil gözlü şair ama gene de korudum seni koruyunca ben baharı kaybettim ben baharı kaybettim benimle birlikte başladı gocuk giyme modası anlamadım sere serpe anlamadım nasıl sevilir anlamadım yaşamak nasıl böyle kuzguni uzun etekler balıkçı yakalar elhasıl kış mevsimi bu yüzden anlamadım bürümcük nedir ama şimdi bahar gerekiyor allahım ben hiç iyi değilim bahar gelince saatlerin ileri alınması gerekiyor sahilde ellerinden tutulması gerekiyor çok uzun saçlı çok esmer kızların şırfıntı, sırnaşık bir şeydir bahar belki bilmezsiniz patronların ağzında bir şakaya dönüşür bahar en çok içimizin devasa yoksulluğuna yaraşır ütüsüz pantolonlarımıza, üstten açık iki düğmemize b...

Olan Oldu Bir Kere

yağmur bitti. kızın gülümsemesi bitti. yol bitti bitire bitire dedik belki yeni bir oyun buluruz bir adamın belinde beklemekten yorulmuş bir bir kadının ölümü anarak iç geçirmesi gibi bir bir bebeğin ilk kelimesini söylemesi için bir biri, dünyanın üzerine geldiğini zannediyor dünya, üzerine geliyor birinin, yağmalıyor onu anne diye yekinip bağırıp çağırıp hıçkırarak asılı kalıyor boğazımda ayetler: belki tekasür belki değil tekasür ve çoğalarak nice arzın ırmağından eğilerek su dökmek için kaderimin ellerine İsmail Kılıçarslan