Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Necati Cumalı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bu İşin Sonu

IX Güler gitti Pencere çekip başını gitti Gök gitti, ağaçlar gitti, sokak gitti Kimse kalmadı seninle Yarın Güler'i gördüğün yerde Gökleri, ağaçları bulursun Bir başka sokak gözünde güzelleşir Ama unutma ki gün gelir Gün gelir de Güler Buralardan giderse Bu gezdiğin tozduğunm Dört yanı haram eder de gider Bu odayı bırakır Bu şehirde duramaz olursun Necati Cumalı

Güler'in Ardından

VIII Mantosu sandalyenin arkalığında Çantası üzerindeydi Masada eldivenleri... Akşam oldu Güler giyindi gitti Gözlerim bütün gece Msada, sandalyede kaldı... Necati Cumalı

Sonuna Geliyoruz

Sonuna geliyoruz dostum Eksiliyor soframızda Bir bir iskemleler Duyuyorum içimde Yeşeriyor baş verip Toprağa vereceğim tohum Bu yaştan sonra her şey Uzak yakın bana eşit geliyor Toprağı daha bir seviyorum Necati Cumalı

Şarkılar

Ağladığını istemem ben ölürsem. Beni en sevdiğin halimle hatırla. Uzak bir yerde çalıştığımı düşün, Hayatta olduğuma inan, Bir gün gelir kendiliğinden Geçer bütün üzüntün. Her yeni gelen günü Yeni bir ümitle beklemeli. Her yeni gün, Yeni havalarla gelir. Gece, yağan yağmurla uyursun, Sabah, bir de bakarsın odan güneşli. Her gelen vapuru, treni Yeni bir ümitle beklemeli. Her gelen vapur, tren Yeni insanlarla gelir. Ben esmerdim güzelim, Bu sefer bir sarışını seversin. Aşk yaşayanlar içindir… Necati Cumalı

Aşkın En Güzel Yönü

Aşkın en güzel yönü Belli bir başı vardır belli bir sonu Sakınır bitkiler gibi büyütürüz Açtığını görürüz derken solduğunu Dere tepe düz sürdüğümüz tımarlı atlarımız Varır uzun bir kışa girer salar tüyünü. Aşk iki nokta arası en kısa çizgi Ovalarmız tepelerimiz ıssız Ayrı basınçlarla karşılaşırız Erir yalnızlık yıllarını aysbergleri Karşılıklı akıntılarımızın uğultusudur Havlarımızda dönen dolanan ezgi. Hep iki nokta arası hep çizgi içeri Ten ısısıyla sıcak yataklarımız Çıplak gövdelerimizn uyumu teri Uçurduğumuz gökler baş dönmeleri Hiç yoktan darılmalar barışmalarımız Her sefer siler baştan boyarız yedi rengi. Hep çizgi içeri bir uçta sen bir uçta ben -Yaman bir sahra telefoncusu gibidir- Uzar o aşk çizgisi aramızda tel çeker Bulur seni beni bilinmez nasıl nereden Örümcekli kentler kalabalıklar içinden Her köşede yanyana burun buruna getirir Çizgiyi geçtik mi geçtik, sen yalnız ben yalnız Ondan öte ne dargın ne barışık İki aşk ölüsüyüz salt iki tanıdık ...

İthaf

Küçüğüm, sen şimdi onsekizindesin Güzelliğin gün günden dillere destan Hatıramda herbiri seninle canlanan İzmir'in günlerinde gecelerindesin Sönmüş yanardağlar, kaleler eteğinde Yüzyıllardır uyuyan şu bizim İzmir O âşık kadınları, levent erkekleri nerde? Sahiden yaşayıp göçtüler mi kimbilir? Balkonlara, yalılara dalar düşünürüm O günler uzaklaşan yelkenlerin peşi sıra Akan bulutlar gibi geçmiş: ne iz, ne hâtıra! Sır şimdi bunca güzel hayat, güzel ölüm! Sır şimdi gözyaşları, saadet dilekleri Bize gelen yüzyılların hikâyesi sır Eski İzmir diye ne varsa şunun bunun bildiği Yaşlıların kırık dökük anlattığıdır Aşkı şehirler yaratır, şehirler yaşatır Ben gönlümce yaşadım, gönlümce sevdim Bilirim saadetim, yalnızlığım bundandır Seni bulduğum, kaybettiğim günden bilirim. Aşklarının tarihi bir şehrin tarihidir diyorum Gün gelir aşklariyle anılır şehirler anılırsa Niyetim sevdalı sözler etmek de olmasa İzmir için ne yazarsam sana adıyorum! Necati Cumalı

Son

İçimden hep iyilik geliyor Yaşadığımız dünyayı seviyorum Kin tutmak benim harcım değil Çektiğim bütün sıkıntıları unuttum Parasız pulsuzum ne çıkar Gelecek güzel günlere inanıyorum Gelecek güzel günlere Sonunda galip geleceğine eminim İyiliğin, zekânın ve cesaretin İmanım var zaferine Aşkın, adaletin ve hürriyetin Yetiştiğim halkın içinde Bütün şiirini duydum Çalışmanın ve sefaletin Kulak verin işe gidenlerin türkülerine Yorgun argın dönüşlerini seyredin. Şairleri peygamberleri düşünüyorum Yaşamak o kadar tatlı ki Daimî bir sevgi içinde Galip sesini işitiyorum hakkın Asırlarca zulme ve işkenceye Gelecek güzel günlere inanıyorum İmanım var bereketine toprağın Ve makinenin kudretine Parasızım pulsuzum ne çıkar Huzuru içindeyim rahata kavuşanların Hayatının son senelerinde. Necati Cumalı

Balkon

Sana geldiğim yağmurlu günleri hatırlar misin? Pencerene açılan yol dönemecini. Aralar mısın hatırama öyle her akşam Ilık gülüşlerinin gölgesiyle yüklü perdelerini. Bulutlar terkederdi şehri daima Akşamları gemiler terkederdi. Bir balkonun kalırdı sanırım Kaybolan gölgelere aşina. Vapur iskelesinde buluştuğumuz bir akşam O akşam, erkenden ayrıldık ve sonra Hâlâ hafızamızda devam ediyordu Unutulmuş hayatı maviliklerin Hâlâ hatırımdadır odama son gelişin, Ve gitmeden önce Saçlarını tarayışın hâlâ aynada... Benim küçük öksüzüm, genç dulum Ben senin hem baban, hem kocanım. Erken tenhalaşan karanlık arka sokaklarda Bütün servetin gibi ellerini Avuçlarıma bıraktığın geceler Sana küçük bir evden sözetmeliydim... Uzun bir aşktan sonra tekrar Bütün beni sevenleri hatırlıyorum O şehirde bütün tanıdıklarım ve sen Sen beni severdin Sen iyiydin, güzeldin! Necati Cumalı

Yeni Bir Aşktan Önce

O zamanlar ben her gün Vapurları karşılamağa giderdim  İstasyonlarda dolaşırdım  Tren saatlerinde.  Vaktimi parklarda,  Caddelerde geçirirdim  Ah, nerden bileyim?  Yeni bir aşktan önce dolaşıldığını  Böyle yerlerde.  Necati Cumalı

Ayışığı

I Ben uzaklardan beklerdim, Sayarak günlerimi. Bu gece penceremden düşen ay ışığında, Birden yanıbaşımda buldum Bir ağaç gibi çiçeklenmiş Anladım almış yürümüş Sarmış bu sevda içimi II Gece yarısı elbiselerim, Ayakkabılarım üstüne Düşen ay ışığı, İnsan böyle mi olur Sevdaya tutuldu mu? Bütün eski kitapları okudum, Yaşlanmış güzellere sordum, Mutluluk bu mu? Ama bu sarışın Ötekine hiç benzemiyor. Ah, daha yeni yeni anladım O küçük elleri, gülen gözleriyle Beni bu kadar seviyor... Kalmadı başka korkum Düşünmeden eline bıraktım kendimi Bütün dostlarım söylüyor Bu sefer mutlaka tutuldum III O yanından döndüğüm, gece yarıları Güler, konuşurdum, kendi kendime Tutmasam, kucaklayabilirdim ağaçları. Kimbilir, gelen geçen Görünce ne derdi halime. Sizin de, seviştiğiniz, kardeşler Mevsim bahara rastlarsa Benim canım açılmak isterdi Mutlaka bir başkasına Öperdim evde ilk karşıma çıkanı. Uzakta, şimdi çok uzakta... O nar tanesinden taze Kuştüyünden hafi...

Şiirin Attıkları

I. U z u n B i r A r a d a n S o n r a Uzun bir aradan sonra İlk şiirimi yazdım bitirdim Elim ayağım kırık kesik Uzun bir hastalıktı geçirdiğim Gömleğim yırtık alt yanım çıplak Sokağa çıkmış kadar ürkeğim II. Ş i i r l e r i m B e n i m Şiirlerim benim Doğuştan yetimlerim... III. E l Y o r d a m ı d ı r Ş i i r . . . El yordamıdır şiir Büyük Homer elinde lir Gör ulu ağaçlar arasında bir bir Kır perilerinin dans ettiği alanları Geyiklerin su içtiği pınarların yerini Dağların ardını denizlerin dibini Tellerine dokunmakla bilirdi Parmakları öyle ince antenlerdi ki Bir daha eşine varılamadı O yüzden kör kaldı adı... IV. U l y s s e G i b i . . . Uzun bir yoldan geldin çocuk Kale kapısı önünde atından indin Deste deste güllerin vardı tomurcuk İncik boncuk doluydu heybelerin Düşün başlamadan önce aklındaki yolculuk Haritada ince bir çizgiden başka neydi Okuduğun tüm kitaplarda satırlar soluk Şiiri yazmadan önce doğruyu kim bilirdi ki Yıllanmış ke...

Karabatak

Dalar gider pencereler önünde şimdi Ilık yaz akşamlarını hatırlar Vapurlar geçer bomboş güverteleri Bomboş uzanan denizin üstünde Aç bir karabatak dalar çıkar Bilirim yalnızlık üşütür insanı Kalp daima sevecek birini arar Hatırlar bakışlarda kalan aklarını Avuçları hafif terli, yanakları al al Ağaçlıklı yollarda akşam dolaşmalarını İlk yıldızlar karanlık basmadan doğar Hafif çiçek kokuları gibi uçar içiniz Yavaşlar eve dönerken adımlarınız Esen rüzgâra, durur, kulak verirsiniz Bakışlarınız bütün kadınlarla karşılaşır Daha önünüzde uzun bir yaz vardır Bütün gün şurada burada gecikir oyalanır Döner durur yatağında bütün gece Ay ışığı, sıcak hava, tutuşturur kanını Uykularını kaçırır en ufak bir düşünce Şimdi rüzgârlar soğuk eser yüzünüze Hüzün verir yağmur sularından geçen bulutlar Bayırlarda yol alan posta arabaları Şimdi birbirinden ayrı yaşar kurtlar, kuşlar Sular çakıllardan ayrı akar Dalar gider, gözleri büyür de Ilık yaz akşamlarını hatırlar Avuçları...

İstanbul Kışa Hazırlanıyor

Dün, Köprü’nün korkuluğuna dayadım elimi Buz gibi Artık denize bakmak Serinletmiyor içimi Ne çare üşütüyor İşten çıkınca karanlık basıyor İnsanların hali daha telaşlı Taşıtlar daha çabuk geçiyor Böyle günler kısaldıkça sanıyorum ki Kış daha çabuk geliyor Tophane’nin önünde Odun boşaltan kayıklar var Sabahları gittikçe sis artıyor Herkesin dilinde aynı şey Odun derdi Kömür derdi Serseri bir çocuk Üç aylık bir suç tasarlıyor Ne güzel ağaçları denizi sevmeye başlamıştık Şimdi olan bitene sebepsiz sıkılıyoruz Lokanta her akşam daha dumanlı Kahve her akşam daha kalabalık Bir şey daha var Bütün yaz aklımdaydı Nedense bir türlü hatırlayamıyorum İstanbul buzlu fotoğraf camlarında gibi donuk Gene pembesi pembe, mavisi mavi ama Ellerimizle eşya arasına bir şey girdi Fakat düşünüyorum da sen hiç değişmedin Sesin hep öyle sıcak, yüzün aydınlık Necati Cumalı

Güneş Delisi

Akan suyu severim ben Işıldayan karı severim Bir yeşil yaprak Bir telli böcek Yeşeren tohum Güneşte görsem Sevinç doldurur içime Bir günü Güzel bir günü Güneşli bir günü Hiçbir şeye değişmem Onun için savaşı sevmem Onun için zulümü sevmem Onun için yalanı sevmem Bilirim yaşamaz güneşte Bilirim yaşamaz yanyana aşkla Ne haksızlık Ne korku Ne açlık… Necati Cumalı

Güneş Saati

Darılmışım kendi kendime Artık hiçbir şey açmaz beni Ne kadın, ne şarkılar, ne etrafta manzara Ah, her zaman insanın içi nasılsa Dışı da öyle Saatlerdir elimde değnek Deniz kenarı sazdan bir kahvede Toprağı eşerim Sanki Robenson'un adası Oturduğum masa ile iskemle Vakit ikindi Biri beni geçti Seni de geçecek Biz seninle sevişemedik Sevişemeyeceğiz de Gölgeler önümde bir karış ileri gitti Ağaçlar denize doğru gidiyor Deniz karşı dağlara doğru Gittikçe küçülüyor, ufalıyorum Olduğum yerde Neredeysen uzat ellerini Başım dönüyor. Necati Cumalı

Kırkikindi Yağmurları

Sabahları âşık değilim dedim Hakikaten de öyleyimdir Her sabah rahat, neşeli olurum Hatta sesime bakmadan türkü söylerim Herkes gibi işime giderim ben de Çalışmak sanki özlediğim bir şeydir Sonra yavaş yavaş o aklıma gelir Havam bulutlanır gitgide Peşinden koşmaktan yorgun düşerim Çekilmez olur artık şehir Bilirim şimdi kırlarda Bir hayvan sakince suya eğilmiştir Trenler geçip giderken küçük kuşlar Durmadan yer değiştirir telgraf tellerinde Gitsem gezinsem derim limanda Rıhtım kahvelerinden birinde otursam Bir şey içsem ve dönsem Değiştirsem elbisemi, Yahut uzanıp saatlerce uyusam Belki bu dertten kurtulurum Derim ama akşam olur Gene kapına düşer yolum. Necati Cumalı

Lokantadaki Kadın

içip içip bana bakıyordu omuzu üstünden kocasının saclarindan ışıklar geçiyor gülüyor etrafinda her soylenene yalnız iri siyah gozlerinde golgesi yer etmişti yalnızlığının daha görür görmez anladım aşksız beklediğim oydu senelerce uykularım arasında bütün gece ılık sesi, kahkahaları çınladı durdu yanıp söndü göz kapaklarımda aydınlıklar içinde beyaz vücudu bu dünyaya insanlar eş gelir karanlikta akan nehirler gibi kalpleri birbirinin çağrısını duyar olsa olsa mutluluktan bütün nasibi macerası onunla bana benziyenlerin bir gün bir tesadüfle karşılaşır, ayrılırlar Necati Cumalı

Urla

Diyelim bir masa var önümde Elimde bardak Oturmuş içiyorum Bardak mı Urla mı tuttuğum? Bardağı masaya Tak! Vurdum mu vurdum Masaya dönüyorum Urla, uzak, uzak, uzak Diyelim oturmuş yazıyorum Birden duruyor kalem Bir görüntü ak kağıtlarda Ev ev sokak sokak Yine Urla oluyor konum Bir ağız mızıkam var Üflüyorum Re mi fa sol la Bir es mi giriyor araya -Ya Urla? Bardak değil o baylar Tak! Masaya vurduğum Hak arıyorum Düpedüz hak! Bütün mahpus kasabalar Küçük ölü kentler Soyulan tarla tarla Onlardan biridir Urla! Yavaş yavaş sarhoş oluyorum... Necati Cumalı

Uzak Haziran

iki dudak arası bir zaman göz göze geldikse geçerken mayısla haziran arasında yağmurlu bir saçak altından aşktı uçup giden üstümüzden aşktı değip geçen yanımızdan uyanıp kış uykularından şubatla mart arasında eylülle ekim arasında yaz sularından kıyıya çıkan iki adım arası bir zaman göz göze geldikse geçerken günlük güneşlik bir kaldırımdan aşktı uçup giden üstümüzden aşktı değip giden yanımızdan aşktı görmedik bilmedikse kimbilir hangi eylül bir daha hangi uzak haziran Necati Cumalı