Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yorgo SEFERIS etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

KAÇIŞ

Bundan başka bir şey değildi aşkımız; gider, dönerdi gene ve bize gözleri kapalı, uzak, çok uzak mermerleşmiş bir gülümseme getirirdi yitik sabahın otunda garip bir deniz kabuğu ruhumuzun inatla açıklamaya çalıştığı. Bundan başka birşey değildi aşkımız; sessizce yoklardı çevremizde ne varsa, açıklamak için ölmek istemeyişimizi bunca coşkuyla. Ve tutunduysak başkalarının bellerine, vargücümüzle sarıldıysak boyunlarına, soluğumuz karıştıysa bir başkasının soluğuna, ve yumduysak gözlerimizi, bundan başka bir şey değildi; bu derin acıydı yalnız, tutunabileceğimiz, kaçışımızda. Yorgo Seferis Çeviri: Cevat Çapan 

Anlatı

Ağlayarak yürüyor bu adam  kimse bilmiyor neden ağladığını  kimi yitik sevgililer için diye düşünüyor  yazın deniz kıyısında gramofonlarla  bize nice çile çektiren sevgililer benzeri.  Kendi gündelik işleriyle ilgileniyor kimileri:  Eksik kâğıtlar, büyüyen çocuklar,  güçlükle yaşlanan kadınlar.  Onunsa iki gelincik gözü var  baharda toplanmış gelincikler gibi  ve göz kıyılarında iki kaynak.  Sokaklarda yürüyor hiç uyku girmiyor gözlerine  arşınlıyor dünyanın sırtındaki ufacık dörtgenleri  artık hiçbir anlamı kalmayan  sınırsız bir acıyı yaşama makinesi.  Onu konuşurken duymuş kimileri  geçerken yapayalnız  yıllarca önce kırılan aynalardan söz ediyormuş  artık kimsenin onarıp diriltemeyeceği  aynaların içindeki kırık yüzlerden.  Uykudan söz ettiğini duymuş kimileri  uykunun eşiğindeki korkunç hayallerden  sevecenlik yüzünden dayanılmazlaşan yüzlerden. Alıştık ona, dürüst, sakin b...

Lodos

Batıya doğru sıradağlarına kavuşuyor açık deniz.  Çıldırtıyor bizi solumuzda esen lodos,  bu, eti kemiğinden ayıran rüzgâr.  Çam ağaçlarının, harnupların arasında evimiz.  Kocaman pencereler. Kocaman masalar  yazmak için sana seslendiğim mektupları:  Aylar boyu yazdığımız ve ayrılığı dengelemek için  ayrılığın yüreğine attığımız mektupları.  Sabah yıldızı, gözlerini indirince sen,  yaraya sürülen yağdan daha tatlıydı,  daha neşeliydi damağa değen soğuk sudan  daha durgundu kuğunun kanadından  saatlerimiz.  Senin avucundaydı yaşamımız.  Acı ekmeğinden sonra gurbetin,  ak duvarın önünde durursak geceleyin  yoluna bağlanan umut gibi yaklaşır bize sesin  ve bu rüzgâr gene biler sinirlerimizin üzerinde bıçağını.  Hepimiz aynı şeyleri yazıyoruz sana  ve susuyor ötekinin karşısında herbirimiz  bakarak herkes kendi adına o aynı dünyaya  karanlığa, sıradağlardaki ışığa ve sana.  Kim söke...

Stratis Talasinos Bir Adamı Tanımlıyor

I. Nesi var bu adamın? Bütün bir öğle sonu (dün, önceki gün, bugün) öyle kaldı gözlerini bir aleve dikerek. Akşam üzeri bana çarptı merdivenden inerken. Şöyle dedi bana: "Beden ölür, su bulanır, ruh kararsız kalır ve unutur yel, hep unutur ama değişmez alev." Sonra ekledi: "Biliyor musunuz, belki de öteki dünyaya göçmüş olan bir kadın seviyorum ben; ama bundan değil böylesine terkedilmiş halim, bir aleve tutunmaya çalışıyorum çünkü değişmiyor alev." Sonra yaşam öyküsünü anlattı bana. II. Çocuk Büyümeye başladığım sırada, aklımdan çıkmazdı ağaçlar, neden gülüyorsunuz? Yoksa küçük çocuklara acımasız davranan ilkbahar mı geldi aklınıza? Çok sevdim yeşil yaprakları; Biraz okuma öğrendiğim sıranın üzerindeki kurutma kağıdı da yeşil olduğu için öğrendim Çıkmazdı aklımdan ağaç kökleri, gelip bedenime sarılırlardı kışın sıcağında, başka düş görmezdim ben çocukken; işte böyle tanıdım ben kendi gövdemi. III. Yeniyetme Yazın, yabancı bir ses ş...

Adam

Eski bir resim gördüm basık tavanlı bir odada; bir yığın insan o resme bakıyordu hayranlıkla. Lazarus’un dirilişini gösteren bir resimdi. Ne İsa’yı, ne Lazarus’u gördüğümü hatırlıyorum o resimde. Yalnız bir köşede mucizeyi koklarmışçasına seyreden birinin yüzünde beliren tiksintiyi hatırlıyorum. Soluğunu korumaya çalışıyordu başına sardığı koca bir bezle. Çok şey beklememeyi öğretti ban a bu “Rönesans” efendisi kıyamette Yargı Gününden… Bize, yeneceksiniz, dediler, boyun eğdiğinizde. Boyun eğdik ve küllerle karşılaştık. Bize, yeneceksiniz, dediler, sevdiğinizde. Sevdik ve küllerle karşılaştık. Bize, yeneceksiniz, dediler, hayatınızdan vazgeçtiğinizde. Vazgeçtik hayatımızdan ve küllerle karşılaştık. Küllerle karşılaştık. Yeniden bulmak düşüyor bize hayatımızı, artık bir şey kalmadığına göre elimizde. Bunca kâğıtlara, bunca duygulara, bunca tartışmalara ve bunca öğretilere karşın, sanırım sadece belleği biraz güçlü, bizim gibi biri...

Yadsıma

Bir güvercin gibi ak o gizli kıyıda  susadık öğle üzeri:  ama tuzluydu sular.  Sarı kumların üstüne  adını yazdık onun,  ama bir rüzgâr esti denizden  ve silindi yazılar.  Nasıl bir ruh, bir yürek,  nasıl bir istek ve tutkuyla  yaşadık: yanılmışız!  Değiştirdik öyle yaşamayı. Yorgo Seferis Çeviri : Cevat Çapan

Kaçış

Bundan başka bir şey değildi aşkımız: gider, dönerdi gene ve bize gözleri kapalı, uzak, çok uzak mermerleşmiş bir gülümseme getirirdi yitik sabahın otunda garip bir deniz kabuğu ruhumuzun inatla açıklamaya çalıştığı. Bundan başka bir şey değildi aşkımız: sessizce yoklardı çevremizde ne varsa, açıklamak için ölmek istemeyişimizi bunca coşkuyla. Ve tutunduysak başkalarının bellerine, var gücümüzle sarıldıysak boyunlarına, soluğumuz karıştıysa bir başkasının soluğuna, ve yumduysak gözlerimizi, bundan başka bir şey değildi: bu derin acıydı yalnız, tutunabileceğimiz, kaçışımızda. Yorgo Seferis

Urla

Nasıl ki Kalkar, doğup büyüdüğün şehre Gidersin bir gece Ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden o şehir Ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları Onları yeniden bulmanın umudu içinde Yorgo Seferis  (1 temmuz 1950  İzmir günlükleri)

Destansı Öykü'den

I Üç yıl boyunca hiç durmadan haberciyi bekledik gözlerimizi dikip çamlara, kıyıya ve yıldızlara. Bir olup sabanın demiriyle, omurgasıyla geminin, İlk tohumu arıyorduk eski oyun yeniden başlasın diye. Yaralarla döndük yurdumuza, elimiz kolumuz tutmuyordu, ağzımız tuz pas içinde. Kuzeye doğru yol aldık uyandığımızda, lekesiz kanatlarıyla bizi sislere salan kuğuların yaraladığı yabancılardık. Uluyan gündoğusu çıldırttı bizi kış gecelerinde, yazları, ölmeyen günün acısında yitirdik kendimizi. Birlikte getirdik dönüşte Bu oyma kabartmalarını saygılı bir sanatın. II Yeniden bir başka kuyu bir mağara içinde. Bir zamanlar kolaydı Putlar, süsler çıkarıp derinliklerinden Sevindirmek bize bağlı kalan dostları. İpler kopmuş artık; yalnız kuyu ağzındaki izleri Ansıtıyor bize, bizi koyup giden mutlulukları: Kuyu ağzında parmaklar, ozanın deyişiyle. Bir an taşın serinliğini duyuyor parmaklar Ve taşa geçiyor gövdenin sıcaklığı, Her kıpı, sessizlik dolu, damla akmadan ...