Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Celâl Fedai etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

iki kere gelmiş geçmiş ola

I. Taşları eriterek önümüze döşüyor, yürüyüp gidiyoruz “_ Son oyalanmasını göstermeyi kim keşfetmiş ilkin? _ Çok köke inen bir soru bu, binayı çökertir, kovun bunu…” Demek ki ben, sesimi asıp can çekiştirmeye yazgılıyım. Çünkü başıyla oynanmış bazımızın, eti yavaş yavaş kelle olmuş Büyüdüğü doğru ağaçların ama doğru değil çocukların Büyümek istedikleri... Susacak ne çok şey var… II. Kendime taziyem odur ki görüşeceğiz sanırım Kendime vasiyetim o ki gelme benimle Kendime salık veririm uzak durma benden Kendime daha ne deyim ne gelir elden Kendime aldım bunu kalacak sana Kendime ayırdım desem de artmadı bana Kendime geldim diyemem misafirinim ey dizlerim Kendime konuşasım var sana ne diyeyim Kendime baktım da şöyle bir babamım Kendime baktım da şöyle bir babayım. Susacak ne çok şey var Gemiler ayrılacaklarını bilmiyor kıyıdan Susacak ne çok şey var Kıyı duruyor hep ayrılıyor gemiler. Gemiler denizin üstünde Etin üstünde jilet gibi. Celal Fedai

Suyun Boğma Arzusu Kolların Sarmasını Geçti

Üzüntüm artıyor Ağaçlara vurarak Tanrıyla konuşmak umuluyor Çöküp sallanarak düşünüyorum Kar üstünde yeşil giymeliyiz desem Bir çığ arzular mı beni? Güneşin altında tok karnına Siyah, kanatsız birikintiler kıpır kıpır Daha kaç kişi yerine yaşamam gerekecek? Yerine ölmek için birini arayan Kaybolacak mı aradığında? Soluk almak boğulmaya nasıl da yetiyor Soluk almak oldu yaşayabilmek için Yerine ölecek birini bulmak Soluk almak benzimdeki solgunluğu Durmadan tazeliyor. Üzüntüm artıyor Meğer tekrar eden tekrar etimden de diri imiş Yaşarken işini tez bitirenler yaşayanlar içinden İşi tez bitenler değilmiş. Celâl Fedai

Yarısından Bir Fazla

Kedi Zifir ile Turgut Uyar Divan’ı Peşinden… ey hışımım er geldin çekiştiriyordum seni bir güzel yazla öncelerim kaldıysa ipte tümünü serdim nasılsa beyazla burun deliklerinden şaraplar akan gemiler kaysın kızaklardan ne kadarcık çeksem üç beş yudum kalacak yarısından fazla şafak atarken kokuyor nefesler yine bildik sökecek demek bütün gece yanıma kattılar titrememi zorla türlü infazla o titretti ben diretmedim tek gözlü kediler vuruşuyordu ne sâlâydı öyle tüm hocalar elenmiş kan içtiler niyazla yarın ucundaysa birdir bir tutam perçemle bir tutam şiir ustam çalsın yeter oynarım dedim keçiyle tilkiyle kurnazla uykusundan önce uygun biriyle uyarıp everdim dilimi edebimle yattım o kalkmış benden önce bir küfürbazla ustan ölmüş dediler kalk sen sat handiyse ışımada gün kaş gözle yekindim kireçlenmiş baldırımla bin bir nazla celâlî adın andırsa da cemâli mahsusdan kanatırsın şiiri sevsin dilini hışmın kan kaybı var diye kesme emmeyi Celâl Fedai

Parmak İle Boyanmış Bir Naat

Dilinin ucundan denize atlayan o adamı getirdim efendim Kayalara çakıldı mı bilmem efendim ben sadece getirdim efendim Siz istediniz diye değil siz istersiniz diyedir her eylediğim efendim Efendim baş aşağı sallandım mağaralar içre yarasalarla efendim Ayak ucuma düşse de getirirdim zor olsa da yaşarken sevmek efendim Karşılamaya çıkardım deseydiniz kucaklarınıza düşerdi belki bu ölü efendim Can havliyle koşturdum atım çatladı ben belki o olup da geldim efendim Bir ölü nasıldır bu halli nasıl bilebilirim affınıza sığınırım efendim Efendim dalından kozalakları düşünce çamların böyle düşüyor dibine Ben belki dibiyim denizin belki yüzeyi efendim bu yağmur mu efendim Ben diyeyim ki düştü başkası diyecek nasılsa atladı aşağı duruşu eğreti Ne varsa şu yeryüzünde insandan gayrı eğreti değil mi efendim Üzerine sakız yapışmamış saçları etinden ayrık kalbi çatal efendim Düştü kayboldu bir dişi serçe dokunmuştu belli ki ballı bir duta efendim Üzerim ıslak koşan daha bir üşüyor...

İKİ KERE GELMİŞ GEÇMİŞ OLA

Taşları eriterek önümüze döşüyor, yürüyüp gidiyoruz “_ Son oyalanmasını göstermeyi kim keşfetmiş ilkin? _ Çok köke inen bir soru bu, binayı çökertir, kovun bunu…” Demek ki ben, sesimi asıp can çekiştirmeye yazgılıyım. Çünkü başıyla oynanmış bazımızın, eti yavaş yavaş kelle olmuş Büyüdüğü doğru ağaçların ama doğru değil çocukların Büyümek istedikleri... Susacak ne çok şey var… II. Kendime taziyem odur ki görüşeceğiz sanırım Kendime vasiyetim o ki gelme benimle Kendime salık veririm uzak durma benden Kendime daha ne deyim ne gelir elden Kendime aldım bunu kalacak sana Kendime ayırdım desem de artmadı bana Kendime geldim diyemem misafirinim ey dizlerim Kendime konuşasım var sana ne diyeyim Kendime baktım da şöyle bir babamım Kendime baktım da şöyle bir babayım. Susacak ne çok şey var Gemiler ayrılacaklarını bilmiyor kıyıdan Susacak ne çok şey var Kıyı duruyor hep ayrılıyor gemiler. Gemiler denizin üstünde Etin üstünde jilet gibi. Celâl Fedai

Ben Karnında Annemin

Ateşe bak demek geçiyor nedense şimdi sana içimden erik ağaçları gene aldandı ve kar düştü üstlerine ben bu bahar da yetişemedim soğuk tutmalıydı diplerini ateşe bakarak delirebiliriz dalıp renklerine kuru odunların ateşe bak bu yeter sen orda bakarken beni burada oğul etmeye. Ben karnında annemin sen bir mermerle bir bir anne birdir bir mermerle, bilmezse karnındaki nedir o dengi olmayandan olan sen birsin o dengi olmayan için arılar ayrılınca da kovanından baba bilmemişse babalığını oğul bir babadan değil baba bir oğuldan bilinir ve çok bilinir ve kahırla söylenir ki babalar bir soğan erkeği çok kere anneler üstünde soğan doğranılan bir kara mermer bile değildir doğan doğuranda aramamalı kendini bu yüzden, aramalı o dengi olmayanda ve buluncaya kadar; nasip bu ya bir mimik’te, bir mermerin içinde. Benim gördüklerimi görüyor musun? görüyorsun biliyorum da soruyorum gene de ben bu mavi suyun içinde sen orda o beyaz mermerin içinde; rengimiz, ateşin renkleri içinden ...